adscode
adscode

“SON ADA”: DÜNYA İÇİN EĞİTELİM

“Doğanın insanı yenmesinin öyküsü bu...”

damlaaktan@gmail.com




Zülfü Livaneli “Son Ada” kitabını okuyup bitirdiğimde avuçlarımda kalan tek his de buydu zaten. Kendimizi çok güçlü zannettiğimiz bir dünyada aslında doğa ve yaratılanlar karşısında aşırı güçsüz varlıklar olduğumuz ama bu gerçeği perdelenen gözlerimizle hiç de ayrımsayamadan yaşayıp sürüklendiğimiz. Martıların başkanlık pozisyonunun ve fark etmeden benimseyip güçlendirdiğimiz kapitalizm çarkının gücünü alt edişinin öyküsü...

Bir kitabın içinde kaybolamayalı çok uzun zaman olmuştu. O kadar çok olmuştu ki, senelerce bir kitabı 2-3 günde bitiren benim gibi bir kitap kurdu nasıl olur da okuyamaz krizlerine girmiştim.

Şimdi bunun eğitimle ne alakası var diyeceksiniz?

Var, hem de öyle bir var ki...

Kendi kurduğumuz sistemin içinde güvenli bölgede kalma kaygısıyla yine kendi yarattığımız sistemin köleleri oluyoruz. Ve bunu öylesine fark etmiyoruz, öylesine sürükleniyoruz ki; senelerce çocuklara verdiğimiz ve hatta kendi aldığımız eğitimin bile gerçekte ne yapması gerektiğini unutuyoruz.

Okullarda öğrettiğimiz matematiği gerçek hayatın içerisine girdiğimizde sadece maddi hesap kitap, daha fazla para kazanma stratejileri vb. konular için kullanırken, coğrafyayı “nereye yeni bir konut dikebiliriz, ne kadar daha fazla para kazanabiliriz, hangi ülkede daha rahat yaşayabiliriz sorguları için kullanıyoruz. Yabancı dili başka bir insanı anlamaktan önce başka bir ülkede yaşayabilme umuduyla öğrenmek ister olduk. Hep bir çıkar, hep bir “daha” sorgusu... Oysa gün sonunda hepimiz aynı 2 metrekarelik çukurun yolcusuyuz.

Moral bozmak istemem ama, hepimiz basbaya eşitiz.

Şimdi o şapkaları, ünvanları, daha fazlasını getiren pozisyonları ister ve alırken, birazcık da dengeyi hatırlamalıyız. Doğanın biz yokken de var olduğunu, biz bir gün olmadığımızda yine var olacağını, yine ve yeniden hep kendisini yenileyerek baştan yaratacağını hatırlamalıyız.

Daha iyi bir dünyaya giden yolun, o “daha” pozisyonlarına geldiğimizde, dengeyi kırmadan, dünyanın altını üstüne getirmeden, kendimizi güçlü hissetmek ya da kendimizi kendimize kanıtlamak için değil de, gerçekten güzel bir fark yaratabilmek ve bunu da doğanın dengesini bozmadan yapabilmenin yollarını bulmaktan geçtiğini en önce kendimize sonra birbirimize anımsatmalıyız.

İdeal bir dünyanın olmadığını ama doğanın kendi idealinde var olduğunu, bizim de ancak bulunduğumuz her ortamda ideal ve eşit düzeni korursak birlikte büyüyebileceğimizi her an yeniden anımsatmalıyız birbirimize.

Çocuklara coğrafyayı anlatırken, kendi coğrafyalarını sahiplenmelerini, kendi kimliklerini tanımalarını da öğretmeliyiz. Matematikte ilk hesabın, mutlu olmak olduğunu anlatmalıyız. Geçip gittiğimiz her yolda, kendimizden biraz daha büyürken başka bir yolun yolcusuna basmadan büyümenin erdemini anlatmalıyız. Satır aralarına sıkıştırılan her bir umut, geleceğin biraz daha az kötü, biraz daha fazla güzel olmasını sağlayacağı gibi bir gerçek var.

İnsanın doğayı yenemeyeceği, ancak yendiğini zannedeceği gibi bir gerçek var.

“Son Ada”, gözlerimiz kapalı nasıl da sürüklendiğimizin, nasıl da dönüştüğümüzün masalı olmuş ve ben onu çok geç okumuşum.

Yol yakınken, son adadaki son çıkışımızı uyanarak yapalım. Yol yakınken, son adadan kaçan değil, o adayı güzelleştiren olmak için eğitim sistemimizi köreltmek yerine, büyütelim. Yol yakınken, düşünelim.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

Etiketler :
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Güle güle Mario Levi…
Milyonluk haber: 9.05