adscode
adscode

Meslek Yüksek Okullarının Önemi ve Türkiye’de Meslek Sahibi Olmak

damlaaktan@gmail.com




Mesleğiniz, dünyanın ihtiyaçlarıyla sizin becerilerinizin çakıştığı yerde yatar.”

Aristo

Şüphesiz, bugünün sürekli değişen eğitim sisteminde herkesin en büyük kaygısı hangi mesleklerin Türkiye’de ne kadar kalıcı olacağı, hangi eğitim kurumlarından ve hangi programlardan mezun olmanın bir öğrencinin geleceği için en güvenli yol olduğu sorusu. Çünkü meslek sahibi olduğunuz andan itibaren, yaşamı daha büyük bir kuvvetle sırtlanıyor, toplum içerisinde bir konum, statü veya değer algısı ediniyorsunuz.

Peki gerçekten bir “meslek sahibi olmak” ne demek? Belki de bu sorunun en güzel cevabı, bugün güzel ülkemizde arka planda kalıp öneminin farkına varılmayan Meslek Yüksekokullarında saklı. Çünkü A. Robbins’in dediği gibi, “Kendi geleceğini planlamayanlar, başkalarının planının parçası olurlar.”

Bugünkü küreselleşen dünya düzeni, çok kültürlülük, sınırları aşma isteği ve kimliklerden arınmışlık duygusuyla büyüyen yeni nesil, özgürlüğü ve fırsatları hep dış dünyada, kendi ülkesinin sınırları dışında arıyor. Ailelerden de sürekli gelen benzer beklenti ve talepler, “hep daha fazlası”nın ülke sınırları içinde değil de, dışında yattığı gibi bir yanılsama meydana getiriyor ve bu yanılsamanın büyüsüne gün geçtikçe daha fazla aile ve çocuk kapılıp sürükleniyor. Daha fazla yabancı dil bilmek, daha fazla staj, daha çok yabancı şirket tecrübesi gibi koşuşturmaların arasında meslek sahibi olma kavramı kaybolup, yerine “Müdür olmak”, “CEO olmak”, “çok uluslu bir şirketin alt kademe bir elemanı olmak” düşüncesi yerleşiyor ve böyle geçip giden hayatlarda mutsuz bireyler hayata sızıyor. O kadar ki, yapılan bilimsel araştırmalarda bir şirketin CEO’su olduğunda hiçbir problemi olmayacağına inanan gençler yetişiyor. Kapitalist sistem size sürekli daha büyük şirketleri, daha ileri düzey yaşamları vaad ederken, elinizden mutlu olma şansınızı aldığını hiç fark ettirmiyor.

Türkiye’de de durum bundan farklı değil. Dört yıllık üniversite mezunları artık doğrudan çok yüksek bir maaşla işe başlama hayali kurarken, dışarıdaki gerçeklik onlara çoğu zaman bu şansı vermiyor ve vermediği gibi hayallerini yıkarken içlerinden yaşam şevkini de söküp alabiliyor.

Peki Meslek Yüksekokulları’nı neden unutuyoruz? Neden çok büyük bir iş gücünün dinamiti olduğunun farkında değiliz?

Türkiye ve Dünya’nın en bilinen havayolu şirketi TAV’ın imaj reklam filmi der ki: “Bizi görmüyor, sesimizi duymuyor olabilirsiniz. Ama bir an hayal edin yokluğumuzu? Eksikliğimizi hissetmez miydiniz?” Film, arka plan elemanların önemine vurgu yaparken, olmadıkları anda, akan tüm bir hayatın nasıl durduğunu son derece çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor. İlerlemeyen valizler, uçağa yanaşamadan duran bir körük, açıklanmayan uçuş rotaları, ikram edilemeyen içecekler ve daha fazlası, arka planda var olan ara elemanların sihirli gücünü tüm çıplaklığıyla açığa çıkartıyor.

Belki de Türkiye’de Meslek Yüksekokulları’nın önemini en güzel ortaya çıkartan reklam filmi bu. Ara elemanın gücünü ve etki alanını ortaya koymakla kalmıyor, “CEO”, “Müdür” vb. sıfatlarla parlatılmamış kimliklerin aslında yaşamda ne kadar büyük bir rolü olduğunu ve eksikliği halinde yaşamın gidişatının ne kadar donacağını aktarıyor.

Bugün İzmir Ticaret Odası’na kayıtlı 76 meslek komitesi, odaya üye yaklaşık 50-60 bin civarında firma var. Bu yalnızca Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir’deki sayı. Yalnızca bu sayıya baktığınızda bile, bu ülkede ara elaman ihtiyacının ve aslında ne kadar büyük bir iş potansiyelini içinde sakladığını görebilirsiniz.

Durum buyken, ismi duyulmamış bir üniversitenin dört yıllık işletme bölümünden mezun olmayı ve çırpınarak iş aramayı tercih etmek, bugünkü kapitalist dünyanın yarattığı kimlik ve imaj takıntısından ve önlisans programlarının potansiyeline karşı önyargıdan başka bir şey değil aslında. İlk gerekli olan ailelerden gelen bu önyargının kırılması belki de. Çünkü içinde mutlu olduğunuz her meslek, size ilerleme imkanı sunan en büyük anahtardır. Dahası, emek gücü en büyük meslektir.

Meslek Yüksekokulu programlarında Pazarlama, Sivil Havacılık ve Kabin Yönetimi, Ayakkabı Tasarımı, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları, Radyo Televizyon, Turizm ve Otelcilik gibi pek çok farklı programın yer alır. Tüm bu programlar, öğrencilere akademik alt yapıyı ve sektörel tecrübeyi aynı anda sağlamak üzerine kurgulanmış programlar olup, yapısı itibariyle daha eğitim aşamasında öğrenciyi işin mutfağına doğrudan dahil edebilecek kurumsal bağlantılara sahip yapıda inşa edilirler.

Bugün Türkiye’nin ilk ihtiyacı, hırsın içinde boğulmuş mutsuz yaşamlarda CEO olan bireyler değil, yaşamı her yönüyle ve emeğiyle kucaklamayı, kendi ürettiklerinde mutlu olabilmeyi, kazandığının değerini bilmeyi ve paylaşmayı öğrenecek bireylerdir.

Eskiden topuğu kırılan bir ayakkabıyı götürüp tamir ettirirken, atıp yenisini alır bir dünyaya dönüşmek, ara elemanların gücünü yok etmiyor, aksine onların kıymetini insana anımsatıyor bugün. Köşe başındaki bakkalın kapanmasına “Ona her sabah günaydın diyordum ben, bugünkü düzen çok yapay” diyen bir nesil var bugün. Y kuşağı dediğimiz nesil, duyarlılık düzeyi çok yukarda ve sistemi sürekli eleştiren bir nesil. Ancak aynı sistemin zincirlerini kırmakta zorlanan da yine onlar çünkü kendilerine sürekli “daha fazla”nı empoze eden bir dış dünyada var olmaya çalışıyorlar. Daha fazlası denen şeyin aslında emek gücüyle büyümek olduğunu fark edemeden…

İster KOBİ’ler olsun, ister büyük şirketler, ister çokuluslu şirketler… Her birinin nihai noktada ortaya çıkarttığı işe o ara elemanlar temel atıyor ve onlarsız ne CEO olmanın, ne de Müdür olmanın aslında hiçbir anlamı yok. Ve yükselmek, basamakları adım adım çıkarken çok daha sağlam temellere dayandırılabilecek bir olgu.

Kalbinizi işinizin ve işinizi de kalbinizin içine yerleştirmelisiniz.” der Thomas J. Watson. Meslek Yüksekokulları, alanında uzman olacak ve yaptığı işe kalbini, yetkinliğini, o alandaki kapasitesini ve yeteneğini yansıtabilecek gençler için bir şirketin CEO’su olmaya giden yol kadar parlak, o kadar güçlü ve zengin bir altyapıya sahip. STK’larla doğrudan kurabilecekleri bağlarla, Oda’lara üye firmalara doğrudan ulaşma imkanı ile, mesleki olarak aslında çok güçlü olan eğitim kadrosu ve alt yapısı ile, MYO’lar bugün dışarıda parlatılmış bedenlerin altındaki iskelet sistemi gibi aslında.

Önemini fark edip, ettirelim. Koca bir nesli, hırslara, kapitalizmin tuzağına kurban etmeyelim. Meslek sahibi olmanın gerçek gücünü ve sihrini anımsatalım.

 

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Güle güle Mario Levi…
Milyonluk haber: 9.05