adscode
adscode

Varlığım Sosyal Medyaya Armağan Olsun!

damlaaktan@gmail.com




Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla sohbet ediyoruz.

“Artık sadece gösteriş için yaşıyor çoğu insan…” dediğinde, aslında pek çoğumuzun bunu hissedip, kendisiyle yüzleşecek ya da bunu ifade edecek kadar cesur olmadığını ve ancak belli bir farkındalık düzeyine erişenlerin bu gerçekle barışabildiklerini fark ettim.

Bir düşünün… Uzun zamandır görüşmediğiniz eski bir dost. Belki seneler evveldi en son görüştüğünüzde, ve hatta bebekler ya da arabalarla oynadığınız yaştaydınız. Seneler geçti, evlendiniz, çoluk çocuğa karıştınız. Sosyal medya denen bir şey girdi hayatlarınıza ve birbirinizi orada yeniden buldunuz…

Sonra tesadüfen, hayat bu ya, bir gün yolda karşılaştınız o eski dostla… Yanınızda eşiniz, yanında eşi ve çocukları… Nezaketen birbirinize eşlerinizi tanıştırıyorsunuz. Ve karşı taraftan bir cevap “Hı hı tanıyorum…” !

Tamamen düşünülmeden verilmiş bu otomatik cevap, tamamen gerçek. Nasıl mı? Sosyal medya sağolsun… Arkadaşımın dediği gibi, hiç konuşmadığımız, tek kelime etmediğimiz insanların nerede ne yiyip içtiklerini, kaç yaşında olduklarını, hangi takımı tuttuklarını, en çok ne içmeyi ve ne yemeyi sevdiklerini (çünkü mutlaka yakın zamanda paylaşılmış bir resim var), nasıl evlenme teklifi aldıklarını hatta ve hatta henüz dünyaya gelmeye hazırlanan bir bebeğin doğmamış ultrasonunu bile görür durumdayız. Yani evet biz birbirimizi ve daha önemlisi hiç tanımadığımız insanları “tanıyoruz”. Aylarca tek kelime konuşmadan ya da yüzünü görmeden, yani gerçek iletişim kurmadan geçip gittiğimiz insanların hayatlarına neredeyse kendimizinki kadar sahibiz, tanıdığız, aşinayız. Peki acaba kendimizi gerçekten tanıyor muyuz? Bunca paylaşıma, bunca iletişime, bunca gösteriye artık neden daha çok ihtiyaç duyduğumuzun gerçekten farkında mıyız? Gittikçe ne kadar yalnız bir toplum olduğumuzun, ve yalnızlıktan ne kadar da korktuğumuzun farkında mıyız?

O hayatlar, genellikle “güzel” ya da “güzel görünen veya güzel gösterilen” hayatlar… Bir zamanlar postmodern dünyaya geçiş yaparken dış güzelliğe verdiğimiz önemi, yani neredeyse putlaştırdığımız ince beden, bakımlı saç, seni olduğundan büyük gösteren bir makyaj ve marka kültürüne ait yaratılmış prototip insan kimliğini, kapitalist sistemin bize itinayla yeni bir yüzyılda sunduğu sosyal medya ile bir de sanal dünyaya taşıyoruz insanlık olarak şimdi.

Ne mutlu bize… Aferin, bir yüzyıl daha ileri gittik, ve iletişimi bir yüzyıl daha gerilettik. Alkışlarla yaşıyoruz… Ya da alkış olmadı mı, yaşayamıyoruz. Sosyal medyanın alkışı, ne kadar çok “like” aldığın, gerçek yaşamın ise ne kadar samimi olabildiğin…

Bir sanatçının günlerce bedenini kullanarak verdiği emeğin karşılığı olan, iliklerimize kadar hissettiğimiz, duyduğumuz alkış seslerini; bir şipşak resim üzerinde teknolojiyle oynanan ve insanı olduğundan başka her türlü şekle yalnızca iki dakikada sokabilen makinelere ve yüzlerce beğeniye kurban ettik. Kurban bayramının arkasından da pek manidar oldu bu şimdi…
Tüm bunların arasında, samimiyeti beğenenler ise, belki de bu dünyada gerçekten mutlu olmayı tek başarabilenler…

Bazılarımız, geçmişi tozlu raflardan çıkartıp, anılarını yakınlaştırmak için kullanıyor sosyal medyayı… Onlar özlüyorlar… Çoukluklarını, saflıklarını, yaşadıklarını hissettikleri paylaşım ve mutluluk dolu anları…Bir parça da tepki veriyorlar bu düzene, “yaşamayı unutmayın, zaman geçiyor” diye hatırlatıyorlar adeta… Ya da, güzel günler yaşadıklarını anımsamak istiyorlar.
Bazen memleketi kurtarıyoruz sosyal medyadan… Bu kötü değil, çünkü herkes aynı şekilde savaşmak zorunda değil. Ya da, herkes, aynı misyon için yaratılmamış olabilir… Farkındalık yaratabilmek, ve bir diğer düzlemde neler olduğunu görebilmek için çok da güzel bir yol aslında… Taa ki, bizi gerçek dünyadan koparana kadar. O nokta da durmak lazım.

Yurtdışı bağlantıları kuvvetli olanlar için, bir çeşit network, çift yönlü bilgi paylaşımı. Hatta yeri geliyor, iş ilanlarını bile bu yolla duyuruyoruz çevremize…Bugün bir ülkede yapılan eylemi sosyal medyadan duyup, insanların düşüncelerini gazetelerden değil, bizzat insanlardan alıyorsak, kabul etmek gerekir ki, bu da sosyal medyanın gücü. Ancak çok ince bir çizgi var, ne doğru ne yanlış iyi ayırt etmek gerekiyor, zira yalan dolan da pek bir düşer oldu medyaya…

Diğer bir yandan, süper bir gezi rehberi oldu sosyal medya, bilmediğimiz yerleri keşfetme isteğimizi maksimuma çıkaran, içimizdeki gezgin ruhu adeta hortlatan bir yanı var. Gelin görün ki, bir yandan da turizm işinden gelir elde edenlere açık tehdit, çünkü acenteye fazla da ihtiyaç duymayabilirsin…

Paylaşılan resimlerin zenginliğine hayran kalmamak elde değil, bu, daha çok sosyal medyayı bilinçli kullanabilen kesimin kattığı artı değer. Gözümüz gönlümüz açılıyor. Doğayı bize, bizi doğaya, insanı insana hatırlatıyor…

Tüm artı ve eksilerin ortasında, kafamızı on dakika cep telefonlarından kaldramayan bir kesim hızla dünyaya hücum ederken, o sosyal medyadan bihaber yaşamak zorunda olan da hala binlerce insan var dışarda bir yerlerde… Bizler uykudan uyanmış en doğal halimizle tek bir fotoğraf koymamak için birbirimizle yarışırken, acaba bu akşam uykuya dalabilecek miyim diye düşünen savaşın ortasında yüzlerce insan var. Biz, şu yazdığım satırları her gün konuşurken, konuşacak bir dosta ihtiyaç duyanlar var hala…

Sosyal medya çıktığından beri, daha azıyla yetinir olduk çoğumuz. Daha az birebir iletişim, daha az diyalog, daha az paylaşım, daha az anı… Birbirimizi takip eder olmak yeter hale geldi bir diğerinin yaşamında hala yer aldığımızı hissetmek için; ve Facebook arkadaşı olmak bir statü, bir diğerini tanıyor olmak için… Gerçek sevginin tanımını dönüştürüyor bazı bazı sosyal medya…Çünkü var olduğumuzun, iyi olduğumuzun, hala ne kadar eğleniyor olduğumuzun göstergesi oldu insanlar için…

Neredeyse, “Varlığım sosyal medyaya armağan olsun!” boyutunda yaşayıp, yarattığımız kimliklerle özgürce ve mutluca yaşıyormuşuz gibi yaparken öleceğiz. O boyutta yani…

Oysa, dışarıda bir dünya var, unuttuğumuz… Bir söz vardı hani…  Biz küçükken, “Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun!” diye bağırırdık her sabah…

Gülümsemelerinizi sosyal medyaya, varlığınızı Türk varlığına armağan ettiğiniz günlere en kısa zamanda yeniden uyanmanız umudu ve dileğiyle..

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Güle güle Mario Levi…
Milyonluk haber: 9.05