Programı biraz daha öne çekip, bu kez, Mersin’in ilçelerini gezmek için yollara düştüm. Hava mükemmeldi. Doğa çoktan uyanmış, her taraf yemyeşildi. Muhtemelen birkaç hafta sonra daha da bir renk cümbüşü olacak.
Bir önceki gelişimde Narlıkuyu’yu çok beğenmiş ama gezme fırsatı bulamamıştım. Erdemli üzerinden ilk durağımız orasıydı. Ama önce Erdemli’yi gezdik. Böylesine görkemli bir kenti nasıl bu kadar saklamışlar, hayret ki hayret. Hemen her yerden tarihi eserler fışkırıyor. Belli ki döneminin en büyük kentlerinden biriymiş. Bunu attığınız her adımda hissedebiliyorsunuz.
Efes’i dünya kenti yapan turizm sektörü, Erdemli’yi neden pas geçmiş, anlamak mümkün değil.
Oysa çok daha fazla antik kent ve hikâye var. Elbette, Efes’te Meryem Ana faktörü var. Erdemli’de Kanlıdivane’den Cennet Cehennem’e, kaya mezarlardan Kızkalesi’ne, ticaret merkezlerinden muhteşem mağaralara ve Sebaste benzeri antik yerleşim merkezlerine kadar inanılmaz bir zenginliğe sahip.
Erdemli Ayaş (Tırtar) Akkale, yüzlerce yıl zeytinyağı ticaretinin en önemli merkezlerinden biri olmuş ve muhteşem bir antik kentsel dokuya sahip. Yerebatan Sarayı gibi zeytinyağı sarnıcı var.
Roma döneminden kalma eserlerin pek çoğunun kazı çalışmaları henüz tamamlanmamış, birçoğu da yarım kalmış. Yani biraz sahipsiz kalmışlar. Hem de son dönemde iki Kültür Bakanı çıkarmalarına rağmen!..