”Kervan yolda düzülür” mantığı genetik kodlarımıza kadar işlemiş. Yerleşik hayata geçişin üzerinden binlerce yıl geçse de, göçebeyken neysek hala oyuz! Sürekli öteliyoruz ve ötelediğimiz her şey, her geçen gün sırtımızda daha da ağırlaşan bir yüke dönüşüyor!
10 dakikada çözülecek bir iş bazen gün sonraya sarkıyor, 10 günlük işler de 10 ayda zor tamamlanıyor.
Kasıt, ihmal ya da işgüzarlık söz konusu mu?
Kesinlikle hayır.
Böyle gelmiş, böyle gidiyor.
Tıpkı devlet dairelerindeki “bugün git yarın gel” ya da ödevleri ve en önemli sınava çalışmayı son günün son akşamına bıraktığımız gibi.
En yakınımızdakileri en az ziyaret ederiz çünkü her an gidebiliriz diye hep öteleriz.
Yıllarca hemen her gün yüzlerce test çözeriz ama geleceğimize yön veren tercihleri son
günün son saatlerine bırakırız. Sonra da “Benim burada ne işim var” diye fakülte değiştiririz ve en
az iki yıl kaybederiz.
Bir kaç dakikalık bir işlemi öteye öteleye unuttuğumuzda ceza şoku bizi kendimize getirse de, kendimize toz kondurmaz, kabahatliyi hep uzaklarda ararız.
Felaketler Yüzyılı’nda alınacak önlemleri de sürekli öteler, canımız yandığında feryat figan
ederiz.
Atalarımız, ”Bugünün işini yarına bırakma” deyimini kafalarımıza boşuna kazımamışlar ama nafile.
Bildiğimizi, okuduğumuzu, olması gerekenleri değil içgüdüsel alışkanlıklarımızla
yaşamaya devam ederiz.
Pişmanlık duyar mıyız, empati yapar mıyız, bu son olsun der miyiz ve en önemlisi de
yaşananlardan ders alır mıyız?
Çaba gösteririz ama sonuçta ‘’’7’sinde neysek 70’inde de oyuz.
Bin yıl önceki alışkanlıklarımız ne ise ondan vazgeçmeyiz…
Eğitimin pek çok tarifi var.
Onlardan birisi de “Davranış kazandırma, değiştirme, yenilerini keşfetme süreci”dir.
Peki bu konuda başarılı mıyız?
Sonuç ortada.
Sınavlara hazırlanmaktan, sürekli test çözmekten bu tür önemsiz (!) ayrıntılara da maalesef hiç sıra gelmiyor…
Gelmediği için de ayrıntılarla ilgilenmiyoruz. Oysa her şey ayrıntılarda gizli ama bu kimin umurunda ki. Böyle gelmiş, böyle gidiyor...