Menemeni en kolay ve en ucuz yemek ya da en basit “karın doyurucu” olarak görenler ile eğitimi sıradanlaştıranlar arasında hiçbir fark yok.
Menemen yapmak nasıl ki birikim, derinlik, sabır, araştırma, tecrübe ve en önemlisi de titizlik gerektiriyorsa eğitim için bunun çok daha fazlasını göstermek zorundasınız.
Yeme - içme ile eğitim ve ona paralel olarak da çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği arasında nasıl bir korelasyon olabilir ki diyenler hatta tiye alanlar çok olacaktır. İşte en büyük hatayı da bu noktada yapıyoruz.
Oysa biri karnımızı, diğeri beynimizi doyuruyor. Keşke bunu bir an önce anlıyor olabilsek. Keşke beyni doyurmanın da karnı doyurmak kadar önemli olduğunu anlayabilsek!..
İnsanoğlu ve özellikle de uluslar bileşik kaplar gibidir, bir konuda ne ise öteki konularda da odur.
Vasatlık iyi olanı da aşağı çeker.
Menemene, yani yediğine gerekli özeni göstermeyen, eğitime de göstermez.
Eğitime hak ettiği değeri vermeyenlerden hakka, hukuka, adalete, bilime, inovasyona, özerkliğe, üretime, paylaşıma, fırsat eşitliğine, huzura, mücadeleye, özgürlüklere saygı beklemek abesle iştigal olur.
Nasıl ki her bireyin damak tadına göre yüzlerce çeşit menemen tarifi söz konusuysa, ilgi, yetenek ve hayallerine göre her öğrenciye de bireysel eğitim alanları açmak bir o kadar önemli.
“Boş ver ayrıntıları, menemen menemendir” deyip, bildiği tarife göre menemen yapıp herkese servis eden anlayış ile tek tip eğitimi tüm öğrencilere dayatan bakış açısı arasında hiçbir fark yoktur.
Bir önceki yazıda ele aldığımız menemene yönelik ayrıntıları, teferruat olarak görenlerin, müfredat programlarındaki yüzlerce dersi yok sayıp sadece sınavda soru çıkan 10 dersi dikkate almaları bizi şaşırtmamalı.
Hayat çok basit denklemlerden ibaretken, bunu arapsaçına dönüştürüp içinden çıkılmaz haline getirenler bizleriz.
Başta insanoğlu olmak üzere tüm canlıların var oldukları andan itibaren temel hedefleri çok basit ve çok nettir. Hayatta kalmalarını sağlayacak güvenli ortamı sağlamak, karınlarını doyurmak ve huzurlarını daim kılmaktır.
Güvenlik, ekmek ve huzur yoksa sonraki adımların da bir anlamı olmuyor.
İşte önemli olan asıl ondan sonrası.
Temel altyapı sağlandıktan sonra tıpkı midemiz gibi beynimiz de farklı arayışlar içerisine giriyor.
Müfredat programlarının ve meslek yelpazesinin son birkaç yüzyıldır bu kadar gelişmesi bu yüzden.
Temel bilimler ve 100’e yakın meslek ile binlerce yıl yaşamını idame ettiren insanoğlu, bırakın öncesini, son 100 yılda müfredattaki ders sayısı ve meslek çeşitliliğini bine katladı.
İnovasyon çağında yaşıyoruz ve en basit şekliyle mutfakta, yani menemende inovasyon gerçekleştiremeyenler, hayatın diğer alanlarında da değişim ve ilerleme kaydedemez, kaydetseler de sürdürülebilir hale getiremezler.
Yaratıcılık ve mutfak, yani menemen de bir uygulama sanatıdır.
Tek tip menemen nasıl ki düşünceyi, yaratıcılığı ve beceriyi köreltiyorsa, onlarca çeşidi de bir o kadar geliştiriyor.
Cumhuriyetimizin ikinci 100 yılını inşa ederken, tıpkı birinci 100 yılın ilk yıllarında olduğu gibi eğitimi sınav kazanmaya yönelik bir araç olarak değil, hayatımızı mükemmelleştirici bir yaşam sanatı olarak görmeliyiz.
Köy Enstitüleri ve o günün müfredatı bunun en güzel örneğidir.
Uygulama da vardır, sanat, spor, felsefe de. Tarih, coğrafya, yurttaşlık, milli güvenlik dersleri de önemlidir, din bilgisi, tarım ve iş bilgisi dersleri de. Yabancı dil de önemlidir, temel bilimler de.
Giyim kuşam da önemlidir, konuşma sanatı da. Saygı, sevgi, paylaşım da önemlidir, dik duruş da…,
100. yıla geldiğimizde, 10. yıldaki özgüvenimizin ne kadarı kaldı? Sınav odaklı eğitim çocuklarımızı değersizleştirmenin ötesinde ne işe yaradı?..
Okulda, evde ya da iş yerinde, ne olur çocuklarınıza ve çalışanlarınıza en basitinden başlayarak bir şeyler üretmeyi, yaratıcılıklarını geliştirmelerini sağlayın. Örneğin menemen yapmayı öğretin, devamı mutlaka gelecektir.