İş bir sevda mı yoksa zorunluluk mu? Mecburiyetten mi çalışıyoruz yoksa keyif aldığımız için mi? Meslek seçimi ve yönlendirme doğru yapılıyor mu yoksa tesadüflere mi bağlı? İstediğimiz alanda öğrenim görüyor muyuz? Öğrenim gördüğümüz alanda iş bulabiliyor muyuz?
İşe, çalışmaya, meslek seçimine, hayallerimize ve en önemlisi de çalışanın ve hizmet alanın memnuniyetleri konusunda daha onlarca soru sıralayabiliriz.
Asıl önemli olan ise sorulardan çok bu sorulara neden olan gidişat.
Meslek seçimi ve çalışanın yaptığı işi seviyor olması çok önemli.
Sevmediğiniz bir işte başarılı ve mutlu olmanız mümkün değil.
İşi iş olarak yapılmakla, o işe gönül veren bir sevdalı olarak yaptığınız işe ruhunuzu da katmanız, sizi olduğu kadar paydaşlarınızı mutlu eder.
İşte bu yüzden öğrencilerin ilgi, yetenek, beğeni ve hayallerini keşfetmek, onları geliştirmek ve istedikleri bir mesleğe yönlendirmek çok önemli.
Eğitimin öncelikli amaçlarından birisi de bu.
Peki eğitim bu önemli ve olmazsa olmaz amacını ne kadar yerine getiriyor.
Fazlasıyla demek abartılı olur.
“Hiç” diyenlerin sayısı da her geçen gün artıyor...
Eskiden ustalara “alaylı mısın” yoksa “Okullu musun” diye sorarlardı.
Yani çıraklık, kalfalık süreçlerinden geçen çekirdekten yetişme bir usta mısın yoksa mesleki eğitim veren okullardan birinden mi mezunsun? diye sorular sorar ve artılarına eksilerine yönelik uzun uzadıya yorumlar yaparlardı.
Genel ortak kanı ikisinin de iyi olduğu yönündeydi. Usta gibi ustalar vardı. Bir işi şimdi olduğu gibi ikinci, üçüncü kez yaptırmak zorunda kalmazdınız…
Alaylı usta gibi tarım ve hayvancılık yapan çekirdekten yetişme çiftçi de kalmadı gibi. Tüm öğrencileri üniversite önüne yığıyor, üniversite hayalleri kurduruyor, isteği alanlarda olmasa da diploma sahibi yapıyoruz. Ondan sonra da “başınızın çaresine bakın” diyoruz!
Çalışanların mutsuzluğu ve hizmet kalitesi işte bu yüzden dibe vurmuş durumda.
İsteği eğitimi alan, istediği mesleği ve istediği sektörü seçen, istediği iş yerinde çalışan, istediği maaşı alan, mesleğine sevdalı aklı, gönlü, parmakları senkronize halinde çalışan bir ustaya rastlamak artık o kadar zor ki!
Eskiden işin erbabı zanaatkarlar vardı. Şimdi arasınız da bulamıyorsunuz. Oysa onlar yaşamın renkleri, kolaylaştırıcıları ve en önemlisi de işbilirliğin, sorun çözmenin sembolleriydi...
Onların mesleklerine yerine getirirken ki sevdaları, en önemli motivasyon kaynağıydı…
Binlerce yıl önceki antik kentlerin, el işlerinin, üretim kalitesinin pek çok alanda bugünkünden çok daha iyi olması onların eseriydi. Şimdiki özensizlik ise günümüzün eseri!..
İsteğimiz bu? Kesinlikle hayır.
Peki o zaman neden bu noktadayız?..