“Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür…”
Çocukluğumun şarkılarından biriydi bu. Ne zaman bir köy düşünsem, aklıma hep bu şarkının sözleri gelirdi.
Dün haberlerde bir belgesel haberine denk geldim. O uzaktaki köylerden birinden…
Çorum’un Osmancık ilçesinden çıkan birbirinden yetenekli ve ilham öyküsü olan baletlerin hikayesini anlatan bir belgesel…
“Anadolu’dan Dünyaya İlham Veren Bir Başarı Hikayesi”
Böyle diyordu adı haberin. 4 yaşından beri bale yapan biri olarak söyleyebilirim ki, bu gerçekten bir ilham öyküsü. İçim titreyerek okudum haberi. Sonra da sıklıkla, ülkemin Opera ve Bale temsilciliklerinin olduğu illerdeki sosyal medya hesaplarında paylaşımlar birbiri ardına ekranıma düşmeye başladı. Daha da bir heyecanlandım.
Üşenmedim, belgeseli yapan kişiye mesaj attım.
1970’lerde başlayan ve nesiller boyu devam eden bir geleneği yaşatan bu köyden, yalnızca baletler değil, dekor ve ses gibi opera bale sahnelerine ait mesleklerde çalışanlar da çıkmış.
Belgeselin yapımcısı Fatih Diren de bu haberi başka bir yerde görüp ilham alanlardan. Ne mutlu ki, daha çok insanın bunu duymasını, daha çok insanın bunu bilmesini istemiş ve muazzam bir belgesel çıkarmış ortaya. Diyor ki “Sanat sadece büyük şehirlerde değil, Anadolu’nun herhangi bir köşesinde de ortaya çıkabilir.”
Öyle doğru ki… Çünkü en çok Anadolu insanı hayal kurar. En çok o hayal eder bilinmeyenlerin sınırlarını aşmayı. Ve bu, en önce kendini aşmakla başlar zaten.
Bugün Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk sayesinde ben kendimi bildim bileli (ki bu neredeyse 35+ sene yapar) Türkiye’de ilk kez Opera ve Bale camiası en parlak zamanlarını yaşıyor ve doğduğumdan bu yana Türkiye’nin her yerine gidiyor bale. Yetmiyor, sınırları aşıyor. Gurur duyuyorum ve kendisi başta olmak üzere emeği geçen her perde arası isme sonsuz minnet duyuyorum.
Çünkü sanat, bir ülkenin aydınlık yüzüdür. Çünkü dans, tek kelime etmeden dünyadaki her şeyi anlatabildiğimiz tek şeydir. O nedenle büyüsü de sınırları aşar. Senelerce süren, bedenin sınırları kadar ruhun sınırlarını da zorlayan bir çaba, emek ve özveri gerektirir bu sanat. İşte o nedenle henüz ayaklarınızın üzerinde yeni yeni durduğunuz zamanlarda 5-6 yaşlarında başlar bu sanat. İlmek ilmek işler bedenini dansçılar, baletler, balerinler. Acıyı, acıya rağmen devam etmeyi, acıyla barışmayı, acıya takla attırmayı ve acının sınırlarından büyümeyi öğrenir bedenler ve ruhlar. O sahne ışıklarının altında parlayan her kahramanın hiç bilmediğiniz öyküleri vardır perde arkasında. Perdeler kapandığında duydukları o gurur ve eş zamanlı hüzün ve mutluluk, hiç kimsenin anlamayacağı bir dildir. Ve o yıllardır ki, dansçıları yaptıkları işe adeta aşık eder, sahnesiz bir dünya hayal bile edemezler ve her zaman bir Kuzey Yıldızı gibi ilham olurlar kendilerinden sonra gelenlere.
Fatih Diren kendi ilham hikayesini şöyle anlatıyor:
“Baletlerin hikayelerini dinlerken beni en çok etkileyen, küçük yaşlarda Anadolu’nun küçük bir köyünden zor şartlarda Ankara’ya gelip yatılı okumaları ve başarıyı yakalamaları oldu. Belgeselde yer alan Erdoğan Şanal daha sonraki yıllarda Mersin Opera Balesi’nin kuruluşunda yer almış ve oranın müdürlüğünü yapmış birisidir. Yine belgeselde yer alan Serbülent Biçer de şu anda Mersin Opera Balesi’nin müdürü olarak görev yapmaktadır. Bu insanlar küçük bir köyden sanatçı olarak yetişip, yöneticiliğe kadar yükselmişlerdir. Bu durum bize sanatın sadece batıya ve burjuvaya ait olmadığını gösteriyor. Anadolu insanının da imkân verildiğinde her alanda olduğu gibi sanat alanında da yetkin ve yetenekli olduğunu ispatlıyor.
Beni şaşırtan bir diğer konu da Anadolu’nun küçük bir köyünden yetişen baletlere köy halkından olumsuz bir tepkinin olmamasıdır. Normal olan da bu ama biliyoruz ki taşrada erkek dansçılara karşı bakış açısının çok olumlu olamayacağı gibi bir önyargı vardır. Ancak köydekilerle de görüştüğümüzde böyle bir dışlamanın olmadığını gördük.
Baletlerin çoğunun yetiştiği zamanlarda yatılı okul olmasının bu durumda büyük bir payı var. İnsanlar çocuklarını yatılı okula bırakıyorlarmış, mezun olana kadar devlet onları okutup iş sahibi yapıyormuş. Dolayısıyla bu durum o dönem Anadolu’dan birçok sanatçının yetişmesini sağlamış. Opera Bale genel müdürü olan Sn. Tan Sağtürk’ün yine yatılı okulun açılması konusunda girişimleri olduğunu biliyorum. İnşallah yine Anadolu’dan yetenekli gençlerin yetişeceği bir dönem devam eder.
Son olarak bu belgeselin sosyo-ekonomik durumları çok iyi olmayan çocuklara bir umut ışığı olabileceğini düşünüyorum.”
Baletler Köyü Festivali Belgeseli en önce yurtdışındaki uluslararası festivallere gönderilecek ve sonra ülkemizde izleyici ile buluşacak.
“Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür
Gitmesek de, kalmasak da, o köy bizim köyümüzdür.”
Gitmeseniz de, kalmasanız da, tanıyın onları. Tanıyın ve çevrenize tanıtın.
Çünkü, bir insanın başka bir insana verebileceği en güzel hediye ona ilham vermektir.
Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık.
Takip için: @baletlerkoyu_villageofballets