Eğitimi ciddiye alan kaldı mı? Örneğin devlet, iktidarlar, muhalefet, veliler, öğretmenler, öğrenciler, sendikalar, işverenler, sivil toplum örgütleri, MEB, YÖK, ÖSYM ve daha niceleri? Önemi mi kalmadı, umudu mu kestik yoksa?..
“Ciddiye alınsaydı, bu noktaya gelinir miydi?” diyen çok olacaktır.
Evet, nitelik olarak çok sorgulanır bir hale geldik ama sayısal anlamda düne göre çok yol kat ettik!
Bu yüzden “eğitimde çağ atladık” diyenler hâlâ var ama rakamları sıralamanın dışında altını doldurduklarını söylemek abartılı olur.
Rakamlar, ekonomide önemli olabilir ama eğitimde her rakam bir öğrenci ve bir okul demektir. Ve onların bir ruhu olmalıdır yoksa o rakamlar hiçbir şey ifade etmez!..
Eğitim, çok şeydir ama her şeyden önce bir yaşam sanatıdır.
Öncelikli görevi de doğru insan, doğru yurttaş yetiştirmek, sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı, iyi günde, kötü günde kenetlenmeyi öğretmek ve en önemlisi bu yönde bilinç, sorumluluk kazandırıp onları hayata geçirerek sürdürülebilir kılmaktır.
Peki biz ne yaptık?
Eğitimi sınav haline getirdik.
Sınavda soru çıkan dersler ve onların öğretmenleri önemli, diğerleri önemsiz algısı yarattık.
Onunla da kalmadık, yüzlerce dersi ve branşı değersizleştirdik!
Peki sınav ve diploma sarmalından kurtulup “yaşam için eğitim” ilkesini ne kadar hayata geçirebiliyoruz?
Yeterince dikkate alsaydık sınavlarda yaşanan akademik ve sosyal facianın boyutları bu denli yüksek olur muydu?
Madem ki bugünkü eğitim sisteminden hiçbirimiz memnun değiliz ve çok daha iyisini hak ettiğimize ve yapabileceğimize inanıyoruz, o zaman neden herkes taşın altına elini koymuyor? Neden bu konuda ortak akıl üretilmiyor?..
Ülke de, çocuklar da hepimizin ve sürekli eleştirerek, yakınarak, kabahatli arayarak bir yere varamayacağımız da aşikâr.
Peki o zaman neden hâlâ güç birliği yapmıyoruz?
Şimdi değilse, ne zaman?
Ülkemiz ve çocuklarımız için değilse ne için?..