adscode
adscode

Üçü bi’ arada: “Bir garip Melih Cevdet” veya “Bir alay komutanının garip şiirine alaycı yaklaşımı” ya da “İdeal öğretmen nasıl olmalı?”

Şiirimizde Garip akımının üç silahşöründen Melih Cevdet Anday'ı çok severim; ama ben daha çok da denemelerine vurgunum. Birçok deneme kitabını okumuşluğum var: “Çok sesli toplum”, “Felsefesiz yaşamak”, “Açıklığa doğru”, “Yeni tanrılar yasak”, “Yiten söz”, “İmge ormanları”, “Geleceği yaşamak”… bunlardan bazıları.

cemozel2021@gmail.com




Elime geçen ve daha önce okumadığım bir kitabını okuyorum büyük bir keyifle. Anılarını harmanlayıp sunmuş okurlarına. Kitabın adı ise şöyle: “Akan zaman, duran zaman.” Elimdeki ilk cildi. Böyle giderse ikinci cildinin de peşine düşeceğim.

Kitabımızın baş kahramanı Melih Cevdet olduğu için yanı başındakiler de haliyle edebiyat ağırlıklı oluyor: Orhan Veli, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, Nurullah Ataç, Halit Fahri Ozansoy… Şiirleriyle alay eden bir alay komutanından da bahsetmiş bir yazısında; ama talihsiz bir anı olduğu için paylaşmayı düşünmedim önce. Boşu boşuna merak ettirmemek adına kısaca bahsedeyim:

… Benzer bir olay da, üç yıl sonra yedek subay olarak bulunduğum Aydın’da geçti. İlk askerliğimdi, çünkü ben İkinci dünya Savaşı içinde iki kez askere alındım. Aydın’a geldiğim haftanın sonunda, bir Cumartesi akşamı alayın mahfeline gittik. Cumartesi akşamları mahfelde, subay ailelerinin de katıldığı eğlenceli toplantılar düzenlenirmiş. Ben bunlardan ilkinde bulunuyordum.

Vali de geldi eşi ile, baş köşede bir masaya oturdu, yanında alay komutanımız, sonra sıra ile tabur komutanları ve aileleri, daha aşağıda bölük komutanları ve aileleri, sonra teğmenler. Biz bekar asteğmenler ise dipte bir yere sığışmıştık. Askerlerden kurulu caz dans havaları çalıyordu ve elbet dans ediliyordu.

Burada alay komutanımızın kişiliği üzerinde biraz durmam gerekiyor. İstihkam albayı idi ve Almanya’da öğrenim görmüştü. Muvazzaf subaylardan öğrendiğime göre Albay, ülkemizin bilimle, teknikle kalkınacağına inanıyor, felsefeyi, edebiyatı fasafiso sayıyordu.

Dansa ara verildiği bir sırada bir üsteğmen ayağa kalkıp başı ile komutanımızı selamladıktan sonra, ‘Aramızda bir ozan var müsaade ederseniz şiirlerini okusun’ dedi. Meğer benmişim o ozan. Şaşkınlıkla kalktım yerimden, ortaya çıktım, o alay konusu, kısa şiirlerimden birini okudum. Çıt yok. Selam verip yerime dönerken Alay Komutanı bana seslendi! ‘Asteğmen, buraya gelin.’ dedi. Gittim yanına.

‘Bu ne okuduğunuz?’

‘Şiir’ dedim.

‘Nasıl olur!’ dedi.

Gene açıklama yapmak zorunluğu doğmuştu.

‘Biz komutanım, üç arkadaş, şiirden vezni attık, kafiyeyi attık, teşbihi, istiareyi attık…’

Sözümü sürdürmeme gerek kalmadı, komutanımız sevinç içinde idi.

‘Anladım,’ dedi. ‘Siz böyle böyle şiiri ortadan kaldıracaksınız.’

Gerçi kısa dedim; ama hepsini almışım buraya. O zaman kıymeti bilinmeyen Garip akımı, özellikle Orhan Veli’yle günümüze kadar sağ salim ulaştı. Gelecek nesle de kesintisiz ulaşacağından şüphem yoktur; ama zamanın muktedirlerinin şimdilerde esamesi bile okunmuyor. Yaşasın sanat, yaşasın edebiyat!

Melih Cevdet Anday’ın elimden düşüremediğim “Akan Zaman Duran Zaman” adlı anı kitabında asıl hoşuma giden yazısı, “Öğretmenler” başlığını taşıyor. Öğretmenlerinden çokça bahsettiği bu yazısında bugün bile geçerli olması gereken kendi kafasındaki ideal öğretmene dair şunları söylüyor: “Ankara Lisesi’ne yazıldığımda, Orhan Veli ile Oktay Rifat benden bir sınıf yukarda idiler. Ahmet Hamdi Tanpınar onların edebiyat öğretmeni, bir yıl önce başka yere gitmiş. Oktay Rifat anlatmıştı, unutmamışım; bir gün Ahmet Hamdi Tanpınar derste, ‘Gül mü, yoksa yapma gül mü daha güzeldir?’ diye sormuş onlara; yanıt beklemeden çıkmış gitmiş. Benim Ahmet Hamdi Tanpınar’a saygım bu sözden başlar. Bir şey öğretmiyor, bir sorun atıyor ortaya, düşünün bunun üzerinde demek istiyor. Onun gibi öğretmenler yetiştirmeye bakmalıyız.

Ben de öğretmenlik ettim; sanırım en iyi tutumum, öğrencilerin kimi sorularını ‘Bilmiyorum.’ diye yanıtlayıp onlara kitaplar salık vermemdir. Öğretmen, öğretmekten çok düşündürmeye; araştırmaya heves uyandırmalıdır çocukta.”

Bir öğretmen olarak hem Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hem de Melih Cevdet Anday’ın tutumları her öğretmenden beklenen tavır ve davranışlar olmalı. Felsefeyi de işin içine katarak cevaplardan çok soru sormayı, araştırmayı ve düşündürmeyi öne çıkaran bir yaklaşımla yetişen öğrenciler arasından kimler çıkmaz ki! İşte bu tarz öğretmenler yetiştirmeliyiz ki, geleceğe umutla bakabilelim.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

Etiketler :
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)