Yıl 2015… Temmuz ayı.
Doktora bitirmek için saç baş yolduğum dönemler. Yatağımda oturmuş makale okuyorum. Yanda TV açık kalmış. Birisi konuşuyor. Kulağım takıldı. Bıraktım makaleyi, 10 dakika dinledim. Lisansım Uluslararası İlişkiler olduğundan metinde saklı pek çok alt metni okuyabilsem de, 10 dakika sonra tarafsızca kalktım ve salona gidip aileme dedim ki:
“Bu adam lider.”
***
Takvimler 17 Temmuz’u gösteriyordu.
****
Sonra yıllar geçti, yapraklar birer birer düştü takvimlerden.
Yıl oldu 2017. Artık gencecik bir akademisyendim.
İşletme 101 dersine girdiğim ilk günü hiç unutmuyorum. Kalbim titriyor, hissettiğim heyecan içimden dışarıya yansıyacak diye ödüm patlıyordu. Aradan zaman geçti, ben çocuklara çocuklar bana alıştılar.
Bir gün, liderlik anlatıyorum.
Spiritüel lider, ilham veren lider, demokratik lider, diktatör lider, otokratik lider kimdir? Birbirlerinden hangi ufak nüanslarla ayrılırlar, lideri lider yapan özellikler nelerdir? Atatürk, Hitler, Eisenhower, Bush, Fidel Castro… Oradan buradan, dünyanın ve hatta tarihin içinden geçiyorum örneklerle.
Amaç, anlamalarını sağlamak.
Dedim ki, “Bakın bu potansiyel sınav sorunuz. Ama liderlik tiplerini anlatın diye sormam. Size göre lider kimdir, bana örneklerle ve özellikleriyle açıklayarak anlatın” derim.
Bir öğrencim el kaldırdı.
Aynen şöyle dedi:
“Hocam ben Cumhurbaşkanımızı söylerim ama siz kabul etmezsiniz ki puan vermezsiniz bana.”
Ben de aynen şöyle yanıtladım:
“Ne münasebet, o ne demek öyle. Ben akademisyensem her görüşe, her inanca doğru açıklandığı sürece saygı duyar ve hakkını veririm. Sen yaz, anlat bana, gör bak bakalım…”
****
Bu noktada bir ara verelim. Akademisyenler liderlik ve yönetim derslerinde ne anlatırlar? Biraz bundan bahsedelim.
Liderlik tipleriyle başlarız, neden ve nasıl lider olunur, doğuştan mı lider olunur, sonradan mı olunur gibi sorulara geçer, yönetici ve lider arasındaki farkı sorgulatır, açıklar ve örneklendiririz. Sonra esas kritik konuya geçeriz.
“DEĞİŞİM VE LİDERLİK.”
Öğrenciler genelde bu konuyu pek sever. Hele ki yeni kuşaklar. Çünkü onlar değişime en çok inananlar ve en çok ihtiyaç duyanlardır. O nedenle daha çok heyecanlanırlar bu konular gelince. Her kafadan bir ses çıkar. Heleki bir şirketteki değişimden bahsediyorsak, bolca sorgulatırız onlara değişimin aşamalarını.
İlk cümlemiz şudur:
“Değişim direnç olmadan olmaz, değişim kolay değildir. Çünkü değişim korkutur.”
Peki neden?
Çünkü ilk etapta güç otoritesini sarsarsınız değişimle. Ve bu en son istenilen şeydir çünkü konfor alalını zedeler. Artçı depremler gibi inceden inceye rahatsız eder en erdemli insanı bile.
İkincisi uzun süre yönetici olan birinin güç zehirlenmesi yaşamaması zordur. Çünkü güç, insanı güçlü kılar, iyi ve her şeye gücü yetermiş gibi hissettirir. O nedenle vazgeçilmesi en zor olan illüzyondur.
Sabırlı olmalısınız. İnançlı olmalısınız ve değişime direnen herkesi dinlemelisiniz.
Çünkü ancak anlaşılanlar değişimi kabul ederler.
Daha sonra, değişimin aşamalarını anlatırız.
En son da, değişime direnci açıklar ve aşamalarını anlatırız ki nasıl yol izleyeceklerini bilsinler.
“Gerek insanlar gerekse şirketler için değişimin önündeki en büyük engel alışkanlıklardır. Bu alışkanlıklar ve değişimler için gereken çaba insanları isteksizliğe iter. Yeni koşullara veya bir işi yapma yöntemine uyum sağlama isteksizliği değişime direnç olarak tanımlanır.”
Bundan sonra da Kurt Lewin’in değişim modelini anlatırız ki, izleyebilecekleri aşamaları anlasınlar:
Çözülme-Değişim-Yeniden Dondurma. Yani “önce mevcut durumu anla ve çöz”, “sonra değişimi hazırla” ve en son da “yeni durumu sabitle.”
Bundan sonra ise izleme aşaması gelir. Ama her aşamada hep deriz ki, “kolay olmayacak.”
****
Lider kimdir? Bunu ister siyaset bilimci, ister yönetim bilimci olun, hepimiz benzer açıklarız.
Lider çalışanlarını, yönettiği insanları, ya da toplumu anlayan, dinleyen ve ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde onları duyabilendir. Lider, kitleleri peşinden sürükleyebilendir. Lider, çözüm üretebilendir. Lider, ona sesleneni duyan ve o sese hakkıyla, adaletlice yanıt verebilendir.
****
Şimdi sınav sorusuna geri dönelim. Ben o soruyu sınavda sordum ve o öğrencim de yanıtladı. Cumhurbaşkanımızı yazdı. Ve o sorudan -tek bir liderlik özelliğini açıklamayı eksik bıraktığı için- 10 üzerinden 9 puan alarak sınavını geçti. Hiç unutmam, yanıtının altına gülücük koymuştu sınavda. Ben de notunun yanına gülücük koyarak “Lider, inandığı şeyleri savunabilendir, unutma…” demiştim. Bu yazıyı es kaza okursa belki de anımsar kendini, ben hiç unutmadım.
****
Biz bugün eğitim hayatının orta yerinde liderlik anlatırken işte bunlardan bahsediyoruz çünkü inanıyor ve biliyoruz ki gerçek lider, adaleti savunan, adaleti koruyan, adaleti yere eğdirmeyendir. Gerçek lider, yeri geldiğinde durabilmeyi ve bırakabilmeyi bilendir. Gerçek lider, değişime öncülük edebilen ve değişimi kucaklayabilendir. Lider, ona seslenenlerin sesini duyandır.
Dün, başka bir öğrencim mesaj atmış ve şöyle demiş.
“Hocam, sizce sesimizi duyan var mı?”
Yutkundum. Arka fonda “Korkma..” diye başlayan bir cümle çalıyordu TV’de…
Elime telefonu alıp şöyle yazmak istedim, henüz yazmadım:
“Ben hala inanıyorum çocuk, liderler sesinizi duyacaklar.”