adscode
adscode

Üniversitenin Önemine İnanan Herkes Bu Yazıyı Mutlaka Okumalıdır!

Üniversiteler, ülkelerin lokomotifidir. Onlar ne kadar güçlü ise ülke o kadar güçlüdür. Peki dünya ölçeğinde bakıldığında, bizim üniversiteler nerede?..

aguclu@milliyet.com.tr




 
 
Üniversitelerimize yönelik bu zor sorunun cevabına ve yapılması gerekenlere geçmeden önce isterseniz gelin, önce, samimi ve bir o kadar çok önemli tespitleri hep birlikte okuyalım:
(Yazı biraz uzun ama fazlasıyla okuma değer)

YÖK Kalite Kurulu?


Sayın Güçlü, Eğitim Ajansında “Üniversitelerde ders verme şekilleri değiştirilmeli” başlıklı yazıyı okudum. Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) Başkanı Muzaffer Elmas Hoca yaptığı açıklamada, "Üniversitelerde mevcut dersler ve ders verme şekilleri değiştirilmeli, yeni dersler eklenmeli, sanat, beşeri bilimler, dil sanatları, drama, yeni medya gibi insanın kendini geliştirebileceği dersler eklenmeli, bunlara uygun öğrenme ortamları olmalıdır” demiş. Üniversitelerin kendi özelliklerini ön plana çıkaracak bir atmosfer oluşturmaya çalıştıklarını; üniversitelerin kendi  vizyon, misyon, strateji ve hedeflerini belirlediğini; Önemli olanın bu vizyon ve misyona uygun şekilde hareket edebilmek olduğunu; Türkiye'de bunun uygulanma oranının yüzde 20-25 civarında gerçekleştiğini; kendilerinin de Kalite Kurulu olarak üniversitelerin vizyon, misyon ve hedeflerinin uygulanması konusunda hangi aşamada olduklarını tespit edip ilerlemeleri konusunda destek olduklarını belirtmiş.


Hocamız güzel söylemiş de keşke Yükseköğretim Kalite Kurulu olarak, üniversitelerin mevcut durumları, yaşanan sorunlar gibi gerçeklerden de bahsetseydi. Üniversitelerin kendi belirledikleri vizyon, misyon, strateji ve hedeflerinin Türkiye’de neden ancak % 20-25 oranında gerçekleşebildiğini de inceleyip elde ettikleri sonuçları da açıklasaydı. 

 


İnsan Faktörü Neden Dikkate Alnmıyor


Maalesef öyle görülüyor ki işin temeli olan insan faktörü, Kalite Kurulunun çalışmalarında pek dikkate alınmıyor. Böyle olunca istediğiniz kadar yeni üniversite kurun, bu üniversitelerde mevcut dersleri ve ders verme şekillerini değiştirin, yeni dersler ekleyin; değişen bir şey olmuyor. sonuçta birkaç yıl da bunların denenmesi için kaybedilir. 

 Üniversite Kurumsal Olmalıdır!


Daha 5 gün önce siz yazdınız; üniversitelerimizin isimleri bile kesin değil. Her an her üniversitemizin adı çeşitli nedenlerle değişebilir. Üniversite bölünüp, içerisinden başka yeni üniversiteler çıkabilir. Kalite Kurulu acaba bu konularda ne düşünüyor?


Sizin çok iyi bildiğiniz ve zaman zaman da dile getirdiğiniz gibi; bugün yükseköğretim sistemimizin hayati öneme sahip sorunları var. Bunların en başında akademik kadro sorunu ve mobbing sorunu gelmektedir. Esasen bu iki sorun birbiri içine geçmiş durumdadır ve giderek büyümektedir. Genelde hep kaynak sorunundan bahsedilir, bu 2 sorun ise göz ardı edilir, yokmuş gibi davranılır.

İlk 500 Neden Hayal?

Direkt olarak insanla ilgili bu sorunlar çözülmedikçe üniversitelerin ilk 500 listesine girmesini beklemek ve hedeflemek ne derece gerçekçi olur, bilemiyorum. İnsanla ilgili sorunlar çözüldüğünde görülecektir ki, kaynak dahil pek çok sorun çok daha kolay hallolur. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye “Ey Oğul ! İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” sözü unutulmamalıdır. Aslında çok iyi biliyoruz ki bu hedeflere ancak, iyi eğitim almış, yabancı dil bilen, nitelikli, hevesli, motivasyonu yüksek özellikle genç akademisyenlerle ulaşmak mümkündür. 

 

 

Üniversiteler Neden Mutsuz?

Üniversitelerde yaşanan temel sorunlar dikkate alındığında, üniversiteleri mutsuz insanların yer aldığı, huzursuz ortamlar olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımı doğrulayan haberleri sık sık duyuyoruz, okuyoruz. Bu, esasen sadece bugünün sorunu değil; yıllardır artarak devam eden bir sorun. YÖK veya Kalite Kurulu üniversitelerde acilen bir “mutluluk anketi” (isim yazılmamak kaydıyla) yapmayı gündemlerine alsa çok iyi olur. Özellikle genç akademisyenler çok mutsuz ve gelecekleri konusunda endişeli. Üniversitelerde kadro elde edebilmek için genelde ya rektör, dekan, rektör yardımcısı, bölüm başkanı veya anabilim dalı başkanı desteği arkanızda olacak, ya da sözü geçen bir hoca sizi destekleyecek. Kadro işi tamamen hocalara bağlı olunca doğal olarak mobbingin hemen her türlüsüne sesini çıkarmadan katlanmak da kadro bekleyen genç akademisyenler için kaçınılmaz bir sorun olarak ortaya çıkıyor. 

Sözde Liyakat!

Sık sık gazetelerde, üniversitelerde rektör eş ve çocuklarının ilginç bir şekilde akademik kadrolara atanması ile ilgili haberler okuyoruz. Buna kimse de dur demiyor. Konu haber olarak gazetelerde veya internette yayınlanınca ilgili yönetici (adeta dalga geçer gibi), yaptığı atamanın haklılığını, esasen liyakate dayandığını savunuyor. Ne ilginçtir ki bu gençlerin liyakati, yetenekleri nedense hep yakınlarının yönetici olduğu üniversitelerde ortaya çıkıyor, değerlendiriliyor.

 

50.d Çıkmazı!

Üniversitelerin en önemli ihtiyacı, iyi yetişmiş, nitelikli, doktoralı öğretim üyeleridir. Ama ne gariptir ki bu ihtiyaç ortadayken, her gün doktorasını bitirmiş pek çok genç akademisyenin, 50.d gibi garip nedenle üniversitelerden ilişiği kesiliyor. Bugün üniversitelerde doktorasını bitirdiği halde “dr. öğretim üyesi” kadrosu olmadığı için; araştırma görevlisi, uzman, öğretim görevlisi ve hatta teknisyen gibi daha alt düzey kadrolarda görev yapan binlerce mutsuz genç akademisyen mevcuttur. Bu insanlar, “dr. öğretim üyesi” ne iş yapıyorsa hemen aynı işleri yapıyorlar ama kadroları farklı olduğu için maaş ve özlük hakları dahil pek çok açıdan hak kaybına uğramaktalar ve bu durum yıllar boyu sürebilmektedir. Aslında bunlar yine şanslı olanlar. Bu kadroları da bulamayıp, akademisyenlik hayali sona eren, doktora sonrası üniversitelerden ayrılmak zorunda kalan binlerce insan var. 

 

Karolar Yakınlara Dağıtılıyor!

Bütün bunların yanında, bir de düşünün ki yıllar sonra o anabilim dalına bir “dr.öğretim üyesi” kadrosu bahşediliyor. O andan itibaren anabilim dalında zaten yetersiz düzeyde olan huzur tamamen ortadan kalkıyor. Çünkü yıllardır kadro bekleyen doktoralı araştırma görevlisi, uzman, öğretim görevlisi, teknisyen vs kadrosunda görev yapan insanlar arasında kıyasıya (zaman zaman kavga boyutuna varan) bir rekabet başlıyor. Herkes birilerine (siyasiler dahil) ulaşmaya çalışıyor. Çünkü bu kadroyu kaçırdıkları takdirde, bir daha yeni bir kadronun ne zaman verileceği, kaç yıl bekleyecekleri kesinlikle belli değil. Eğer adaylardan birisi; rektör, dekan, rektör yardımcıları, anabilim dalı başkanına vs yakın, onların koruması altında ise, diğer adaylar için oyun baştan kaybedilmiş oluyor. Hatta çoğu zaman diğer adaylardan söz konusu kadroya başvurmamaları bile isteniyor.

 

Beyin Göçü Adeta Teşvik Ediliyor

İşin gerçeği, üniversitelerde geleceklerini göremeyen bu gençlerin hemen tamamı bir imkan bulabildiğinde dönmemek üzere yurtdışına gitmenin hayalini kurmaktadırlar. Ne garip değil mi ama; bir yandan yetkililer beyin göçünü önlemekten bahsederken, üniversitelerimiz adeta insanları beyin göçüne itmek için her şeyi yapıyorlar.  

Benzer sorun doçent kadrosu için de geçerlidir. Doçentlik sınavını verdiği için doçent unvanına sahip olduğu halde, doçent kadrosu olmadığından dr.öğretim üyesi, öğretim görevlisi gibi daha alt kadrolarda çalışan çok sayıda hoca bulunduğu da bir gerçektir. 

 

Üniversiteler Hedeflerini Neden Gerçekleştiremiyor?

 

Sonuçta böyle bir ortamda bilim yapılması, üniversitelerimizin dünyadaki en iyi üniversiteler arasına girmesi bekleniyor. En temel sorunları görmezden gelerek, bu kadar mutsuz insanı barındıran huzursuz ortamlar haline gelmiş üniversitelerin, söz konusu hedeflere ulaşmasını beklemek ne derece gerçekçidir; bunu takdirlerinize sunuyorum. Yükseköğretim Kalite Kurulu Başkanı Hocamız da, üniversitelerin kendi belirledikleri vizyon, misyon ve hedeflerin ancak % 20-25’ini gerçekleştirdiklerini söyleyerek bu gerçeği itiraf ediyor. Keşke bunun nedenlerine yönelik gerçekçi bir çalışma da yapsalar. 

 

Değişen Hiçbir Şey Olmadı!

Sayın Güçlü biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı 2017 yazında, üniversitelerdeki yard. doç kadroları için "Bunu birileri birilerini oyalamak için yapmışlar. Bu, gerçekten ilmiye sınıfına bir paravan, engel oluşturuyor" dedi ve yard.doç. kadrosunun kaldırılarak doktoradan sonra doçentliğin yolunun açılmasını istedi. Bunda çok haklıydı. Ama gelin görün ki uygulama farklı oldu. Uzunca bir çalışmanın sonucunda çıkarılan 7100 sayılı kanun ile “Yard.Doç.” kadrosunun adı “Dr. Öğretim Üyesi” olarak değiştirildi; hepsi bu. Ne üniversitelerin en temel sorunlarından olan akademik kadro problemine gerçekçi bir çözüm getirildi, ne de başka bir şey. Halen üniversitelerdeki sorunlar aynen devam ediyor. Yeni çıkan yasadan önce üniversitelerin gazetelerde sık sık yayımlanan “kişiyi tarif eden, adrese teslim” yard.doç. kadro ilanları, aynen yasadan sonra da devam ediyor. Tek fark; bu ilanlarda artık yard.doç. yazmıyor, yerine dr. öğretim üyesi yazıyor.

Yayımlamanız durumunda adımdan bahsetmezseniz sevinirim. Saygılarımla...

Çözüm?
 
Üniversitelerin hali, son cümlede, herşeyi ile kendisini anlatıyor.
Bir öğretim üyesi, en masumane duygu ve düşüncelerini bile, ismini vererek açıklayamıyor. Bundan daha büyük bir sorun olamaz.
Üniversite, özgürlük ortamı demekten. Eğer o yoksa, gerisi teferruattır.
Öncelikle bunun sağlanması gerekir.
Dahası, liyakatın olmadığı yerde, ilim, bilim gelişmez ve üniversitelerimizde liyakatten söz etmek biraz abartılı olur.
İşte bu yüzden yüzden Yekta ve Muzaffer Hoca’nın söylemleri havada kalmamalı, gereği de yerine getirilmelidir.
Vizyonun yüzde 20 gerçekleşiyor demek, yüzde 20 verimlilikte üretim var demekten ki, burada başarıdan asla söz edilemez.
Takip ve tespit etmek yetmez, gereğinin de yerine getiriliyor olması gerekir.
YÖK, artık, skora yani sayıları artırmaya yönelik politikadan vazgeçmeli. Çünkü kendimizi kandırmanın ötesine geçemiyoruz. 
Yukarıda Hocamızın dile getirdiği sorunlar, keşke üniversite ortamlarında da açık açık tartışılabilse. Haklıysa sorunlara çözüm üretilse, yanılıyor ya da eksik bilgilendirme varsa, tatmin edici açıklamalar ortaya konuşulsa...
 
Kısacası, üniversitelerimizde ciddi sorunlar var ve bunları görmemezlikten gelmeye hiçbirimizin hakkı yok!..

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Köy Enstitüleri???
Yarına hazır mıyız?
Beklentiler?