adscode
adscode

Rektör Atama Sistemi Nasıl Olursa Tartışmalar Sona Erer?

Rektör atama sistemi, dünden bugüne hep tartışmalıydı. Görünen o ki, daha uzun süre tartışılacak. Peki, nasıl bir sitem gelirse bu tartışmalar sona erer? Daha da önemlisi yeni kurulan bir üniversite ile yüzlerce yıllık geleneği olan olan üniversitelere aynı yöntemle rektör atamak ne kadar doğru?..

aguclu@milliyet.com.tr




Bir ara, Dünya Bankası projesi çerçevesinde 20 ülke gezmiş ve idari ve mali yapılanmalarını incelemiştik.
İsrail'den Amerika'ya, Avrupa'dan Uzak Doğu ülkelerine kadar çok farklı ülkeler gezdik. Sonraki yıllarda da hangi ülkeye gitsek, üniversitelerin nasıl yönetildiğini, mali olarak ayakta nasıl durduklarını araştırdım.

Neredeyse tüm ülkelerde, rektörün kim olacağı, siyasetin hiç umurunda değildi. Evet, karara imza atanlar ülkeyi yönetenlerdi ama seçen üniversitelerin bizzat kendileriydi...

Köklü üniversitelerin, yüzyıllara dayanan misyonları çerçevesinde kendilerine yönelik kriterleri vardı ve o kriterleri yerine getiremeyenler, bırakın rektör olmayı, aday dahi olamıyorlardı.

İlle de bir şey tartışılacaksa o da Rektörü kimin atayacağı değil, kriterlere ekleme ya da çıkarma yapılıp yapılmamasıydı ama bu konuda  çok uzun yıllardır hiç bir değişiklik olmamış!

Rektörler, kendi gelenekleri çerçevesinde, kendi mensupları arasından seçilsin olsun diyenler de vardı, özellikle dışarıdan gelsin diyenler de vardı!

Ama önemli olan liyakat, vizyon ve tecrübeydi.

Her biri için ayrı ayrı kriterler vardı ama en önemlisi de, üniversiteye ne katacağı ve bunu nasıl başaracağıydı!

İşte bu noktada da söze değil, geçmişteki icraatlarına bakıyorlardı!

Seçim, seçim dedik ama en çok oy alanların atanmadığına her dönemde şahit olduk.
Liyakat dedik hayatında hiç yöneticilik yapmayan isimleri, hayatlarında görmedikleri kentlere rektör olarak gönderdik.

Atandığımız isimlerin arkasındayız deyip, üç, beş ay sonra görevden aldığımız çok oldu.

Siyaset bulaşmasın dedik, değirmene su taşıdık.

Üniversitenin tüm paydaşları söz sahibi olsun dedik, oy hakkını sadece küçük bir azınlığa verdik, öğrencileri ve diğer paydaşları hep unuttuk...

Bazı ülkelerde ise akademik rektör ile mali işlere bakan isimler çok farklıydı.

Öğrencilerin çok güçlü olduğu ülkeler ve üniversiteler de vardı, hiç esamesi okunmayanlar da.

Keşke bizde de, yönetim kadrolarının nasıl seçileğine ve özellikle de seçilme kriterlerine üniversitelerin kendileri karar verse, örneğin kriterlere uyan adayları önce üniversite belirlese sonra da seçilen aday, üst makamların onayına sunulsa, şu anda vakıf üniversitelerinde olduğu gibi!..

Bu noktada asıl önemli olan, parayı kim veriyorsa, kuralı da o koyuyor!

Ciddi üniversitelerin mali yapıları, üçlü bir saç ayağı üzerinde duruyordu. 
Devlet ya da vakıf, öğrenci harçları ve bağışlar ile üniversitelerin yarattığı kendi kaynaklar, onlara mali özerklik ve güç sağlıyordu. 
Biz de ise üniversiteler genelde tek ayaklı ve parayı ya devlet veriyor ya birkaç vakıf üniversitesi dışında öğrenciler finansa ediyor.

Yani bir anlamda, mali özerklik sağlanmadan, idari özerklik söz konusu olmuyor. Parayı kim veriyorsa, söz sahibi de o olmak istiyor!
Devletse devlet, vakıfta vakıf, üreten bir üniversite ise kendisi patron oluyor!..

40 yıl içerisinde hak etmedikleri bir şekilde o makama oturup da odasından hiç dışarı çıkmayan, üniversite üzerinde kontrolü sağlayamayan, üniversitenin prestijini artırma yerine daha da azaltan çok rektöre şahit olduk...

Bu yüzden her üniversite senatosunun kendi misyon, vizyon ve hedefleri doğrultusunda rektörlük, dekanlık, bölüm başkanlığı kriterlerini belirleyip, başvuruların o çerçevede yapılmasını sağlamak en doğru olanıdır.

Nasıl ki yeni kurulan bir üniversiteyi, köklü üniversiteler ile akademik anlamda kıyaslamak yanlışsa, aynı kriterlere göre rektör atamak da hataların en büyüğü olur.
Biri günlerini yeni kampüs kurmak için şantiyede geçirirken, diğeri uluslararası projeler peşinde koşar. 
Yine aynı şekilde meslek adamı yetiştiren ve 50 bin fazla öğrencisi olan üniversite ile 3,5 bin öğrencisi olan ve neredeyse aynı bütçeye sahip olanlardan aynı başarıyı göstermelerini beklemek abesle iştigal olur.

Hep ilk  10, ilk 50, ilk 100 üniversite olalım diyoruz ama onların bütçelerine hiç bakmıyoruz. Keşke üniversiteleri konuşmaya oradan başlasak ve yüzbinlerce kontenjanın neden boş kaldığını, mezunlardan ne kadarının iş bulduğunu sorgulasak birazda!

Rektörün nasıl seçileceği elbette önemli ama çok daha önemlisi hangi kaynakla, nasıl yöneteceği?..

Bırakın patenti ve ürüne dönüşmüş projesi olanı, uluslararası tek yayını olmayan çokkkk rektör gördük. Böyleleri dün de vardı, bugün de. Yani akademik dünyada değişen çok da fazla bir şey yok!..


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

Etiketler :
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Zaman yönetimi!
Köy Enstitüleri???
Yarına hazır mıyız?