Sınavlar olmasın mı, elbette olsun. Ama insan gücü ve istihdam planlaması çerçevesinde, ilgiye, yeteneğe, donanıma göre, adil, objektif, güvenilir, seçici ve ayırt edici olmalıdır.
Peki milyarlık “sınav ekonomisi”nin muhasebesini yapan birileri ya da kurumlar var mı?
Özellikle de giriş ya da aday belirleme sınavları, akademik mi yoksa ekonomik mi? Artıları, eksileri neler? Kazananı kimler?
Sınavı kazanamayan mutsuz da, kazananlar mutlu mu?
Öğrenciler, büyük bir mücadele ile kazandıkları fakülteleri sürekli olarak neden değiştiriyorlar ve yükseköğretim kurumları, kaydettikleri öğrencilerin ne kadarını mezun ediyor?
Sınavlarda, yetkinlik, sanat, spor, vizyon, üretim, girişimcilik ve önemlisi de iş ve başarma duygus, bu sistemin neresinde?
Liselere giriş gibi üniversite giriş sistemi de sürükledi değişiyor ve her defasında öğrenciyi daha da mağdur eder hala getiriyor!
Çünkü, sınavlar yönlendiren değil eleyen, bildiklerinizi değil bilmediklerimizi ölçen, geliştiren değil ezberleten, umut veren değil enkaza çeviren ve en önemlisi de yaratıcılığı besleyen değil körelten bir yapıya sahipler.
Peki bundan sonra ne olur?
Mevcut sınav sistemi de yakında değişirse hiç şaşırtıcı olmaz.
Daha da vahimi, 20, 30, 40 yıl önce yaşanan sıkıntı ve şikayetleri, torunlarımız da yaşarsa, başkalarını suçlamadan önce çuvaldızının en büyüğünü, herkesten önce kendimize batırmalıyız...