Eğitim olmazsa olmazımız. O en temel direğimiz.
O olmadan ne binayı kurabiliriz ne de çatıyı çatabiliriz.
Eğitimi bilimle taçlandırmadan da her türlü felakete dayanıklı bina yapmamız mümkün değil.
Üretimin vazgeçilmesi ise Ar-Ge, inovasyon, kalite yani eğitim ve bilim. Her şeyi yapıp verimliliği yani ekonomiyi, pazarlamayı hesaba katmadığınızda, bir yerlerde hata yapıyorsunuz demektir. Bu yüzden eğitim, bilim ve üretim aşamalarını yeniden gözden geçirmeniz gerekir.
Tüm bu süreçlerden başarıyla çıktınız ama demokrasiyi ciddiye almazsanız refaha ulaşmanız mümkün değil. Ulaşsanız da belki devletiniz, kentiniz, kurumunuz çok güçlü hale gelebilir ama halkınızı, çalışanlarınızı mutlu edemezsiniz. Oysa tüm çabalar, kendinizi değil onları mutlu etmek için değil miydi?.. Ne olur bu soruyu sık sık kendimize soralım!..
Tüketerek değil, üreterek büyüme!
Ekonomideki sıkıntılar hepimizin canını sıkıyor.
Peki “bütün bu yaşadıklarımızın kökeninde de eğitim” var desek abartılı olur mu? Tüketen değil üreten, savuran değil tasarruf eden, kopyalayan değil icat çıkaran nesiller yetiştirebilseydik böyle mi olurdu?..
Eskiden, “Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı”, ”Ayağını yorganına göre uzat”, ”İlim Çin’de de olsa git öğren”, ”Köylü (üreten) milletin efendisidir”, ”Alınteri en kutsal değerdir”, ”Ülkesini en çok seven, en çok vergi verendir” gibi ata sözlerimiz vardı. Okulda kafamıza kazınır ve yaşam biçimi haline getirilirdi…
Sınav odaklı eğitim sistemiyle birlikte hepsini unuttuk.
■ Daha çok test çözmeyi, daha çok üretim yapmaya tercih ettik.
■ Yerli ve milli ürünler yerine yabancı ürünleri kullanır olduk.
■ Öğrenme yerine ezbere yöneldik.
■ Yaratıcılığımızı geliştirme yerine çocuklarımızı 4, 5 seçenekli düşünce kalıplarına mahkum ettik.
■ Alın teri yerine kolay yoldan zengin olmayı, vergi kaçırmayı marifet saydık… Değişen dünya koşulları ve özellikle de dijital dünya ve popüler kültür, çocuklarımızı esir aldı, okul ve eğitim maalesef bunun gerisinde kaldı! Kendini geliştiremedi, öğrencileri koruyamadı..
Global dünyada herkese bir rol veriliyor.
Bizim gibi çok nüfuslu kalkınmakta olan ülkelere verilen rol ise gelişmiş ülkelerin ürettiklerini “tüketmek”!
Ne olur artık bu sarmaldan kurtulalım…
Kıbrıs Barış Harekatı sonrası uygulanan ambargolar nedeniyle savunma sanayinde ve farklı alanlarda çok yol kat ettik. Diğer alanlarda da katma değeri yüksek yerli ve milli üretime geçebiliriz.
Bunu canı gönülden ister ve bir yaşam biçimi olarak hayata geçirmek istersek, her şeyden önce eğitim sistemimizi buna göre dizayn etmemiz gerekir. Yeni ve öncelikli hedeflerimizden birisi de aldığı kaliteli eğitimle hemen iş bulabilen, ürettikçe daha çok kazanan, mutlu olan, gözü dışarıda değil içeride olan, ürettikleriyle, ülkesiyle gurur duyan bireyler yetiştirmek olmalıdır… Bu o kadar zor mu? Kesinlikle hayır! Yeter ki isteyelim…
Sınavlar kalkar mı?
TBMM’de 2025 bütçe görüşmeleri sırasında ilginç teklifler dile getirildi. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken söz alan
MHP İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu, üniversite giriş sınavının kaldırılmasını, bunun yerine ilk ve ortaöğretimde öğrencilerin bilgi, beceri, kabiliyet ve yeteneklerini dikkate alan etkili bir yönlendirmeye bağlı olarak, uygulanacak müfredatlar ile ortaöğretim başarısını esas alan ve fırsat eşitliğini gözeten üniversiteye geçiş sisteminin uygulamaya konulmasını öngörüyoruz” teklifinde bulundu. Peki bu uygulanması mümkün olmayan abartılı bir teklif mi?