Sanat sanat için mi, bilim bilim için mi, siyaset siyaset için mi tartışmaları çok geride kaldı.
Her şey artık çok pahalı ve kamu kaynaklarını harcayanlar, her kuruşun, her saniyenin hesabını vermek zorundalar.
80’li yıllardan sonra YÖK’le birlikte bilim adeta rafa kalktı.
Bilim artık ne bilim için ne toplum için ne de araştırma için yapılır oldu.
Tek hedef kondu o da akademik kariyer için bilimdi.
Akademik paye peşinde olanlar, bu yüzdendir ki tüm zaman ve kaynaklarını, toplumun refahı ya da bilim için değil hayatta neredeyse hiçbir karşılığı olmayan tezler için heba etmeye başladılar.
Üniversite ve doktor, doçent, profesör sayımız olağanüstü arttı.
Peki, dünya bilimine katkı sıralamamız, ilk 500’e giren üniversite sayımız ya da en önemlisi yapılan araştırmalar ve üretilen bilimle refah seviyemiz aynı oranda yükseldi mi?
Bilimin sihirli değneğinin, en zor anlarda hayatımızı değiştirdiğine tanık olan var mı?
Bu konuda kendimizi hiç sorguladık mı?
Örneğin sandığa giderken, partilerin eğitim ya da bilim politikalarına bakıp, oyunun rengini ona göre belirleyeniniz oldu mu?
Örneğin Uğur Şahin’in çalışmasını desteklemeye değer bulmayan TÜBİTAK ve üniversitelerimiz, zerre kadar da olsa pişmanlık duydular mı?..
Zor sorular?
Bilim toplumu olmadan refah toplumu olmamız mümkün değil. Bilim de akademik personel ve makale sayısını artırmakla olmuyor.
Elbette kolay bir şey değil ama bu konuda çok daha fazla çaba harcamamız gerekmiyor mu?
Bir ara Bilim Bakanlığı kurduk ama kadük kaldı, sonra da hepten kaldırıldı. TÜBİTAK bile Başbakanlığa bağlı bağımsız bir kurumken Bakanlığa bağlandı. Ar-Ge bütçeleri hep yerinde saydı.
Kabahatli mi arıyoruz? Hayır. 2023 hedefleri doğrultusunda daha güçlü bir Türkiye için bilimden başka referansımız yok.
Atatürk’ün bu konudaki söylemi çok net:
“Benim söylediklerim bilim ile çelişiyorsa, söylediklerimi değil bilimi esas alın!..”
Şimdi bu çerçevede şu birkaç soruyu önce kendimize, sonra herkese sormalıyız:
- Dünya ve ülke bilimine katkımız ne? Hangi konuda, hangi soruna çare olduk?
- ABD’nin, AB’nin, Ar-Ge’ye ayırdığı bütçe GSMH’nin yüzde kaçı, bizde kaç?
- Ülkemizin bilim politikası var mı, varsa bileniniz var mı?
- Akademik kariyere yönelik yapılan araştırmaların, bilime, ülkeye, bölgeye ve araştırmayı gerçekleştiren kuruma katkısı ne oldu?
Yüzlerce benzeri soru daha sıralayabiliriz ve sıralamalıyız da yoksa patinaj yapmaya devam ederiz…
Ar-Ge bütçesi
YÖK araştırma üniversitelerine 100 milyon TL ayırmış. Üniversite başına 5 milyon TL. Yani 300 bin dolar bile değil. Dünya ölçeğinde bakıldığında komik ötesi bir durum. Tek bir hocanın araştırma bütçesi bile daha fazla…
Asıl önemli olan o paranın nereye, niye harcanacağı, getirisinin ne olacağı ve nasıl denetleneceği?..
Dünya sıralamasında ilk 100’e giren üniversiteler devasa bütçelere sahip. Araştırmaya ayırdıkları para da bizim tüm üniversitelere ayırdığımızdan çok daha fazla.
Bizimle onlar arasındaki en önemli farklılık ise mali kaynakların önemli bir bölümünü üniversite olarak onların kendilerinin yaratıyor olmaları.
Güçlü üniversiteler, bütçelerinin üçte birini devletten ya da vakıflardan, üçte birini öğrenciden, üçte birini de kendi kaynaklarından yani araştırmadan kazanıyorlar.
Bizde ise tek ayaklı bir bütçe söz konusu. Ya devlet fonluyor ya da öğrenciler. İstisnai birkaç vakıf yok değil ama onlar da diğerleri gibi yeterince bilim üretmiyor…