adscode
adscode

Öğretmenime Dokunma!

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, bütün dünyada eş zamanlı olarak önceden belirlenen gündemlere odaklanarak kutlanmaktadır.

alaaddindincer@egitimajansi.com




Türkiye’nin öğretmenleri bu 5 Ekim Günü’nü, 15 Temmuz faşist darbe girişiminin yarattığı ülke ikliminde kendi paylarına düşen mağduriyetlerin gölgesinde ve buruk bir biçimde kutlamaktadır. Burukluğun nedeni; ihraçlar, sürgünler, açığa almalar, adli, idari soruşturmalar sonucunda verilen cezalar ile “zorunlu emeklilik” yaşanmasına dayanmaktadır. O nedenle bu 5 Ekim gününü “Öğretmenime Dokunma” başlığında ele aldık. Sıralanan mağduriyet başlıklarında yaşanan uygulamalardan kamuda görev yapan yaklaşık 80 bin öğretmen etkilenmiştir. Etkilenme sadece 80 bin öğretmenle kalmamış, aynı zamanda ailelerini ve çevresini içine alan bir trajediye dönüşmüştür. Darbe girişiminden bu yana 23 bin öğretmen daha büyük mağduriyetler ile karşılaşma kaygısı gerekçesiyle mesleklerinin en üretken döneminde emekli olmak zorunda kalmışlardır.

Uygulamaların yarattığı diğer önemli bir sorunda okullarda yaşanan öğretmen açıklarıdır. Bu süreçte oluşan açıklar ve geçmişte var olan açıklar nedeniyle ülkenin dört bir yanında öğrenciler saat ücret 11 lira olan ek ders ücreti karşılığında çalıştırılan lisans ve ön lisans mezunu “personel” ile ders yapmak zorunda kalmaktadır. Ek ders ücreti karşılığı çalıştırılanlara “personel” dememizin nedeni çalıştırılanların bir bölümünün öğretmenlik için gereken şartları taşımamalarından kaynaklanmaktadır. Oysa öğretmenlik özel ihtisas ve uzmanlık gerektiren bir meslek alanıdır. Yasada ve uluslararası sözleşmede yer alan bu temel ilke yaşanan “ücretli personel” istihdamı nedeniyle Bakanlık tarafından ihlal edilmektedir. Ücretli personel uygulamasının geçici olmaktan çıkıp süreklileşen bir hal aldığı ilçe milli eğitim müdürlüğü internet sitelerinde yer alan duyurulardan anlaşılmaktadır.

Öğretmen İşsizliği ise alanın en büyük sorunlarından olma özelliğini korumaktadır. İşsiz öğretmenler, ulaştığı 435 bin sayısı ile üniversiteli işsizler sıralamasında iktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunlarından sonra ikinci sıraya yerleşmiş görünmektedir. Değişik fakültelerde okuyan 650 bin genç ise öğretmen olmak için sıraya girmeye hazırlanmaktadır. Büyük emekler verilen bu maceralı yolculukta gençler, kendilerini bekleyen işsizliğin yaratacağı ruhsal sorunların farkına varamadan mezun olacaklardır. Mezun oldukları bölümlerden aldıkları diplomaların bir işe yaramadığını gördüklerinde iş bulmak için ek belge ve sertifika almanın peşinde koşacaklardır. Aldıkları bu sertifika ya da belgelerin ne kadar işe yarayıp yaramadığı bilinmemektedir. Bu bilinmezliğe rağmen söz konusu belgeleri alabilmek için oldukça yüklü rakamlara ulaşan harcama yapmaktadırlar.

Öğretmen yetiştirme sisteminin nitelik sorunu olduğu, bu kurumların yetiştirdikleri öğretmenlere öğretmenlik için gereken alt yapı, donanım ve yeterlilikleri kazandırma noktasında başarılı olmadığı gerçeği girdikleri seçme sınavlarından aldıkları sonuçlarda daha net görülmektedir. O nedenle yeniden öğretmen yetiştirme sistemine odaklanılmalıdır. Öğretmenlik mesleğine kaynaklık eden Anadolu Öğretmen Liselerine verilen özendirici teşviklerin çok düşük düzeye çekilmesi, deneyimli öğretmen kadrolarının dağıtılarak içlerinin boşaltılması ve her geçen yıl sayılarının azaltılmış olması öğretmen yetiştiren lisans programlarına kaynaklık eden bu kurumları neredeyse tamamen bitme noktasına getirmiştir. Anadolu Öğretmen Liseleri mutlaka korunmalı ve güçlendirilmelidir. Hatta mümkün olabiliyorsa öğretmen ortaokulları açılmalıdır. Anadolu Öğretmen Liselerinden öğretmen yetiştiren lisans programlarına gerekirse sınavsız ya da öğretmenlik lisans programlarının kendilerinin yapacağı sınavla girebilmelerinin koşulları oluşturulmalıdır. TEOG yerine getirilmesi tartışılan ortaöğretime geçiş sistemi içerisinde Anadolu Öğretmen Liselerine ayrı bir parantez açılmalıdır.

İçinde bulunduğumuz yüzyıl teknolojide dönüşümlerin baş döndüren hızla yaşandığı bir yüzyıldır. Teknoloji ve bilişim alanında yaşanan bu gelişmeler öğretmenlerin eğitim öğretimdeki rolünü ve etkisini yeniden tanımlama ihtiyacı doğurmuştur. Teknolojik gelişmeler öğretmenlerin işlevsel tanımlamasını yeniden yapmaya yol açsa da günümüzde öğretmene duyulan ihtiyaç varlığını korumaya devam etmektedir. Eğitim öğretim sistemine dair yapılan bütün değişikliklerin ve düzenlemelerin öğretmenlerin üstlendiği roller olmadan yaşama geçirilmesi mümkün olmamaktadır. Bu saptamanın yanı sıra öğretmenlerin her alanda yaşanan bu değişimleri takip edebilmesi, yeniliklere ulaşabilmesi ve her şeyden önce kendilerini sürekli yenileyebilmesi için desteklenmesi ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Bilimsel araştırmalar insanların yaptıkları ve yapacakları işlerde karar sürecine katılımlarının sonuçlara olumlu katkı yaptığını, ulaşılmak istenen hedeflere daha hızlı ulaşıldığını ortaya koymaktadır. Destekleme ve güçlendirmede yöntem, eğitim öğretim sisteminde yapılacak her düzenlemeye ilişkin alınacak kararlara öğretmenlerin demokratik katılım ve katkılarını sağlayarak sürecin doğrudan öznesi yapmaktır.

Destekleme ve güçlendirmenin diğer ayağını öğretmenlerin sosyal ve ekonomik durumlarının iyileştirilmesi oluşturmalıdır. Öğretmenlerin sosyal ve ekonomik talepleri gündeme geldiğinde, hükümetlerin genel politikalarının “havuç-sopa” arasına sıkıştırıldığını görmekteyiz. Ya performans ya da öğretmene “apolet” takma anlamına gelen uzman ve başöğretmenlik uygulaması gündeme getirilmektedir. Aylıklarda artış söz konusu olduğunda “Öğretmenler kamuda çalışanların içinde en çok sayıya sahip meslek grubudur. Onlara yapılacak bir puanlık fazladan artış bütçeye fazla yük getirir.” Yaklaşımı ön plana çıkarılmaktadır. Oysa öğretmenlerin ek göstergesinin 3000’den 3600’e çıkarılması hem çalışırken aldıkları aylıklarda hem de emekli olduklarında alacakları aylıklarda önemli bir artış sağlayacaktır. Ek gösterge ve benzeri kalemlerde yapılacak iyileştirmeler öğretmenlerin okula ve öğrencilere daha çok odaklanmalarını sağlayacaktır. Öğretmenlerin moral ve motivasyonlarını yükseltecek bir işlev görecektir. Böylece okulların açıldığı günler ya da 24 Kasım gibi günlerde ise öğretmenliğin ne kadar “kutsal” bir meslek olduğu hamaseti ile günleri geçiştirmek yerine somut bir adım atılmış olacaktır.

Aylıklarımızda yapılmasını istediğimiz iyileştirmeler bizim mesleğimizi yapmanın koşulunu salt paraya indirgediğimiz anlamına gelmemelidir. Bu talebimiz aynı zamanda ek iş yapmaktan ve yoksulluktan kurtulmamız anlamına gelmektedir. Günümüz ekonomik koşullarında yoksulluk sınırı 4 bin 900 liraya ulaşmıştır.36 yıllık bir öğretmenin brüt aylığı 4 bin 900 net aylığı ise 3 bin 200 liradır. Bir bakıma devlet öğretmene ayırdığı aylık her beş liranın iki lirasını geri almaktadır. Devlet geri aldığı iki lirayı öğretmenden almaktan vaz geçtiğinde öğretmenler yoksulluktan kurtulmuş olacaktır. Aldığımız aylıkları yabancı paralarla, aylık giderlerimizi karşılama oranlarıyla veya başka ülkelerde emsallerimizin aldığı aylıklar ile kıyaslamamız gerekmiyor. Her şey ortada, o kadar çok yazıldı ve söylendi ki artık kelimeler kifayetsiz kalıyor.

Sonuç olarak, idari baskılar, ayrımcılık, açık ve örtük yıldırma, itibarsızlaştırma, yasaklar, yaratılan korku iklimi; konuşmayan, tartışmayan, eleştirmeyen, suskun, etliye sütlüye karışmayan, suya sabuna dokunmayan, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın ve gözlerimi kaparım vazifemi yaparım profilinde öğretmen modeli yarattı. Bu profile mahkum edilen öğretmenlerin nitelikli bireyler yetiştirerek topluma katabilmesinin mümkün olmadığını bu iklimi yaratanlarda çok iyi bilmektedir. Hak arayan, itiraz eden, biat etmeyen, adalet isteyen, eleştiren, tartışan, suskun kalmayan, ses çıkaran, öğrencilerine; iyiliği, dürüstlüğü, dayanışmayı, paylaşmayı, barışı ve kardeşliği öğreten öğretmen işini hakkıyla yapan nitelikli öğretmendir. Böyle öğretmenleri cezalandırmak yerine cesaretlendirmek ve ödüllendirmek gerekir.

Yukarıda yer alan profile sahip öğretmenlerden çocuklara zarar gelmez. Tam tersine böyle öğretmenlerin yetiştirdiği çocuklar sorgular, eleştirel düşünür, farklılıklara tahammül eder, barışsever, özgür ve demokrat olur. Kısacası değerler eğitiminde yer alan evrensel olan temel insan hak ve özgürlüklerini özümsemiş ve bilince çıkarmış bireyler yetişir. Hiç kuşkunuz olmasın böyle yetişen evlatlar “Memleket için hayırlı” evlatlar olur. Tersi durumda yetişenlerden ise zorluklar ve sorunlar karşısında çözüm üretmeyen, kolay yönetilen, güdülenen ve kolay yoldan köşeyi dönmeyi yaşam kuralı haline getiren bireyler yetişir. Böyle bireylerden ise olsa olsa ancak siyasete arka bahçe ve taban olur. Dolayısıyla ve bu vesileyle yeni bir 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününde Öğretmenime Dokunma diyoruz. 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)