adscode
adscode

2020’DE EĞİTİMDE NELER YAŞANDI?

Eğitim Sen, 2020'de eğitimde yaşananları, çözüm bekleyen sorunları, 'Türkiye'de eğitim'i değerlendirdi.

2020’DE EĞİTİMDE NELER YAŞANDI?
Sendikalar
Güncelleme : 07-Jan-21 11:07

            "Aralık 2019’da Çin’de başlayan ve birçok ülkeyi etkisi altına alan 11 Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemi” olarak ilan edilen yıkıcı bir süreçten geçiyoruz. Türkiye’de de -ilk resmi vakanın tespit edildiği 11 Mart 2020’den bugüne -pandeminin bütün olumsuz sonuçlarını ağır bir biçimde yaşamaktayız.

            Türkiye’de Salgın, başta sağlık ve eğitim olmak üzere kamusal hizmetler hem üretim hem de erişim sürecinde krizinin en somut yaşandığı alanlar oldu; özellikle uzaktan eğitim sürecine geçilmesiyle birlikte eğitime erişim hakkı yoksullar, göçmenler, mülteciler, çocuk işçiler, kız çocukları ve özel eğitime gereksinimi olan çocuklar için imkansız hale gelmiştir. 2019’da dünya genelinde 33 milyon çocuğun doğduğu topraklarda yaşamadığını, bir bölümünün ülkesini terk etmeye zorlandığını biliyoruz. Salgının mağdur ettiği bu çocukların eğitim başta olmak üzere yaşamın her alanında mağdur olduğunu, eşitsizliğe ve ayrımcılığa katmerli bir biçimde maruz kaldığını biliyoruz.

Mart 2020’den bugüne neredeyse bir yıldır siyasi iktidarlar salgına karşı alınacak önlemlerde halkların sağlığını değil ekonomik süreçleri önemsedikleri için tutarlı ve sürekli önlemler almaktan imtina etmiştir. Eğitim de bu tutarsızlığın yansıdığı en önemli alandır. Bilimsel verileri yerine ekonomik veriler esas alınarak hızla normalleşme çabaları ve zorlamaları özellikle eğitim alanında aç-kapa döngüsünde düğümlenmiştir. UNESCO’nun verilerine göre, 27 Aralık 2020 itibarıyla sadece 12 ülkede okullar tamamen kapalı durumda ve maalesef bu ülkelerden biri de Türkiye’dir.

Salgın sürecinde salgının eğitim alanındaki yükü eğitim ve bilim emekçilerine yıkılmıştır. Uzaktan eğitim sürecinde pandemi fırsata dönüştürülerek esnek çalışma hayata geçirilmiştir.  Öğretmenler ve akademisyenler için uzaktan eğitim ile birlikte mesai saatleri neredeyse yok edilmiştir. Ders saatleri, teknolojik olanakların sınırlılığı ve altyapı sorunları nedeniyle hafta içi, hafta sonu, sabah, öğlen, akşam ayrımı gözetilmeden rastgele planlanarak eğitim emekçilerinin özel hayatları yok edilmiştir.  Gerek öğrenciler gerekse öğretmenler uzun saatler bazen 8 saati aşan sürelerle- bilgisayar başında oturmak zorunda bırakılmışlardır.  Bilgisayar başında uzun süre kalan öğretmenlerde başta sırt ağrısı, göz kuruluğu, baş ağrısı gibi sağlık sorunlarının arttığı da ayrıca gözlenmektedir. Uzaktan eğitim sürecinde öğretmenler, teknolojik yenilenmeye ihtiyaç duymuş ve derslerin niteliğini artırmak için bilgisayar, grafik tablet vb. alarak yeni harcamalar yapmak zorunda kalmış yine internet ve telefon faturaları nedeniyle de giderleri artmıştır. Bu süreçte eğitim ve bilim emekçileri ekonomik olarak da sorunlarla karşı karşıya bırakılmıştır kendilerine herhangi bir destek verilmemiştir.

ÇÖZÜM BEKLEYEN SORUNLAR VE TÜRKİYE’DE EĞİTİM

  1. MEB, eğitim alanında yaşanan sorunlara çözüm üretebildi mi?

2020 yılında da MEB sorunlara kalıcı ve yapısal çözümler üretmek yerine eğitim alanında yaşanan sorunlar çözülüyor algısı oluşturmaya dönük politikasını uygulamaya devam etti. Milli Eğitim Bakanı eğitime ayrılan kaynaktan, öğretmen atamalarına, eğitim hakkının önündeki engellerin kaldırılmasından eğitim yönetimine ve diğer pek çok farklı alana dönük kalıcı hale gelmiş sorunlara çözüm üretmek yerine bunları yok sayan yaklaşımı sürdürmeyi tercih ettiler.

Tarlada çalışan mevsimlik tarım işçisi çocuğa kitap verip karşılığında domates alan Milli Eğitim Bakanının görüntüsü 2020 yılında hafızalarımıza kazınan fotoğraflardan biri oldu. Çocuk işçiliği ile mücadele etmek yerine çocuk işçiliğini meşru hale getiren uygulamalar ve düzenlemeler 2020 yılında da olanca hızıyla devam etti.

MEB bütün bir süreç içinde eğitimle değil özel okulların ihtiyaçlarıyla ilgilendi desek abartmış olmayız. Günlük ve saatlik değişen genelgelerle eğitim emekçilerini öğrencilerle buluşturamaz hale getirdi.

 

  1. Salgın döneminde eğitim uygulamalarında MEB başarılı kabul edilebilir mi?

Eğitim alanında alınan kararlar ve uygulamalarda MEB çocuğun üstün yararı, öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin sağlığı yerine salgın koşullarında eğitimden bir başarı öyküsü çıkarmaya çalışmıştır. Gerçek sorunları bu nedenle gündemine dahi almamıştır. Planlama, kaynakların etkili kullanımı, zamanında sorunlara müdahale gibi pek çok alanda MEB 2020 yılında başarısız olmuştur. Mart ayı ile birlikte başlayan uzaktan eğitim uygulamalarında ilk aylarda yaşanan bazı aksaklıklar “kabul edilebilir” olarak değerlendirilebilirdi. Ancak aradan 9 aydan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen halen sorun yaşanıyor olmasının veya eksiklerin bulunmasının kabul edilebilir bir tarafı yoktur.

 

  1. Milli Eğitim Bakanının söylediği gibi MEB uzaktan eğitimde başarılı mı?

Milli Eğitim Bakanının söylediğinin aksine uzaktan eğitim tam bir sorunlar yumağıdır. 2020 yılı bu anlamda tam bir kayıp yıl olmuştur. Uzaktan eğitime erişim en önemli sorun olarak varlığını korumaktadır. 6 milyona yakın öğrencinin uzaktan eğitime erişemediği, erişenlerin ise % 64’ünün cep telefonundan bu eğitime eriştiği bir ortamda sorun yok denilemez. Tam tersi büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun kabul edilmesi gerekmektedir. Erişimle birlikte uzaktan eğitimin bir öğretim tasarımı üzerine inşa edilmemiş olması, ölçme değerlendirme, katılım ve süreklilik gibi sorunlarla birlikte değerlendirildiğinde uzaktan eğitimden anlamlı bir fayda sağlandığını ifade etmek güçtür.

Milli Eğitim Bakanın her açıklamasında dile getirdiği a,b,c gibi planlarının olmadığını okulların hangi koşullarda açılıp hangi koşullarda kapanması gerektiği ile ilgili bilgi paylaşımı yapılmamasından anlaşılmaktadır. Yüz yüze eğitime başlanmaması durumda seyreltilmiş müfredata geçileceğini yaz aylarında bizzat açıklayan Bakan, yüz yüze eğitime 31 ağustosta başlanamaması üstüne müfredatın aynen devam edeceğini açıklayarak aslında hiçbir konuda hazırlık yapılmadığını itiraf etmiştir.

Yine Milli eğitim bakanı kademeli olarak başlayan yüz yüze eğitim de okullar da gerekli tüm önlemlerin alındığı, herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını belirtmişti. Fakat okulların açık olduğu sürede gelen bilgilerden edindiğimiz çoğu okulda hijyen malzemesi dahi olmadığı, okul çalışanlarının görevden çıkarıldığı, merkezden ödenek gelmediği, rutin temizliğin bile aksadığı gibi bilgiler MEB’in yine hazırlıksız olduğu ve eğitime ayrılan bütçenin ipuçlarını vermiştir.

  1. Eğitim emekçileri ne yaşadı?

Eğitim emekçileri açısından 2020 yılı beklentilerin gerçekleşmediği, sorunlarının çözülmediği ve var olanlara yeniden eklendiği bir yıl oldu. Öğretmenlere verileceği söylenen 3600 ek göstergeden söz dahi edilmediği bir yıl oldu 2020.  Ekonomik koşullarının iyileştirilmesini bekleyen eğitim emekçileri 2020 yılında da beklediklerini bulamadı. Öğretmen atamalarında yaşanan sorun devam ederken ataması yapılan öğretmenlerin dahi ekonomik gerekçelerle göreve başlatılmamasına tanıklık ettik geçtiğimiz yıl. 

Ücretli ve sözleşmeli öğretmen arkadaşlarımız salgın koşullarında mağdur edildi. Uzaktan eğitime geçilmesi ile birlikte MEB bir takım faaliyetleri durdurdu ve hemen ardından ücretli ve sözleşmeli öğretmenlere ek ders ücreti ödenmesini durdurmak istedi. Kamuoyunun ve bizlerin yoğun çabası sonucunda arkadaşlarımıza ek ders ücretinin ödenmesi sağlandı. Ancak bu da telafi eğitiminde ücret almadan görev yapmaya bağlandı.

Salgın döneminde MEB okullarda okul aile birlikleri tarafından istihdam edilen eğitim emekçilerinin ücretlerini genel bütçeden ödemek yerine okul aile birliklerine bıraktı. Bu durumda bazı çalışanların işten çıkarılmasına neden oldu. Kimi eğitim yöneticileri arkadaşlarımızın ücretinin ödenmesi için öğretmenlerden katkı dahi istedi.

Kamu yöneticileri uzaktan eğitimi iş olarak görmediği için ve öğretmenlik mesleğine dönük ön kabullerden dolayı öğretmenlere istekleri ve meslekleri dışında, görev tanımlarına ve uzmanlık alanlarına uygun olmayan işlerde görev vermeye başladı ve halen bu uygulamaya devam etmektedir.

Salgından kaynaklı yaşamını yitiren arkadaşlarımız olmuştur. Çok sayıda arkadaşımızda tedavi görmüş veya görmeye devam etmektedir. Bu konu ile ilgili gerekli önlemlerin alınması ve fikir geliştirilebilmesi için mutlaka bilginin şeffaf paylaşılması gerekmektedir. 2020 yılı boyunca MEB salgına dönük herhangi bir veri paylaşmamıştır.

Covid teşhisi konmuş evde ya da hastanede tedavisi devam eden arkadaşlarımızın kimi hak kayıplarına uğraması kabul edilemez. Hastalık dolayısıyla zaten birçok açıdan sıkıntı çeken öğretmenlerimizin bu dönemde idari izinli sayılması, hak mahrumiyeti yaşamaması gerekmektedir. Bu anlamda birçok meslek grubunda da olması gerektiği gibi Covid-19 öğretmenler için de bir meslek hastalığı sayılmalıdır.

Salgının ağırlaştığı günlerde, alelacele okullar kapatılmışken öğretmenlerin 1 gün okula çağrılması hem salgının gidişatı hem de arkadaşlarımızın sağlığı açısından birçok soruna gebedir. Sadece imza atmak için okullara gidip sosyal hareketliliğin artırılmasının eğitim öğretim faaliyetleri açısından bir faydası görülmemiştir.

MEB bakanının bir televizyon programında “eğitim de en büyük yükün öğretmenlerin maaşı olduğunu” söylemesi de hafızalara kazındı. Bu cümle iktidarın, özel okul mantığıyla kamu görevi yürüten Bakanın emekçilerle ilgili fikriyatını da bir kez daha bizlere göstermiştir.

  1. Öğrenciler ne yaşadı?

2020 yılı öğrencilerimiz açısından da oldukça sorunlu bir yıl oldu. Öğrencilerimizin yaşadıkları eşitsizlikler ve mağduriyetler artarak devam etti. Salgınla birlikte yaşadığımız eşitsizlikler derinleşti ve arttı. Uzaktan eğitime erişemeyen öğrencilerimizin yaşadığı sorunlar 2020 yılında en fazla tartışılan konulardan biriydi. Uzaktan eğitime erişim sorununun çözülmesi için gerçekçi ve sonuç alıcı çözümler üretmek yerine günü kurtarmaya dönük adımlar atıldı. Son olarak dağıtılacağı ifade edilen 500 bin tabletin hem çok geç kaldığı hem de sayısal olarak yeterli olmadığının belirtilmesi gerekmektedir.

2020 yılı salgın koşullarında sınavların yapıldığı bir yıl oldu. Haziran 2020 boyunca Türkiye LGS ve YKS’nin salgın koşullarında yapılıp yapılamayacağını tartıştı. Bu koşullarda dahi sınavların uygulanmış olması siyasi iktidarın önceliklerini göstermesi açısından oldukça önemliydi.

MEB 4 Ocak 2021 tarihinden itibaren okullarda yüz yüze sınav yapma kararı almıştı. Kamuoyunun, eğitim emekçilerininve öğrencilerin yaygın ve kararlı karşı duruşu sonucunda bu karar geri alındı. Ancak hala öğrencilerin notla değerlendirilmesi kararı devam ettiği için yaşanan eşitsizlikler ve mağduriyetler devam etmektedir.

  1. Özel okulların durumu

2020 yılı MEB tarafından özel okulların salgın koşullarında korunduğu bir yıl oldu. MEB, öğrenci nakillerini dondurmak başta, aldığı kararlarla özel okulların bu dönemde zarar görmesine engel olmaya çalıştı. MEB’in önceliğinin kamu okulları değil de özel okullar olması 2020 yılının en belirgin yönlerinden biriydi.

2020 yılı, ağır ekonomik koşullara rağmen özel okullara devlet desteğinin devam ettiği, kamu kaynaklarının özel okullara aktarılmasının sürdüğü bir yıl oldu.

2020 yılı özel okulların çalışanlarını işten çıkardığı, kısa çalışma ödeneği ile çalışmaya zorladığı bir yıl oldu. Bu yıl özel okul çalışanları uzaktan eğitim döneminde çok daha uzun saatler ve ağır koşullarda çalışmak durumunda kaldı.

Özel okullar bu yıl MEB’in, sınavlar başta olmak üzere, aldığı çeşitli kararlarla sürekli gözetildi.

Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan arkadaşlarımızın yaşadığı sorunlar devam etmektedir.

  1. OHAL döneminde ihraç edilen eğitim ve bilim emekçilerinin yaşadıkları hukuksuzluk ve mağduriyet ortadan kaldırıldı mı?

OHAL Komisyonu şekli olarak yapılan işleri inceleyen bir komisyon gibi görünse de aslında siyaseten oluşturulmuş ve siyasi iktidarın yönelimlerine göre karar vermektedir. Bu nedenle de bu komisyonun verdiği kararları hukuki kararlar olarak kabul etmek mümkün değildir. OHAL Komisyonunun KESK ve bağlı sendikaların üyelerinin başvurularını özellikle sonuçlandırmamasının özel bir tutumdan kaynaklandığını ifade etmek gerekmektedir. Sendikamız üyesi 1291 arkadaşımızın dosyası halen komisyonda beklemektedir. Geçen her gün arkadaşlarımızın yaşadığı mağduriyeti, haksızlığı ve hukuksuzluğu artırmaktadır. 2020 yılı bu anlamda kayıp bir yıl olmuştur. Komisyon bir an önce lağvedilmeli, arkadaşlarımız görevlerine iade edilmelidir.

  1. Okullar depreme hazırlıklı hale getirildi mi?

Ülkemiz deprem kuşağında olması nedeniyle sürekli depremlerin yaşandığı depreme karşı yapısal ve kentsel sorunlar çözülemediği bir ülke halini almıştır. Dünyada depremde ölü sayısı veren ülkeler arasında nerdeyse birinci sıradadır. Hafızamızda taze olan büyük ölçekli kayıplar ranta dayalı yapılaşmanın ürünüdür. 99 Marmara depreminden 21 yıl geçmiş olmasına rağmen, sonuçlarından ders çıkarılmamış gerekli önlemler alınmamıştır.

Acil eylem planları sürekli devreye girse de depreme karşı önlemler değil, kentsel rant temel konu olmaya devam etmiş, kamu binalarından olan okullarda riskler devam etmektedir.

  1. Eğitimde müfredat, tarikat ve cemaat ilişkileri ne durumdadır?

Salgın günleri gösterdi ki, eğitimde terk edilmemesi gereken bilimsel laik eğitimdir. MEB bu süre zarfında eğitimde gerici bir müfredat dayatmaya devam etmiş, adeta diyanetin hizmetine sokmuştur. Anayasada karşılığını bulan, kamusal eğitim hiçbir kuruma devredilemez ilkesi yok sayılmış, yargı kararlarına rağmen tarikat ve cemaatlerin cirit attığı yerlere dönüşmüştür. Uzaktan eğitimde kamuoyuna yansıyan müfredat ve ders etkinlikleri göstermiştir ki, zorunlu ya da seçmeli zorunlu din derslerinin dışında, tüm ders içeriklerine giydirilmiş tekçi, gerici, çağ dışı bir müfredatla baş başa bırakılmıştır. Laik eğitim kamu okullarından adeta kaldırılmış, laik eğitim özel okullardan satın alınan metaa dönüştürülmüştür.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız 2020 değerlendirmesi dışında, bakanlığın takvimi doğrultusunda 22 Ocak 2021’de Türkiye’de yarıyıl tatili başlayacak olup, okulların 15 Şubat 2021 tarihinde açılması ön görülmektedir.  Salgın sürecinin başından beri sendika olarak tedbirlerin alınarak yüz yüze eğitime geçilmesi gerektiğini ifade ettik, ancak aylardır hiçbir tedbir almadan çeşitli kararlar alan, uygulayan sonra vazgeçen bakanlığın bu kararının da hayata geçip geçmeyeceğine dair hem ciddi şüphemizin hem de itirazımız olduğunu belirtelim. Alınan kararın hangi bilimsel veriler ve öngörülerle alındığını bilmiyoruz bu nedenledir ki tıpkı sağlıkta olduğu gibi eğitimde de planlamaların bağımsız bir bilim kurulunun da  -ilgili demokratik kitle örgütlerinin yer aldığı- katılımıyla yapılması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz. Eğitim Sen olarak eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin derinleşen sorunlarının gerçek bir çözüme kavuşması için, mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz.  


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)