100 yıl öncesi Amerika’da kadının adı yok. Her mesleği yapamıyor, Her işte çalışamıyorlar. Filmde kadın hakları savunucusu kadın avukat Yüce Mahkemede adeta aşağılanıyor. Hakim ”ABD Anayasa’sında tek kadın kelimesi yok“ diyor. Cevap müthiş! Davayı kazandıran da o oluyor! “ABD Anayasasında özgürlük kelimesi de yok” diyor.
Özgürlükler ülkesi olmak için kelimelere değil çok daha farklı yetkinliklere, donanıma ve tarih bilincine sahip olmak gerekiyor.
Yine Amerika üzerinden gidersek, ABD Başkanı Trump, “Göçmenlerin Amerikada işi yok, hepsi defolup gidecek” tarzında sözler söylerken, ülkesinin kimler tarafından, nasıl kurulduğunu hiç düşündü mü?
Kurucu atalarının göçmen hem de kaçak, suçlu, ya da ekmeğini taştan çıkarmak ve daha iyi bir gelecek için dünyanın öbür ucundan gelen göçmenler olduğunu kendisine hatırlatan oldu mu?
O günün Amerika’sında mağdur olanlar sadece kadınlar değil erkekler için de kısıtlamalar varmış ki film gerçek hayattan uyarlanarak onun üzerine kurulmuş. Bekar bir evlat hasta olan annesi için işini bırakıp evde bakıcılık yapınca, yeni vergi yükü getirilmekle kalınmıyor, erkeklerin hasta bakıcılık ve hemşirelik yapmayacağı konu ediliyordu.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok, daha yakın bir zamana kadar hosteslik ve kabin görevlileri başta olmak üzere kadınlara olduğu gibi erkeklere de kısıtlama yok muydu?
Hukuk ve demokrasi olmazsa olmazlarımızın başında geliyor ama bazen onlar da zamanın gerisinde kalabiliyor.
Anayasa ve kanunların binlerce yıldır değişmeyen ritüelleri ve kurucu iradenin koyduğu kurallarda elbette devamlilık sağlanacak ama bireysel haklar ve özgürlükler konusunda örneğin meslek seçiminde daha esnek olunması gerektiği konusunda daha ne kadar negatif örnekler yaşamamız gerekiyor?..