Sınavlar eğitim sistemimizi de esir aldı, aileleri ve öğrencileri de. O yetmedi KPSS ile üniversite mezunlarını da sınav köleleri haline getirdik. O da yetmedi bu kez mülakatla o güne kadar verilen tüm mücadeleler sıfırlandı! Peki istediğimiz bu muydu? Mutluluk mu, gözyaşı mı?
Sınavlar dünyanın her yerinde var ama bizdeki gibi umut tacirliğine dönüşmedi. Bizdeki gibi elini kolunu sallayan sınav girmedi.
Herkese sınav hakkı tanınması, fırsat eşitliği değil tam tersine var olan fırsat eşitsizliğini daha da körüklemektir.
Sınavlar tıpkı vizeye benziyor. Cebinizde para yoksa isterse bütün dünya ülkeleri vizeyi kaldırsın, yurtdışına gitmek hayal olmanın ötesine geçemez. Sadece parası olanların önünü sonuna kadar açar! Tek getirisi sadece o olur.
Akademik yeterliliği olmayan öğrencilere de istediğiniz kadar sınav hakkı tanıyın sonuçta değişen hiç bir şey olmaz, olmadığı da ortada.
Önemli olan zaten kıt olan kaynaklarımızı sınav sektörüne akıtmak değil, eğitimin kalitesini yükseltmek ve çocuklarımızı ilgi, yetenek, hayal ve istekleri doğrultusunda geleceğe hazırlamak ve mutlu bir hayat sürecekleri istihdam olanakları sağlamaktır.
Doğan çocuklar ve ailelerin hepsi çocukları üniversiteye gitsin mi istiyor ki eğitim sistemimizi buna göre dizayn ettik. Doğan her çocuğu üniversite önüne yığıp, sonra da üniversite mezunu etmeye çalışıyoruz.
Üstelik üniversite mezunlarının perişan hali ortadayken!..
Karar zamanı!
Gelin hep birlikte sesli düşünelim:
LGS, YKS, KPSS, ÖKS, TUS, DGS ve benzeri sınavlar kalkar mı?
Kaldırılmalı mı?
Kalacaksa aynen mi devam etmeli yoksa sil baştan yeniden mi ele alınmalı?
Ya da sınav dışında farklı arayış içerisine mi girilmeli?
Umut tacirliğine devam mı, tamam mı?
Mevcut sınav sisteminin bir işe yaramadığı çok net ortada.
Dünden bugün hep sorduğumuz soruları gelin bir kez daha göz atalım.
Sınavlar:
Güvenilir deseniz, güvenilir değil.
Seçici deseniz, seçici değil.
Yönlendirici deseniz, yönlendirici değil.
Geliştirici deseniz, geliştirici değil.
Adil deseniz, hiç adil değil!
Ne yapılabilir, hangi adımlar atılabilir konusunda girmeden önce gelin önce birkaç durum tespiti yapalım:
. Öğrenci sayısının çok, ölçme değerlendirme sistemlerinin standart ve objektif olmadığı ülkelerde sınavlar kaçınılmaz mı?
. İlkokula başlayan her öğrenciyi üniversite önüne yığmak ne kadar doğru?
. 12 yıllık zorunlu eğitimin tamamı ille de okulda mı geçmeli?
. Erken yönlendirme kaç yaşında başlamalı?
. Her çocuğun başarılı olabileceği bir alanın var olduğunu gerçeğini kabul ediyor ve bu yönde hareket ediyor muyuz? Örneğin ilgi, yetenek, beceri ve hayalleri doğrultusunda yeni açılımlar getiriyor muyuz?
. Bazı dersleri önemli bazılarını ise yok sayıyor muyuz?.
Daha yüzlerce benzer tespit yapabiliriz. Yapılmalı ve tartışılmalı da.
Ve bunu şimdi değil de ne zaman oyumuzun rengini belirleyecek tercihlerin ilk sırasına alacağız?..
Okul öncesi eğitim, en az iki yıl olmak üzere zorunlu hale getirilmeli, ilk, 5, 6 yıldan sonra ön yönlendirme yapılmalı, akademik eğitime yönelecek donanımı ve isteği olanlar o okullara, diğerleri de yine ilgi ve donanımlarına göre mesleki okullara yönlendirilmelidir.
Ara geçişler performanslarına göre hep açık olmalı ve rehberlik hizmeti olmazsa olmazların başında gelmelidir.
Eğitim boşa kürek çekme sanatı değil, tuğlaları üst üste koyarak her açıdan en iyi binayı inşa etme sanatıdır.
Bu noktada bireysel yetenekler eğitimin her kademesinde dikkate alınmalı ve olmayan yetenekleri geliştirmeye yönelik beyhude çabalar yerine, olanları geliştirmeye yönelik birey eğitim modelleri geliştirilmelidir.
İnsangücü ve istihdam politikaları oluşturulmalı, kalifikasyon sağlanmalı ve en önemlisi de bir kaç saatlik performansa değil, o yaşa kadar elde edilen gelişme esas alınmalıdır.
Sınavlar ille de olacaksa, bu sınavlara tüm öğrenciler değil, öğrenim hayatı boyunca akademik yeterliliğini kanıtlamış öğrenciler girmelidir. Tıpkı eskiden fen liseleri sınavında olduğu gibi. Sınav soruları da sadece belli okullara ve derslere yönelik değil alınan tüm derslere yönelik ve tercihe bağlı olmalıdır.
Bir sınav maratonu daha başlamak üzere.
Peki bütün bunları şimdi değil de ne zaman konuşacağız?
Daha ne zamana kadar hiç bir şey olmamış gibi yola aynen devam mı edeceğiz?
Ülkemizi, çocuklarımızı sevmek, bu mu?
Geleceğimizi böyle mi güvence altına alacağız?
En önemlisi de gidişatın farkında mıyız?..