adscode
adscode

Öğrenciden Öğretmenine Mektup

Dilem Yayınevi Genel Yönetmeni Hüseyin Erkan, İlk ve orta dereceli okulların açılacağı ilk gün olan 17 Eylül'de yayımlanmak üzere, özellikle o gün için yazılmış, öğrenciden öğretmenine mektup yazısı:

Öğrenciden Öğretmenine Mektup
Ortaokul
"Sevgili öğretmenim; 2012-2013 öğretim yılının açıldığı bugün, beni dinlemek lûtfunda bulunur musunuz lütfen.Önce şunu söylemek isterim: “Eğitim yılı” yerine “öğretim yılı”nı bilinçli olarak özellikle kullandım. Her ne kadar okulların bağlı olduğu “Bakanlığın” adı “Millî Eğitim” ise de okullarımızın adı ya “ilköğretim” ya “ortaöğretim”…Demek ki “eğitim” değil, “öğretim” yapılıyor okullarda.Nitekim, yapılan işin “öğretim” olduğu şuradan da besbelli ki, sizin adınız “öğretmen”, bizim adımız “öğrenci”…Yani ki, siz öğretiyorsunuz; biz öğreniyoruz; güya!..Sevgili öğretmenim; Ukalalık saymazsanız, “Siz ne öğretiyorsunuz, biz ne öğreniyoruz?” diye sormak istiyorum size…Niçin kızıyorsunuz öğretmenim? Bütün bir ders yılı hep siz soruyorsunuz; ne olmuş sanki, yılda bir gün, bir de ben sormuşsam size? Kaldı ki amacım, kesinlikle sizi imtihan etmek, sınavdan geçirmek değil… İstiyorum ki, bu ders yılının şu ilk günü, bu konu üzerinde birlikte düşünelim biraz. Nasıl olsa bundan sonra, ders kitaplarında yazılanları ezberletmekten siz de fırsat bulamayacaksınız düşünmeye, biz de…“Keşke bize ders kitaplarını ezberletmek yerine düşünmeyi, eleştiri yapmayı, tartışmayı, bizden farklı düşünenleri anlamaya çalışıp hoşgörü ile dinlemeyi öğretseniz” desem; çizmeden yukarı mı çıkmış olurum acaba?Sevgili öğretmenim;Bilmelisiniz ki, amacım kesinlikle size saygısızlık etmek değil; düşündüklerimi söylüyorum sadece. Siz değil misiniz, “Düşünceler, cebir ve şiddetle top ve tüfekle asla öldürülemez.” özdeyişini sık sık yineleyen?  Ne olmuş “öğrenci” isem?Öğrenci insan değil mi? Onun da bir beyni yok mu?Ama doğru, ama yanlış, onun da bir düşüncesi olamaz mı?Düşündüğümü söylemek neden saygısızlık olsun?Cumhuriyet’i ilan ettikten sonra “mekteb”e “okul”,  “muallim”e, “öğretmen”, “talebe”ye “öğrenci” demekle Arap alfabesi yerine Latin alfabesi koymakla “çağdaş bir eğitim” yaptığımızı söylemek doğru mu?Sevgili öğretmenim;Biliyorum, başta geçim sıkıntısı olmak üzere pek çok sorununuz var sizin. Tamam da sorunsuz insan var mı yeryüzünde?Bunu şunun için söylüyorum: Ne olursunuz, sorunlarınızı unutun; sınıfa girince. O gün, eşinizle kavga etmiş bile olsanız evinizde, yüzünüz gülsün; bizi görünce. Düşünün ki, belki beş, belki on yıl önce siz de öğrenciydiniz bu sıralarda. Çeşit çeşit öğretmenleriniz vardı mutlaka. Güler yüzlüsü, asık suratlısı… Neşelisi, esprilisi, hoşgörülüsü, cana yakını… Öte yanda hep eleştiren, kızıp köpüren, en küçük bir yanlışınızı bağışlamayan, aksine herkesin içinde azarlayıp aşağılayanlar… 
Hangilerini sevdiniz?Hangilerinden yararlandınız en çok?Hangilerini sevgi ve saygıyla anımsıyorsunuz şimdi?Güler yüzlü, hoşgörülü, cana yakın, sizi seven, yeteneklerinizi öne çıkarıp sizi takdir ederek yüreklendirenleri; değil mi?Doğrusu ya, ben de beni seven öğretmenleri seviyorum. Hiçbir zaman ve hiçbir durumda bana kızmayan, bağırıp çağırmayan, hakaret etmeyen, yanlışlarımı beni azarlamadan düzelten öğretmenleri!..Ve bir öğretmeni sevmişsem, dersini de seviyor; başarılı oluyorum.Sevgili öğretmenim;Yetişmekte olan bir gencim ben. Sınıfta da, sınıf dışında da elbette hatalarım olacak, yanlışlarım olacak. Hele hele bir genç kız, bir delikanlı olarak “ergenlik çağı”nın olağan deliliklerini yaşayacağım ben de. Ne olur, bu “delilik”lerimi görünce bağırıp çağırmayın bana. Özellikle arkadaşlarımın yanında azarlamayın; hakaret etmeyin.Ve sakın, elinizi kaldırıp tokat atmaya kalkmayın! Annem, babam bile olsa, hiç kimsenin böyle bir davranışını yakıştıramam ben kendime.Israr edecek olursanız, buna asla müsaade etmeyeceğimi, şöyle ya da böyle zor kullanmaya kalkarsanız, (hiç arzu etmem ama) mutlaka karşılık vereceğimi bilmenizi isterim. Ki, sizin için de övünülecek bir şey olmaz bu, benim için de.Sizden dileğim şudur:Beni sınavlara değil, hayata hazırlayın öğretmenim!Beni ezberlemeye değil, okumaya, araştırmaya, soru sormaya, düşünmeye, eleştirmeye teşvik edin.Okuma alışkanlığı kazanırsam, ders kitaplarını da okurum, ders dışı kitapları da...Araştırmayı, soru sormayı, düşünmeyi, eleştirmeyi öğrenirsem, kimse beni bir sayfalık yazı, bir nutuk ya da boş bir vaatle kandıramaz. Böylece, kuklası da olmam kimsenin, piyonu da…Bunları öğrenmedikten sonra liseyi “pekiyi” derece ile bitirsem ne yazar, üniversite sınavında en yüksek puanı alsam ne yazar! Bir dileğim daha var sizden:Ne olur, beni arkadaşlarımla ve başka öğrencilerinizle kıyaslamayın. Örnek göstermeyin bana, hiçbir arkadaşımı. Zira hiç hoşlanmadığım bir şey bu benim.Çok iyi bilirsiniz ki siz de,  her çocuk aynı anne babadan bile olsa, farklı yaratılmıştır. Yetenekleri farklı, anlayışı farklı, kavrayışı farklıdır. Bu yüzden Ahmet gibi fen derslerini sevmemi, Ayşe gibi sözel derslerde çok başarılı olmamı istemeyin benden.On bin yıl önce yaşayan insanlar da pek ilgilendirmiyor beni, matematik teoremleri, Arşimet kanunları ve Mendel kanunları da…Fiziği değil, müziği seviyorum ben.Divan edebiyatını, Tanzimat edebiyatını değil; sporu, tiyatroyu, sinemayı, televizyonu seviyorum! Herkesin fizikçi, tarihçi, edebiyatçı olması şart değil ya, bırakın; sevdiğim yetenekli olduğum bir dalda ilerleyeyim ben de.Fırıncılık güzel bir meslek ama herkes fırıncı olursa, buğdayı kim üretecek?Beni ben olarak kabul edip beni sevin, bana güvenin öğretmenim! Ve sevginizi, güveninizi gizlemeden bunu belli edin. 
Böyle yaptınız diye şımaracağımı sanmayın. Aksine size olan sevgim ve saygım da artar, kendime olan güvenim de…Umarım; bu mektubumla sizi gücendirmedim. Beni ben olarak seveceğinize olan inancımla size en içten sevgi ve saygılarımı sunuyor; ellerinizden öpüyorum!
Öğrenciniz."
   Hüseyin ErkanDilem Yayınevi Genel Yönetmeni

www.egitimajansi.com


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    2 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (2)