Eğitimi eğitim yapan çok önemli değerler vardır.
Her şeyden önce ulaşılabilir olması gerekir ki, bunu büyük oranda gerçekleştirdik.
Peki adil mi?
İşte bu konuda evet demek mümkün değil.
Kalite konusunda da çok parlak bir tablo çizdiğimiz söylenemez.
Daha onlarca kriter sayabilir ve dünle bugünü, bizle başkalarını kıyasladığımızda da moralimizi bozan tablolarla karşılaşabiliriz.
Bu bizde böyle de dünyanın dört bir yanında farklı mı? Kesinlikle hayır.
Dijital Çağ’a henüz ayak uyduramazken, kendimizi bir anda Yapay Zekâ Çağı’nın içinde bulduk.
Bilim ve teknolojinin hızına göre yeni bir sistem oluşturmak sadece eğitimde değil toplumun her alanında sancılı oluyor.
Hele ki yarattığı toplumsal sorunlarla başa çıkmak hiç de kolay değil.
Peki böylesine hızlı değişen dünyaya biz ne kadar hazırız? Önemli olan bu! Kafayı bunlara mı yoruyoruz yoksa başka ayrıntılara mı?..
Herkesi aynı sınava sokup, aynı soruları sorup, aynı süreyi vererek adil bir eğitim sistemi yarattığımızı düşündüğümüz gibi birkaç seçmeli ders koyarak çağı yakalayacağımızı mı sanıyoruz?..
Doğru olan ne?
Doğru ya da yanlış kavramları konusunda ortak noktada buluşmak dünyanın en zor işi.
Kime göre doğru ya da kime göre yanlış?
Biri için doğru olan diğeri için yanlış olabilir.
Bu yüzdendir ki tek tip eğitim anlayışı, mutlu olandan çok mutsuz nesiller yetiştiriyor.
Yeni eğitim modelleri, tümüyle bireye dönük. Çünkü her öğrencinin ilgi, yetenek ve hayattan beklentileri çok farklı.
Hepsine aynı müfredatı dayatmak, sınavlarda aynı soruları sormak onlara yapılabilecek en büyük kötülüktür ve biz bunu hep yapıyoruz…
Sınav ve diploma odaklı eğitimden bir an önce kurtulup, ilgi, yetenek ve hayalleri de dikkate alan ve bu yönde yetkinlikler kazandıran yeni eğitim modelleri oluşturmalıyız…
Ortak değerler olmayacak mı?
Elbette olacak ve bunların en başında da milli, manevi ve insani değerler gelecektir.
Vazgeçilmesi gereken yaptırımların en başında ise dayatmacılık geliyor.
Öğrencilerin sahip oldukları donanım ve görüşleri neredeyse hiç dikkate alınmıyor. Sadece akademik başarısına bakılıyor. Diğer birikimler ve hayattan beklentiler ise maalesef hiç sorgulanmıyor.
Köydeki ile kentteki, doğudaki ile batıdakiler, üniversiteye gidecek olan ile hayata bir an önce atılmak isteyene, ilgi ve yeteneklerini keşfetmiş olan ile bu konuda hiçbir fikri olmayana, dershane ve özel öğretmen dopingi alan ile almayana, kolej öğrencisi ile kırsaldaki öğrenciye, yüz yıllık okullar ile yeni açılan okul mezunlarına, eşitlik adına aynı davranmak ne kadar doğru, ne kadar yanlış?..
Maarif modeli
MEB, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında ilkokul ve ortaokullarda uygulanacak olan “Yaşam Becerileri” projesi ile kazandırılacak en temel davranışlar açıkladı!
Peki bu değerler şimdiye kadar kazandırılmıyor muydu? Ya da çok daha farklı bir amaç mı söz konusu?..
Gelin önce MEB’in bu konuda yayınladığı yazıya bir göz atalım: “Öğrencilerin zihinsel, sosyal, duygusal, fiziksel ve ahlâkî bakımdan çok yönlü gelişimini desteklemek amacıyla geliştirilen ve uygulamaya konulan bu proje kapsamında topluma uyumlu, problem çözme yeteneği gelişen ve bu şekilde günlük yaşamda karşılaştığı problemlerin üstesinden gelebilen, geleceğin yaşam koşullarına hazır bireylerin yetiştirilmesi hedefleniyor.
Bu doğrultuda, öğrencilerin öğrenme serüveninde toplumla bütünleşmesi, günlük yaşam becerilerini edinerek bilinçli, verimli ve planlı bir yaşam sürmeleri, toplumla sağlıklı bir bağ kurmaları ve toplumsal hayata etkin katılım sağlamaları amaçlanıyor. Bu yaklaşım, öğrencilere yalnızca teorik bilgi sağlamakla kalmıyor, onları günlük yaşamlarında karşılaştıkları zorluklarla başa çıkabilecek donanımlı bireyler olarak yetiştiriyor…”
Zaten vardı!..
Yukarıdaki amaçların tamamı, Anayasa’nın ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nun en temel hedefleri arasında yer alıyor. MEB’i pek çok konuda eleştirebiliriz ama bu konuda insaflı olmak gerekir.