adscode
adscode

Araba Sevdası

Yaşadığımız anılar birbirine çok benziyor. Unutulmuş anılar, ufak bir kıvılcımla bir film karesi gibi gözünüzün önüne geliyor.

cemozel2021@gmail.com




Recaizade Mahmut Ekrem’in meşhur kitabını bilirsiniz: Araba Sevdası.

Yaşı 40 civarı olan benim gibilerin çocukluğuna ışık tuttuğunuzda rengarenk arabalar görürsünüz. O arabalara ne kadar uzaksanız tutkunuz da o kadar artardı. Reklamı olmayacak kadar eski olduğu için markasını burada zikretmemde bir sakınca olmadığını düşünüyorum. Renault 12 GTS.

Babamın ehliyet alma gibi bir sevdası olmadığı için akrabalarımızın arabalarına sulanırdık. Kartal’da Çavuşoğlu Mahallesinin Kiraz Sokağında otururken yan komşumuz, dayımlardı. Şevket dayım, çalıştığı fabrikada araç kullandığı için ehliyeti vardı. Araba da almıştı. Yeşil bir Reno. Hayatımın arabasıydı. O kadar tutkuyla bakıyordum ki, en sonunda beni arabaya ortak ettiler. Kandırdılar bir nevi. Babam dedi ki, “Sünnetinde biriktirdiğin parayı dayına verdim. Arabaya ortaksın.” Allllaaaaaah. Dünyanın en mutlu insanı ben oldum o vakitten sonra. Arabayla nereye gitsek ko-pilot olarak dayımın yanında ben oturuyordum. Zarife yengem sürekli arka koltuğa geçiyordu. Arabadaki hissemi arttırmak için yazları demir, bakır vb. gibi şeyleri yoldan geçen hurdacılara satıp, kazandığım parayı dayıma verirdim. O da hiç bozuntuya vermeden alırdı. Bugünün parasıyla 3-4 lira ya var ya yoktu.

O yeşil Reno’yu satıp beyaz bir Reno aldı. Sonra modeli geliştirip açık mavi bir Reno aldı. Bu model, deyim yerindeyse steyjındı. Yani arkası uzun olan.

Ehliyetlerin formatının değiştiği dönemde, dayım eski ehliyetini bana vermiş, ben de onun fotoğrafını çıkarıp kendi fotoğramı koymuştum. Küçücük yaşta ehliyetim vardı. Eve gelen misafirlere gösterip duruyordum. Hatta trafik polislerin kulağına gitmesin, dayım, beni o zamanlar, mahallenin toprak sahasına götürüp, kucağına oturtarak gaza köklememe bile izin vermişliği olurdu. Nasıl bir belaymışım dayımın başına.

En sonunda mavi arabayı da sattı dayım; ama ben payıma düşen parayı alamamıştım. Çocuk aklımla, sünnet paramı kullandıklarını düşündüğüm için “Şeyimin parasıyla araba aldılar; ama bana paramı geri vermediler.” demişim. Bu lakırdıyı Hasan dayıma da anlatmışlar. Çok gülmüş. Ne zaman Hasan dayım ve Şevket dayımla aynı yerde karşılaşsam bu sözden bahsedip gülerlerdi.

Kim bilir kaç kişinin bu tür anısı vardır birbirine benzeyen.

Bugün okuduğum kitaplardan birinde geldi aklıma: Anının sahibi kıymetli ekonomistimiz Hikmet Uluğbay. Küçükken dört ay baktırdıkları kuzu, koyun olunca bir güzel kesivermişler. O günden sonra vejeteryan olmuş. Hatta bir gün Amerika’da bir burger dükkanında şöyle bir sipariş vermiş: “Cheeseburger without burger”. Derdini anlatamayınca “ben vejeteryanım, et yemiyorum.” deyince orta yolda anlaşmışlar ve etsiz bir burger ısmarlamış.

Benzer bir anı da benim başımdan geçmişti. Babamın amcası olmasından mütevellit, benim de amca dediğim Yadigar amcam, Kurban Bayramı’na 3 ay kala iki tane kuzu almıştı. Birinin adı Özcan, ötekinin Bayram. Sanırım o dönemin şekersiz sakızlarından esinlenerek konulmuştu bu adlar. Kurban Bayramı yaza denk geldiğinden, istisnasız her gün çayırlara götürüyordum bu iki yumurcağı. En yakın dostum olmuşlardı. Gel gör ki sevimli dostlarıma Hansel ve Gratel masalındaki gibi kötülük ediyormuşum. Onları besleyerek kesilebilir kıvama getiriyormuşum. Üç ay sonra iki dostumu da gözlerimin önünde kesmişlerdi. Ben Özcan için çok ağlarım diye düşünürken, Bayram’a daha çok ağlamıştım; çünkü ilk sırada Özcan kesilmeye götürüldü. Bunu hisseden Bayram, Özcan’ın arkasından öyle bir meledi ki içim parçalandı. Daha sonra aynı kaderi Bayram da yaşayınca gözyaşlarım sel olup aktı.

Allah hiçbir çocuğa böyle bir acı vermesin. Bugün Hikmet Uluğbay’ın başından geçenleri okuyunca kalbimin tekrar kanadığını hissettim.

Cem Yılmaz’ın özel bir TV kanalında paylaştığı anılar da birçoğumuzun başından geçenlere yakındı. Belki de Cem Yılmaz’ı, bu yönüyle de seviyoruz. Anılarımızı hatırlamamızı sağlıyor.

Kitapları okudukça hatta konusal olarak anı kitaplarını okudukça farkettiğim de bu aslında. Yaşadığımız anılar birbirine çok benziyor. Unutulmuş anılar, ufak bir kıvılcımla bir film karesi gibi gözünüzün önüne geliyor. Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı kitabının başlığı bile beni çocukluğuma götürdü. Hikmet Uluğbay’ın başından geçen anılar unutulmaya yüz tutmuş hüzünlü bir anımı tekrar yaşamama vesile oldu.

Alın size kitap okumanın bir faydası daha. Saymakla bitmiyor.

Geçenlerde bir dizide çocuğuna kitap okuma cezası veren bir anne profili vardı. İçimden dedim ki, “Keşke ömür boyu böyle bir cezaya çarptırılsam.” 


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)