adscode
adscode

Dünyanın en eski okullarından Le Rosey’nin Onursal Başkanı Gudin: Gençleri hafife almayın

Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Kürşad Oğuz Le Rosey’nin onursal başkanı Philippe Albert Gudin ile yaptıkları söyleşide pandemi sonrası eğitimin geleceğini konuştu.

Dünyanın en eski okullarından Le Rosey’nin Onursal Başkanı Gudin: Gençleri hafife almayın
Eğitim
Güncelleme : 06-Apr-21 18:17

Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Kürşad Oğuz, Philippe Albert Gudin'le eğitimin geleceğini konuştu:

"Philippe Albert Gudin, sadece İsviçre’nin değil, dünyanın en eski okullarından Le Rosey’nin onursal başkanı. Yaklaşık 40 yıldır bilfiil bu prestijli okulla ilgileniyor. Bir ziyaret için İstanbul’a gelince fırsatı kaçırmadık. Pandemi sonrası eğitimin geleceğinden gençliğin bugünü ve yarınına, aklımızdaki her şeyi sorduk. İşte, Habertürk TV’de de yayımlanan o söyleşimiz.
İsviçre’de büyük bir okulun, dünyanın en eski okullarından Le Rosey’nin onursal başkanısınız. Le Rosey’nin tarihçesi 1880’lere kadar uzanıyor. Şimdiye kadar okuldan kaç öğrenci mezun oldu?

1880’den bu yana 10 binden fazla öğrencimiz mezun oldu. Bugün 450 öğrencimiz var. Le Rosey yavaş yavaş büyüdü. 1880’de üç öğrenci ile başladık. O zaman bile uluslararası özelliği vardı. Bu üç öğrencinin biri İsviçreli, biri İtalyan, biri de Almandı…

O zaman bile çok kültürlüydü…

Evet, sonra tedrici olarak büyüdü. II. Dünya savaşına kadar yaklaşık 100 öğrenci vardı. Sonra 200, 300 oldu. Benim Rosey’nin (Roze’nin) başına geçtiğim 1980 yılında okulun 300 öğrencisi vardı. Şimdi 450.

Peki, yaş aralığı nedir?

8-18 yaş arası.

Mezunlarınız arasında çok tanıdık isimler de var. Belçika Kralı, İran Şahı, Mısır Kralı gibi…

İnternete bakacak olursanız, Rosey’li birkaç ünlü isim bulursunuz. Ama biz hiç mezunlarımızdan bahsetmeyiz. Onlar isterse, biz Rosey’liyiz derler.

Önemli olan iyi eğitim vermek diyorsunuz.

Aynen öyle. Rosey’den çok büyük aileler geçti. Bizim görevimiz, hayatlarında çok büyük sorumluluklar üstlenecek bireyleri aramıza alarak onlara bu önemli sorumlulukları taşıyabilmeleri için gerekli eğitimi vermek.

 

“GENÇLERİ HAFİFE ALMAYIN”

Pandemi süreci herkes için zor oldu, ama eğitim dünyası için ayrıca zordu. Sizce pandemi bize eğitimin yeniden şekillendirilmesi konusunda ne öğretti? Örneğin, “eğitimde binaların önemi azaldı” diyebilir miyiz?

Öncelikle pandemi bize, inanılmaz bir hızla uyum sağlamayı öğretti. Birkaç haftada yerinde eğitimden uzaktan eğitime geçmemiz gerekti. Öğrencilerimize davranış şeklimizi, onlara bilgiyi ne şekilde ulaştıracağımızı ve bu bilgilerin kontrolünü ne şekilde yapacağımızı tamamen yeniden icat etmemiz gerekti. Şanslıyız ki İsviçre’deki okulumuzda, öğrencilerimizi sadece iki ay okulda göremedik; geçen yıl nisan ve mayıs aylarında. Haziran ayında bazıları aramıza katıldı, eylül ayında ise hepsi okulumuza döndü. Sanırım pandemiden, eğitim konusunda çıkaracağımız ilk ders şu: Akıllı, derin ve gerçek tek eğitim sınıfta yapılan eğitimdir. Bir ekranın karşısında tek başına öğrenilmez. Başkaları ile birlikte ve başkalarının karşısında bir şeyler öğrenebiliriz.

Sadece öğretmenler ile birlikte değil, diğer öğrencilerle de birlikte olmak gerekir…

Evet, kesinlikle. Birçok genç için çok zor oldu bu durum. Ben de çok kaygı duyuyorum onlar için. Derslere giremeyen gençler tabii ki sosyalleşme yetilerini kaybediyorlar ama aynı zamanda öğrendikleri de muğlak kalıyor, eğitime ilgileri azalıyor. Umarım en kısa zamanda, esas olan yerinde eğitime tekrar dönülebilir. Yani binalar, eğitimde bir süre daha kullanılacak.

Bazı sosyologlar, “bir kuşak koronavirüs pandemisi sebebiyle tamamen kaybedildi” diyor. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Gençlerin direnç kabiliyetini hafife almamak lâzım. Tabii ki şimdi acı çekiyorlar, ama eminim ki eninde sonunda gerçekleşecek olan normalleşme onların tekrar güçlerini toplamalarını sağlayacak. Gençlerin adaptasyon ve direnç kabiliyeti eğitimin esas unsurlarındandır zaten. Biz de bunu hedeflemeliyiz ve bunun için gereken her şeyi yapacağız. Dünyanın tüm eğitimcileri gençleri tekrar aralarında görmek için gereken her şeyi yapıyor, biliyorum. Hızlıca gençleri tekrar bu insani ortama, fikir alışverişine, tartışmalara, çok önemli olan ortak yaşama dâhil etmek gerekiyor.


Tabii ki okul gençlere, çocuklara, başkalarıyla birlikte yaşamayı da öğretiyor. Hatta belki öğrettiği en önemli şey bu. Sosyalleşme imkânı veriyor, başkasını ve karşı cinsi tanımasını da sağlıyor. Bu bağlamda, pandemi sürecindeki uzaktan eğitim, çocukları sosyallikten ya da bazı önemli duygulardan uzaklaştırıyor diyebilir miyiz?

Tartışmasız.

Peki bu telafi edilebilir mi? Daha sonra gençlere tüm bunlar tekrar öğretilebilir mi?

Evet. Biraz önce söylediğim gibi, gençlerin kaybettiklerini kazanma kabiliyeti çok büyük. Bunu telafi edecekler. Ama tabii, okulun en önemli görevlerinden biri, bir toplum oluşturmak. İnsanların birbirini tanıdığı, anladığı, dinlediği ve sevdiği bir toplum. Bunu da ekrandan yapmak çok zor. Yine de ekranlar gençler arasında bir bağ sağladı ve zaten bugünün gençliği ekrandan temaslara, arkadaşlıklara çok alışık. Onlar için, belki bu şok, daha az ekrana alışık olan bizler için olduğundan daha az travmatik. Gençler için şok daha hafif. Ama pandeminin olumlu tarafına bakarsak; sadece ekran karşısında olunduğu zaman ekranların ne kadar sıkıcı olabileceğini de anlamış oldu gençler.

Tabii bugün birden çok ekran var aslında gençlerin dünyasında…

50 ekran bile olsa, sadece ekran olunca, insan tebessümünün yerine geçmiyor.

 


“ÖĞRETMENİN YERİNE GEÇEMEZ”

Eğitimde teknolojinin rolünden bahsetmemiz lâzım şimdi. Ne düşünüyorsunuz? Eğitimi iyileştirecek mi, zararı olacak mı?

Teknoloji zaten çok büyük ölçüde eğitime girdi. Bugün 20 sene önceki gibi değil eğitim verme şekilleri. Öğretmenlerin elindeki araçlar son derece ileri seviyede, çok etkin. Son yıllarda eğitici eğitimleri de hızlandı. Öğretmenler de mütemadiyen dünyadaki olanaklar konusunda bilgilerini tazelemek zorundalar. Eğitimde, bilgilerin çok önemli bir unsur olduğu kesin ama bilgilerin ne şekilde kullanıldığı da gitgide önem kazanan bir konu. Ve bugün artık öğretmenler bu araçları oluşturmayı, kullanmayı; öğrencilerine dersleri, ödevlerini, düzeltmeleri ekranlar, elektronik sistemler vasıtasıyla aktarmayı öğrendiler. Bugün artık okul toplumla uyum içinde. Bence en önemli soru şu: Yapay zekâ gelince ne olacak?


Ben de bunu sormak istiyordum. Ne olacak?

Bilgileri aktarmak ve bunların kontrolünü yapabilmek için belli bir zekâ düzeyine gelinmesi gerekiyor. Bence hiçbir zaman bir öğretmenin, birlikte çalışmanın, fikir alışverişi yapmanın, birlikte eleştirmenin yerine geçmeyecek.

Zira insan konuştuğunda duygular da beraberinde geliyor…

Aynen öyle, duygular yolu ile bilgiyi aktarmak bambaşka. Duygular vasıtasıyla, mantık yürüterek yaptığımızdan çok daha fazlasını aktarıyoruz. Yine de ekran başında matematik dersinde bir çocuğu düşünelim ve dünyanın en parlak yapay zekâ öğretmenine sahip diyelim. Tabii ki yapay zekâ tarafından verilen dersler en üst düzeyde, istisnai dersler olacak.

Evet.

Her çocuğun farklı bir öğrenme şekli var ve tahtada bir şey anlatan matematik öğretmeni, çoğu zaman, tek bir şekilde sorunun cevabını anlatacaktır. Bir çocuk anlamadı diyelim. Öğretmen, biraz farklı bir şekilde tekrar anlatacaktır. Ama her bir öğrenci için 10, 20 kez tekrarlayamaz. Sınıftaki belli bir ortalamayı göz önünde bulundurmalı ve müfredata devam etmelidir. Oysa bir çocuk tek başına bir ekran ya da sanal bir öğretmenin karşısında olduğunda, kendi hızında ilerleyecek ve zafiyetlerini, kuvvetli taraflarını tamamen tanıyacak bir aygıt ile sorunun sonuna kadar gidebilecektir. Öğrenip öğrenmediği de kontrol edilecektir. Konuyu tamamladıktan sonra da, çocuk dışarı futbol oynamaya çıkacaktır. Bazı çocuklar matematikte çok yetenekli ve iyidir ve 5 dakika içinde dışarı çıkacaklar. Bazıları içinse yarım saat gerekecektir belki. Süre önemli değil. Elbette bir an, bilgi aktarılmış olacaktır. Sonrasında öğretmen devreye girecek, çocukları tekrar bir araya getirecek ve bu bilgiyi kullanacaktır. Mesela yapay zekâ sayesinde Pisagor kuramını öğrendiler ve sistemi anladılarsa, öğretmen bir GPS’in nasıl çalıştığını, neler yapılabileceğini anlatacaktır onlara. Bir araya gelindiğinde, matematik kuramı üzerine fikir alışverişi, tartışma, ortak analiz yapılabilecektir. Bence yapay zekânın eğitim sektöründe çok büyük bir geleceği var. Ciddi bir ilerleme sağlayacak ama elbette öğretmenin yerine geçmeyecek. Sadece öğretmenlerin çok daha parlak, etkin ve öğrencileri ile daha da çok ilişki içinde olmasını sağlayacak.


Yapay zekâ aslında en iyi öğretmenlerin ortak zekâsı olarak karşımıza çıkacak…

Aynen öyle. Parlak bir eğitimde, her şeyin sentezini yapacak yapay zekâ. Ama tek başına yeterli olmayacak. Eğitimin çok önemli bir unsuru olacak ama bu unsur ille de okulda olmalı diye bir şey yok. Okulda başka şeyler yapılacak. Okul farklı bir sisteme doğru evrilecek.

“PLATON BİLE GENÇLERE ‘DEJENERE’ DEMİŞ”

Teknolojiden, internetten bahsettiğimizde örneğin oğlumla benim aramızda dünya kadar mesafe var. Aynı mesafe öğretmen ve öğrenciler arasında da mevcut. Bu çerçevede, kuşaklar arasındaki, yani öğretmenler ve öğrenciler arasındaki uçurum artmıyor mu? Çünkü biz yaştakilerin teknolojiyi ya da interneti öğrenme biçimimiz yeterli değil. Ama gençler bu konuda müthiş.

Aslında bu farkı abartmamak lâzım. Tabii ki çocuklarımız gibi bu olanakları kullanamıyoruz ama tüm kuşaklarda bu farklılıklar oldu. Eskiler ile yeniler arası farklar dünyanın başlangıcından beri söz konusu. Platon, “Zamane gençleri ne kadar dejenere” diye yazmış kendi döneminde mesela. Tüm insanlık tarihinde, kuşaklar arası çatışma hep oldu. Her dönem eskilerle yeniler çatıştı. Bugün, belki felsefi konular ya da otorite üzerinde değil, dijital dünya üzerinde yaşanıyor bu; ama geçmişteki krizlerden de daha vahim değil ve kuşaklar bence bunu anlayacaklar. Yani kuşaklar arasında ekstra bir çatışma görmüyorum ben.

Ahlâk, etik diye bir şey de var. Kanımca, iyi veya ahlâklı bir insan olmak günümüzde en önemli ve en aranılan şey. Bu da gitgide zorlaşıyor gibi. Sizce bunlar öğretilebilir şeyler mi? Bu konuda çocuğa yaklaşım nasıl olmalı? Etik ya da ahlâk öğretilebilir mi? Siz bu konularda ne yapıyorsunuz?


Tabii ki etik ve ahlâk öğretilir ama daha önemlisi bunlar davranışlarla gösterilir ve yaşanır. Bence 24 saat çocukların bir arada olduğu yatılı bir okul burada çok önemli bir avantaj sağlıyor. Tüm gün boyunca verilen, etik veya ahlâkı da içeren eğitimle; şuna izin var buna izin yok diyen yaşam kuralları arasında bir tutarlılık oluyor. Böylece kırmızı çizgilerin olma sebebi; birlikte yaşam yani insan topluluğunun nasıl inşa edildiği anlatılıyor. Burada en önemlisi, davranışlarla nasıl yaşanılacağının gösterilmesi. Le Rosey’nin sloganı ACTUS VIRTUS. “Sadece davranışlar istenilenin göstergesidir” anlamına geliyor. Dünyanın tüm etik kurallarını öğrenmiş olabilirsiniz ama eğer davranışlarınız bunu yansıtmıyorsa, hiçbir işe yaramaz. Etik, gitgide daha önemli hale geliyor bu doğru. Özellikle de çevre ve sürdürülebilirlik konusunda. Bunlar artık o kadar önemli ki… Ama bence bugünün gençleri bu konularda bizden çok önde. Bize “Dikkat, bakın gezegene neler yaptınız, bu bizim vizyonumuz değil, biz bu gezegeni kendi çocuklarımız için korumak istiyoruz” diyorlar ve işte burada yeni bir etik ortaya çıkmaya başladı. Plastik şişelerimi ayrıştırmadığım zaman, çocuklarım beni azarlıyor. Bizden öndeler bu konuda.

Birleşmiş Milletler’de konuşan 16 yaşındaki İsveçli Greta’yı hatırlayalım. Onlardan öğreniyoruz artık.

Kesinlikle. Evet, o genç kız bizim bilinçlerimize seslendi. Bizim kuşağımız için çevre hiç kaygı duyulan bir konu olmadı. Bugün gençler içinse tam tersi. Haklılar da. Gezegeni yok etmiyoruz belki, dünya bize yeter; ama bu gezegendeki yaşamı yok ediyoruz. Sorun burada. Yani bugün etik, kuşaklar tarafından paylaşılan bir etik. Biz onlara nispeten klasik anlamda etik ve ahlâk bilgisi öğretiyoruz: Neler yapılabilir, neler yapılamaz ve nedenlerini öğretiyoruz. Neden yalan söylenmez? Neden başkasının eşyası çalınmaz? Neden diğerlerine ve farklılıklara saygı göstermek gerekir? Farklı bireylerden, farklı fikirlerden, farklı din ve renklerden nasıl bir toplum inşa edilir? Karşılıklı saygının, farklılıkların aslında bizi ayırmak yerine zenginleştirdiğini anlatıyoruz. Tabii ki aynı fikirde olmayıp tartışabiliriz ama herkes diğerinden bir şeyler öğrenebilir büyürken. Bugünün etiğinin temelinde, bence birlikte olumlu şekilde büyümeyi öğrenmek var."

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)