adscode
adscode

Orhan Pamuk’un Son Kitabı Veba Geceleri’nin Türkçe ile İmtihanı!

Öncelikle, “sınav” gibi Türkçe bir kelime varken neden “imtihan” kelimesini kullandığıma değinmek isterim. Bilirsiniz, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünü de kuran Halide Edip Adıvar’ın Türk’ün Ateşle İmtihanı adlı bir kitabı vardı. Oradan esinlenip tam da vurgu yapsın diye başlıkta “imtihan” kelimesini kullandım.

cemozel2021@gmail.com




Siz şimdi diyeceksiniz ki “kelime” yerine neden “sözcük”ü kullanmıyorsun? Burada da Elif Şafak’ın mantıklı bir açıklamasına sığınıyorum. Nerede söylediğini hatırlamıyorum; ama “Eğer bir kelime ölmediyse, kullanılıyorsa onu kullanma taraftarıyım” babında bir şey söylemişti. Ben de bu nedenle “kelime” sözcüğünü kullanmayı garipsemiyorum. Bazı kelimeleri yerinde kullanmak çok etkileyici oluyor. Örneğin en koyu dindarın bile aklına gelmez “Tanrı misafiri” tabirini “Allah misafiri” diye söylemek; çünkü o şekilde anlamı daha da güçlüdür. Dilin müziğine daha uygundur. Tam tersine “Ya Allah!” tabirinin “Ya Tanrı” olarak söylenilmeyeceği gibi. Dilin gücü, kendini gösterir. Bir başlık bizi nerelere sürükledi. Halide Edip’in bir zamanlar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü ile bağlantısını da “Bir Dinozorun Anıları”nda okuyoruz. Hazır yeri gelmişken Mina Urgan’ın Bir Dinozor’un Gezileri’ni de hatırlatalım, okumak isteyenler olursa, aradan onu da çıkarsın diye.


Gelelim Orhan Pamuk’un son kitabına. Henüz okumayanlar vardır, bu nedenle içeriğine hiç değinmeden konumuza odaklanıp kitabın Türkçe ile imtihanına değineceğim.


İngilizce için derler ya hani, “Yazıldığı gibi okunmuyor.” Aynı durum Türkçe için de geçerli aslında. Veba Geceleri’nde fazlasıyla tanık oluyoruz. Yazarımız Orhan Pamuk, romanın bütününde “bazen” kelimesini “bazan” diye yazmayı uygun görmüş. Bana kalırsa uygun görmemeliydi; çünkü Türkçe yazım kurallarına baksaydı “bazan” diye bir yazış şeklinin olmadığını görürdü.


Aynı sayfanın içinde bir okur olarak şunu görüyorsunuz: Sayfa 16’da Damat Doktor Nuri Bey’in “uluslararası sağlık konferansları”na katıldığını yazarken, Bonkowski Paşa’nın ise milletlerarası karantina kongrelerine katıldığından bahseder. Uluslararası ve milletlerarası. İkisi bi’ arada. Ne gerek varsa!


101. sayfada şöyle bir cümle var: "Kitabımız ‘en sonunda’ bir tarih kitabı olduğu için bu noktada gelecekten söz etmekte hiçbir sakınca görmüyoruz." Kulağa hoş gelmiyor. “En sonunda” ifadesi yerine “en nihayetinde” denmesi daha hoş olurdu, diye düşünüyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz “Tanrı Misafiri” ile “Allah Misafiri” söyleminin benzeri burada karşımıza çıkıyor.


150. sayfada, yazarımızın "…bahçelerden erik, kiraz çalarlardı." diye bir ifadesi var. O tabire “çalmak” değil de başka bir şey denir. Siz bilir misiniz ne dendiğini? Erdal Atabek de geçenlerde bu “çalmak” konusundan bahseder: “Aslında hepimizin bahçesinde her meyve var. Buradaki çalma değil, bir "cesaret-beceri-başarı sınavı". Biz küçükken “bahçeye dalmak” derdik. Yazarımız küçükken hiç bahçeye dalmamış olacak ki, bu tabiri sanırım bilmiyor!


434. sayfayı biraz fazla irdeleyeceğim; çünkü ilgili sayfanın sondan ikinci paragrafın beşinci satırında “aşçı” kelimesi yerine “ahçı” kelimesi kullanılmış. “Ahçı” kelimesi diyorum; ama aslında ben de yanlış yapmış oluyorum. Nedeni de şu ki, ahçı diye bir kelime yok. Aynı paragrafın alttan 7. satırında da bu sefer “aşçı” kelimesini kullanıyor. Ne kadar yanlış kullanılıyor demek ki, Türk Dil Kurumu Sözlüğünün mobil uygulmasında “ahçı” diye yazdığınızda çok kibar bir şekilde ve sabırla, “Bakınız aşçı” diye zahmet edip yönlendirmede bulunuyor. Hiç üşenmeden “Google amca”da tarama yaptım. Aşçı diye tarama yaptığımda 12 milyon sonuca ulaşıyorum. Pek sevindirici. “Ahçı” diye taradığımda ise 122.000 kez yanlış yazıldığını görmüş oluyorum. Orhan Pamuk yalnız değildir! Özensizlik mi demek lazım, dikkatsizlik mi, yoksa editörlerin gözünden mi kaçmış demek lazım, bilemedim. Yazarımızın 30-35 yıl kafasında kurguladığı, 5 yılda da yazdığı kitabı için, keşke 1 yıl daha dirsek çürütüp iyi bir dilbilgisiyle biz okurlara bu güzelim romanı sunsaydı. Bu yazdıklarımıza hiç üzülmesin Orhan Pamuk. Ne mutlu Orhan Pamuk’a ki, kitabını didik didik eden, satır satır okuyup haz alan okurları var. Ben Orhan Pamuk’un yerinde olsam, benden imza alırdım; çünkü bir yazarı yazar yapan en önemli unsurlardan biri de onu tamamlayan biz okurlardır. Bu arada Orhan Pamuk, gelir de dünyada bir ilki gerçekleştirirse, imzayı bütün okurlar adına atacağımı da bilmenizi isterim :)


Son olarak 515. sayfada, bir de “Yunan” kelimesinin “Yunanlı” diye kullanılışı var ki ona da değinmiş olayım. Hatta yine aynı sayfada şöyle bir cümle geçiyor. "... İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanistan savaş gemileri... “Neden, Yunanistan diye yazılmış, anlam veremedik. Şöyle olsaydı daha güzel olmaz mıydı: "... İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan savaş gemileri...


Veba Geceleri, Türkçe imtihandan düşük not alsa da okunmaya değer! Keyifli okumalar…


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

Etiketler :
    1 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (1)