Dünya nüfusu bir yandan hızla artıyor, öte yanda hızla azalıyor. Kimileri daha da yoksullaşıyoruz gerekçesiyle “yeter artık” diyor, kimileri ise gençleri üretimin, kalkınmanın, refahın altın anahtarı olarak görüyor. Nüfustaki azalmayı “beka sorunu” olarak değerlendirenler de az değil!..
Çocuklar aileler için olduğu kadar, ülkeler için de en değerli varlıkların başında geliyor.
Cumhuriyetle birlikte bizim için çok daha değerli hale geldiler.
Dünyada çocuk ve gençlik bayramı olan kaç ülke var ki?..
Peki günümüzde hele ki bugünün Türkiye’sinde çocuk ve genç olmak aynı duyguları yaşatıyor mu?
Zor günler geçirdiğimiz kesin, bu yüzden mutsuzlar.
Sınav baskının üzerine bir de işsizlik ve ekonomik sıkıntılar eklenince mutlu olduklarını söyleme abartılı olur.
Olanlar yok mu, elbette fazlasıyla vardır ama önemli olan ülke geneli.
“Çocuklar yoksulluk mu yoksa zenginlik kaynağı mı?” sorusuna gelince, bu nereden baktığınıza ve onlara yaptığınız yatırım ve yol haritasına göre değişir.
Eğer doyurabileceğiniz, en iyi eğitimi verebileceğiniz ve öğrenim gördükleri alanda istihdam olanağı sağlayabileceğiniz planlı bir nüfus planlaması gerçekleştirirsiniz elbette o ülkeler için inanılmaz bir sermayedir.
Yok eğer doğan her çocuğu sürekli masraf ve yatırım gerektiren bir yük olarak görürseniz nüfus artışı kabusa dönüşebilir.
Can alıcı bir başka soru ise okudukça, kalkındıkça çocuk sayısı artıyor mu, azalıyor mu? Azalıyorsa neden?
Dünya geneline bakıldığında her bakış açısını destekleyen de eleştiren de fazlasıyla örnek görmek mümkün.
Peki bizdeki durum ne?
Duyguların ötesine geçebilmiş değiliz. Uzun vadeli bir planımız hiç olmadı. Uzun süre az çocuk dedik, şimdi çok çocuk diyoruz.
Çocukları birey olarak değil genelin bir parçası olarak gördük. İlgi, yetenek ve hayallerini hiç dikkate almadık. Almamaya da devam ediyoruz…
Doğan ya da doğacak her bebeğin günün birinde bir yetişkin, bir çalışan, bir aile ve günün birinde bir emekli olacağını hiç düşünmeden söylenen sözler günü kurtarmanın ötesine geçemiyor, hep havada kalıyor!..