adscode
adscode

Osmanlı’nın üç başkenti, EYUDER ve sınavlar?..

Son üç günde Osmanlı’nın üç başkentine ziyaretlerde bulundum. Bursa (1326-1365), Edirne (1365-1453), İstanbul (1453-1923). Her biri ayrı güzel. Her üçü de yorgun, bakımsız ve beton istilası altında.

Osmanlı’nın üç başkenti, EYUDER ve sınavlar?..
Milliyet Diyalog

Osmanlı’nın izlerini ara ki bulasınız. Olanları bile koruyamıyoruz.

Edirne’de adeta tarih fışkırıyor. Çok daha ilginç olanı ise tarihe adeta sırtlarını dönmeleri.

Böylesi muhteşem bir kent, nasıl kaderine terk edilir anlamak mümkün değil.

Mimar Sinan, Selimiye’yi altı yılda yapmış, bugünkü yöneticiler, önündeki mezbeleliği ortadan kaldıracak bir projeyi beş yıldır Anıtlar Kurulu’ndan geçiremiyor.


Elbette kabahatli aramıyoruz ama sorumlu Anıtlar Kurulu mu, Belediye mi, Valilik mi, Edirne mi, Ankara mı? İktidar mı, muhalefet mi? O hiç önemli değil.

Önemli olan, bu dünya mirasına ve Sultanlar Şehri’ne gereken önemin verilmemesi.

Edirne’yi pazar günü uzun uzadıya yazacağım. Çünkü çok daha fazlasını hak ediyor!..

Bursa’ya her gidişte kahrolmamak mümkün değil. Son yıllarda adeta beton kent oldu. Trafik, İstanbul trafiğini geçti. Görsel çirkinlik diz boyu. Oysa, Bursa Osmanlı’nın ilk göz ağrısı, Cumhuriyet’in güzeller güzeli kenti, sanatın, sanayinin, eğitimin, turizmin, tarımın, tekstilin ve daha aklınıza ne geliyorsa, her alanda ilk 5’e giren en önemli metropollerimizden biri. Bu kadar büyümesi şart mıydı? Tarihi dokusu korunamaz mıydı? İlle de büyüyecekse daha planlı, programlı bir kentleşme olamaz mıydı?

Betonsal obezleşmeye daha ne kadar devam edecek?..

İstanbul’u ne siz sorun ne de ben anlatayım. Dağ, taş, toprak, akarsu ve hava kirliliği yetmedi ki, denizin de canına okuduk.

İstanbul’u sevmek yetmez, onu bir göz bebeği gibi korumak kollamak gerekir. Peki, bunu hangi birimiz yapıyoruz? İstanbul böylesi bir ‘ihanet’i kesinlikle hak etmiyor.

Başta bu üç kentimiz olmak üzere, diğer kadim kentlerimizi, korumak ve yeniden baş tacı yapmak için yasal düzenleme dahil her ne gerekiyorsa yapmak için daha ne bekliyoruz?..

Değişim şart ama!..

Eğitim Yöneticileri ve Uzmanları Derneği (EYUDER), Edirne’de eğitim adına çok önemli sempozyuma ev sahipliği yapıyor. Valilik ve MEF Üniversitesi de katkı sağlıyor.


Derneğin sloganı, “İşimiz, Gücümüz Eğitim”. Gerçekten de öyle mi? Evet öyle. Niye mi? Eğitim dışında ne bir ideolojik takıntıları var ne de beklenti ve hırsları.

Her türlü görüşe mensup üyeleri bulunuyor ama ortak değerleri eğitim.

Olabildiğince aralarında bulunup, kendilerini tanımaya ve neden bu dernekte ve bu sempozyumda olduklarını anlamaya çalıştım.

81 ilden ve birkaç kişi de olsa yurt dışından da temsilciler vardı. Hemen hepsi olabildiğince samimi ve adeta birer eğitim gönüllüsüydü. Eğitimde dünden bugüne yaşanan sancılar, başkalarının umurunda olmasa da onları fazlasıyla rahatsız etmişe benziyordu.

Önceki gün, uzunca bir oturumda, eğitimin genelini ve pandemi sonrasını konuştuk. Bazen onlar sordu ben anlattım, bazen de ben sordum onlar anlattı. Yüreklerinin yandığı kesindi. Eğitimde köklü bir değişim istiyorlardı. Ama nasıl bir değişim konusunda hâlâ tereddütleri vardı. Çünkü reform adı altında gelen her değişim canlarını acıtmış, eğitime büyük zararlar vermiş!..


Eğitim sistemimizin sınav odaklı olmasından tümü rahatsızdı. Bu konuda daha yoğun çaba gösterme sözü verdiler. Çünkü bu sınavların adil, güvenilir, seçici, yönlendirici olduğuna neredeyse hiçbiri inanmıyordu.

Tuğladan tıka!

Üç günlük seminerde masaya yatırılmayan konu ve konuşmayan katılımcı yok gibiydi.

Neredeyse her katılımcının ya bir sunumu vardı ya da bir atölye çalışmasının aktif bir parçasıydı.

Konu başlıkları da bir hayli ilginçti ama asıl dikkat çeken üyeler arasındaki dostluk bağıydı.

Sanki bir bütünün parçaları ve kırk yıllık paydaş gibiydiler.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)