Türk Eğitim Sen'in açıklaması:
Milli Eğitim Bakanlığı 1-3 Aralık 2021 tarihinde 20. Milli Eğitim Şurası’nı topluyor. Şuraların Milli Eğitim Bakanlığı’nın en üst danışma kurulu niteliği taşıdığının bilince olan Türk Eğitim-Sen bu konuda ciddi bir hazırlık süreci yürütmüştür. Tüm paydaşların da aynı anlam yüklemesi ve buna göre hazırlık yapması beklenmektedir. Çünkü, Milli Eğitim Şuraları Türk Milli eğitimin geleceğine yol haritası belirlemektedir. Bu minvalde Genel Başkanımız Talip Geylan’ın da iştirak edeceği 20. Milli Eğitim Şurası’nda Türk Eğitim-Sen’in değerlendirme ve önerileri şu şekildedir:
Ülkemizin belki de tarih boyunca değişmeyen en önemli gündemlerinden birisi eğitim olmuştur. Türkiye’de yıllardır eğitim ile doğrudan ya da dolaylı ilişkili olan her kesim bu sorunun öncelikle ele alınmasını ve acilen çözüm üretilmesini talep etmektedir. Dünya çapında başarılı olmuş milletlerin tarihine baktığınız zaman gerçekleştirdikleri büyük eğitim hamleleri göze çarpmaktadır.
Yokluk, çaresizlik ve yıkılmışlık karşısında toplumların çözüm olarak başvurduğu en geçerli yol; ilmi ve teknik eksiklikleri tespit ederek ortaya koyduğu teşhis neticesinde insan kaynağını donanımlı hale getirerek bir eğitim hikâyesi yazmak olmuştur. Ülkemizin içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında devletimizin ve milletimizin hem içte hem dışta verdiği mücadeleyi zaferle taçlandırabilmenin yegâne çaresi de yeni bir eğitim ve kalkınma felsefesi oluşturup bunu uygulama ile beslemekten geçmektedir.
Eğitim Şuraları, Türk Eğitim Tarihi içerisinde büyük öneme haizdir. Millî Eğitim bakanlığının ve Türk Milli Eğitim Sisteminin en yüksek danışma organıdır. Şuralara milli eğitimle ilgili politikaların geliştirilmesinde, geleceğe yönelik Türk milli eğitimine yol haritası çizilmesinde yol gösterici rolü verilmiştir. Bu görev, Türkiye Cumhuriyeti devletinin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1921 yılında Türk Bağımsızlık Mücadelesinin en çetin dönemlerinde irfan ordusunu toplayarak bu asil milletin kurtuluşunun, geleceğinin ve muasır medeniyet seviyesine ulaşmasının yolunun ancak ve ancak eğitim ile mümkün olduğu parolasıyla Türk eğitimcilerine tevdi edilmiştir.
Maarif Kongresi, farklı bir biçimde de olsa Heyet-i İlmiye toplantıları ve ardından düzenlenen Milli Eğitim Şuraları Türk milli eğitiminin dönemin ve çağın gereklerine göre planlanması ile yapılacak çalışmalara ilişkin öneriler sunmuştur. En son 2014 yılında 19. su gerçekleştirilen şuranın ardından 20. Milli Eğitim Şurası 1-3 Aralık 2021 tarihinde gerçekleştirilecektir. 1921’den 2021 tarihine kadar 100. Yıllık bir danışma ve istişare organı olan şuranın Türk milli eğitiminin güncel ihtiyaç ve sorunlarına yönelik olarak planlanmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır.
Milli eğitim şuralarının temellerinin atıldığı 1921 Maarif Kongresi’nin 100. Yılında UNESCO milli komisyonunun da logo desteği ile düzenlediğimiz 2. Maarif Kongresi kapsamında, eğitim çalışanı ve akademisyenlerin katılımıyla 2023’e Doğru; Dijital Eğitim, Mesleki ve Teknik Eğitim, Yüksek Öğretim, Temel Eğitim, Özel Eğitim, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri, Öğretmen Yetiştirme, Din ve Değerler Eğitimi, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi, Öğretim Programları ve Müfredat temasıyla 10 hazırlık çalıştayı, bir Büyük Öğretmen Kurultayı bir de akademik bir kongre tertip ederek 2023 ve sonrasında Türk eğitiminin geleceğine ilişkin bir yol haritası ortaya koymaya çalışmıştık. Bunun yanında güzel sanatlar eğitiminden, okulların finansmanına kadar Türk eğitiminin güncel sorunlarına ilişkin çözüm odaklı 12 panel tertip ederek alanın yetkin eğitimci ve akademisyenlerince bu konuyu tartıştırarak çözüm önerileri dile getirmiştik. Bu kapsamlı raporların tamamı yayınlanarak Türk eğitimi için yüreği atan, fikir üreten herkesin kullanımına sunmaktan kıvanç duyuyoruz. Burada göze çarpan, acil olarak ihtiyaç duyulan tedbir ve önerilere yer verilerek hem kamuoyunun hem de 20. Milli Eğitim Şurası katılımcıların ilgisini çekmek gayesindeyiz.
Bilhassa Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı olan 2023 ve sonrasında devletimizin 2. yüzyılı için dünyanın ve ülkemizin güncel dinamiklerine uygun bir yol haritası planlama gayesi ile kapsamlı ve çoğulcu bir ortamda 20. Milli Eğitim Şurasının toplanması ülkemiz için daha hayırlı olabilirdi. Hatta Cumhuriyetimizin 100. yılı ve sonrasına yönelik böyle bir çalışmanın tepeden tırnağa bütün eğitim camiasının görüşleri alınarak Türk devletinin 2023 ve sonrasında uygulayacağı eğitim modeline ilişkin kapsamlı ve uzun bir çalışma yapılarak gerçekleştirilmesi hem bizim hem de Türk eğitim camiasının beklentisiydi. Cumhuriyetin 100. Yılında gerçekleştirilecek bir Milli Eğitim Şurası tıpkı 100 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği topyekûn kalkınma ve bağımsızlık hedefinin gereklerine uygun ülkemizin içinde bulunduğu pek çok sorunun çözümünün merkezinde yatan eğitim sistemini, planlama ve geleceğe hazırlama gayesini merkeze almalıydı.
Bütün bu saydığımız eksikliklerin gölgesinde, 1-3 Aralık 2021 tarihinde Ankara’da gerçekleşecek olan 20. Milli Eğitim Şurası’nın daha işlevsel ve doyurucu olabilmesi amacıyla Türk Eğitim Sen olarak yapmış olduğumuz bütün çalışmaları bu kapsamda düzenlediğimiz çalıştay sonuçlarını muhataplarıyla seve seve paylaşmaya hazır olduğumuzu buradan bir kez daha ifade ediyoruz.
Türk Eğitimine yön vermeye namzet olan bu çalıştayın eksikliklerinin tamamlanması, Millî Eğitim Bakanlığının ve Türk Milli Eğitim Sisteminin en yüksek danışma organı olan 20. Milli Eğitim Şurasının amacına uygun gerçekleşmesi amacıyla sorumluluğumuzun bilincinde olarak tespit ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz. Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği, Mesleki Eğitimin Geliştirilmesi, Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi ana gündemi ile toplanan bu şuranın, “20. Millî Eğitim Şûrası Hazırlık Belgesi” içeriğinde eksik olduğunu tespit etiğimiz bölümleri ile Türk Milli eğitiminin diğer alanlarına ilişkin tekliflerimizi de burada ifade edeceğiz. Bu çalışma neticesinde şuranın amacına uygun ve katılımcı kimliğine haiz olarak tarihe kaydedilmesi için Milli Eğitim Bakanlığını ve Şura Düzenleme Heyetini aşağıda sunacağımız önerileri şurada görüşerek, sonuç kararları arasında ilan etmeye davet ediyoruz.
Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği
Eğitimde fırsat eşitliği her öğrenciye fırsat eşitler sunulması ya da her öğrencinin eşit eğitim çıktıları elde etmesinden daha ötede bir anlam taşımaktadır. Her çocuğun içine doğduğu koşullardan bağımsız bir şekilde eşit gelişim fırsatlarına sahip olması anlamına gelmektedir. Yani eğitimde fırsat eşitliği, çocukların eğitim aracılığıyla elde ettikleri kazanımlarındaki farklılıklarının, üzerinde hiçbir kontrole sahip olmadıkları ekonomik ve sosyal koşullardan bağımsız olması anlamına gelmektedir.
OECD tarafından yayınlanan "Bir Bakışta Eğitim" raporuna göre Türkiye OECD ülkeleri arasında eğitimde fırsat eşitliği bakımından son sırada yer almıştır. sosyoekonomik durum endeksine göre en yüksek başarı gösteren öğrenciler arasında olma olasılığı ülkelere göre OECD tarafından sunulmuştur. Sosyoekonomik durum endeksine göre en yüksek başarı gösteren öğrenciler arasında olma olasılığı ülkelere göre OECD tarafından sunulmuştur.
Okullaşma oranları
Millî Eğitim Bakanlığının 2019-2023 stratejik planında okul öncesi (3-5 yaş) için okullaşma oranı hedefi %46 olarak belirlenmiş iken bu oran %28,95 olarak kalmıştır. Covid-19 salgının etkisi ile birlikte bu yaş grubunda okullaşma oranı son on yılın en düşük değerini göstermiştir. Erken Çocukluk Bakımı ve Okul Öncesi Eğitime Katılım araştırması raporuna göre çocukların okulöncesi eğitime katılımlarını özellikle hane halkı geliri ve annenin eğitim düzeyi etkilemektedir.
Bu nedenle tüm çocukların okulöncesi eğitime erişiminin sağlanması devlet politikaları arasında yer almalıdır. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi için öncelikle her çocuk için eğitime erişimin sağlanması ve özellikle zorunlu eğitim kapsamında okullaşma oranlarının %100'e ulaşmasının sağlanması öncelikli olmalıdır.
Türkiye'de eğitime ayrılan harcamaların arasından en az yatırımın okul öncesi ve ilkokul kademelerinde olduğu görülmektedir. Eğitimde fırsat eşitliği temel eğitim kademelerinde yaşanan sorunlar ile başlamaktadır. Bu nedenle özellikle temel eğitim kademelerine yapılacak yatırımların arttırılması önerilmektedir. Okul öncesi kademesinde okullaşma oranı dikkate alındığında bu kademeye yatırımın arttırılması okulöncesi eğitime katılımın artırılması için bu yaş grubundaki çocuklara ücretsiz eğitim hakkının tanınması ve okulöncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi önerilmektedir.
Akademik başarı
Akademik başarı, eğitimde fırsat eşitliğinin önemli göstergelerinden biridir. Türkiye'de uygulanan liselere geçiş sınavları ile ulusal ve uluslararası alanlarda yapılan sınavlarda elde edilen başarılar öğrencilerin okul türlerine göre ve yaşadıkları bölgelere göre belirgin bir farklılık göstermektedir.
PISA 2018 değerlendirme raporuna göre, okuma becerileri puanlarının okullar arasındaki değişim oranı ortalaması OECD ülkelerinde %29 olarak hesaplanmıştır. Türkiye’de okuma becerileri puanlarının okullar arasındaki değişim oranı %43,6 olduğu görülmüştür. Türkiye bu oranla, okullar arası değişim oranı en yüksek ilk 10 ülke içinde yer almaktadır. Okullar arasındaki değişimin bu denli yüksek olması eğitimde fırsat eşitsizliğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir.
Türkiye'deki öğrencilerin azımsanmayacak bir oranının temel yeterlik düzeyine ulaşamadığı görülmektedir. Örneğin PISA 2018 sonuçlarına göre Türkiye'de temel becerilere sahip olamayan öğrencilerin oranı matematik okuryazarlığında yaklaşık %37, okuma ve okuduğunu anlamada %26,3, fen okuryazarlığında ise %25,1’dir. Uluslararası göstergelerle birlikte öğrencilerin akademik başarılarını gösteren önemli ulusal göstergelerin başında Liselere Geçiş Sınavı (LGS) ve Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) gelmektedir. 2021 yılı LGS'ye katılan öğrencilerin bir kısmının bazı derslerde hiçbir soruya doğru cevap veremediği, YKS'ye katılan öğrencilerin ise %32'sinin Temel Yeterlik Testinde 150 puanın altında kaldığı belirlenmiştir. Bu durum öğrencilerin bir kısmının almış oldukları zorunlu eğitim sonunda temel yeterlik düzeyine erişemediğinin göstergesidir. Eğitimde fırsat eşitliği bakımından incelenmesi gereken bir durumdur.
Türkiye'de yapılan merkezi sınavlarda özellikle sosyoekonomik düzey ve anne-baba eğitim düzeyi belirleyici bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle yapılan merkezi sınavlar ile ortaöğretim kurumlarında benzer sosyoekonomik düzeye sahip öğrencilerin gruplaştığı söylenebilir. Bu nedenle dezavantajlı çocuklara yönelik yapılan İlkokullarda Yetiştirme Programı (İYEP), Destekleme ve Yetiştirme Kursları (DYK) gibi projelerin desteklenmesi ve arttırılması fırsat eşitliği bakımından oldukça önemlidir.
Dijital Uçurum ve Fırsat Eşitsizliği
16 Mart 2020- 31 Mayıs 2021 yılı arasında okullarda uzaktan eğitime devam edilmiştir. Bu süreçte bazı zamanlarda kısmen okullar açık kalmıştır. Pandemi döneminde alınan tedbirler doğrultusunda okullarda yüz yüze eğitime ara verilmiş ve öğrenmenin kesintiye uğramaması için uzaktan eğitim araçlarıyla eğitim-öğretime devam edilmesine karar verilmiştir. MEB tarafından Eğitim Bilişim Ağı (EBA) dijital eğitim platformu ana platform olarak seçilmiştir. EBA dijital altyapısı örgün eğitimi tamamlayıcı bir sistem olarak tasarlanmış olması nedeniyle salgın sonrası tüm eğitimin online yapılmasını sağlayacak kapasiteye sahip değildir ve bu nedenle MEB kendisine tahsis edilen 3 TRT kanalı (TRT-EBA Tv) üzerinden video dersler ile belli bir program çerçevesinde uzaktan eğitimi devam ettirmiştir. Ayrıca canlı dersler ile eş zamanlı olarak derslerin işlenmesine başlanmıştır. MEB tarafından uzaktan eğitim sürecinde yürütülen çalışmalar şu şekildedir;
EBA Altyapısının Güçlendirilmesi, TRT-EBA Tv kanallarının hayata geçirilmesi ve içeriklerinin hazırlanması, Öğrencilere Ücretsiz İnternet Erişimi, Öğrenciler için Canlı Kurslar, Lise Giriş Sınavı İçeriğinin Gözden Geçirilmesi ve Öğrencilerin Otomatik Kaydı, Uzaktan Eğitim ile Öğretmenlerin Mesleki Gelişimini Destekleme, Öğrencilerin ve velilerin Psikolojik Dayanıklılığını ve Refahını Destekleme, Mesleki Eğitim ve Öğretim Üretim Kapasitesinin Artırılması, Ücretiz tablet dağıtımı, Çevrimiçi içeriklerin geliştirilmesi ve EBA destek noktalarının kurulmasıdır.
Öğrencilerin sahip olduğu teknolojik donanımlarda eşitsizliği ortaya koyan bir diğer faktördür. Uzaktan eğitim sonrası yüz yüze eğitime geçiş döneminde bu farklılıklar daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle uzaktan eğitime erişmemiş olan öğrencilere yönelik tedbirlerin alınması ve desteklenmeleri çok önemlidir.
Eğitimde Fırsat Eşitsizliğinin Azaltılması İçin Öneriler
İlk olarak okullaşma oranlarının zorunlu eğitim kademelerinde arttırılması gerekmektedir. Eğitime ayrılan finansmanın arttırılması ve kademeler arasında farklılığın azaltılması gerekmektedir. Okullar ve bölgeler arasındaki farklılıklar giderilmelidir. Bunun için okul ve bölgesel bazlı ek destek programlarının uygulanması önemlidir. 2023 Eğitim Vizyonunda ve 11. Kalkınma Planında yer alan "Okul Gelişim Modelinin" hayata geçirilmesi eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi adına önemli bir çalışmadır. Bölgesel olarak farklılıkların oluşmasında bir faktör olarak öğretmen tayinleri de önemli bir etkendir. İkili eğitim tamamen sona erdirilmelidir. Sınav odaklı eğitim-öğretim, eğitimde fırsat eşitsizliğini derinleştirmektedir. Eğitim öğretimi sınavlara göre şekillendirmek yerine öncelikle öğrencilerin almış oldukları zorunlu eğitim sonunda sahip olmaları gerek temel beceri ve yeterlikler belirlenmeli ve bu beceri ve yeterliklerden yoksun olan öğrenciler desteklenmelidir.
Sınav odaklı eğitim-öğretim, eğitimde fırsat eşitsizliğini derinleştirmektedir. Eğitim öğretimi sınavlara göre şekillendirmek yerine öncelikle öğrencilerin almış oldukları zorunlu eğitim sonunda sahip olmaları gerek temel beceri ve yeterlikler belirlenmeli ve bu beceri ve yeterliklerden yoksun olan öğrenciler desteklenmelidir. Temel eğitimin son kademesi olan ortaokulların yeniden yapılandırılması, akademik ve meslek liselerinin temelinin etkili bir şekilde yapılandırılması önem arz etmektedir. Uzaktan eğitim sadece pandemi gibi zorunlu durumlarda değil her zaman örgün eğitimin bir parçası olarak devam ettirilmelidir. Pandemi gibi zorunlu durumlara karşı tüm eğitim paydaşlarının hazırlıklı olması adına uzaktan eğitim tecrübelerinin arttırılması önemli görülmektedir.
Öğretmenler uzaktan eğitim sürecinde yoğun bir çalışma temposu ile alışık olmadıkları bir sürece uyum sağlamaya çalışmışlardır. Bu süreçte çok yıpranmış ve dijital yorgunluk yaşamışlardır. Özellikle çocuğu olan öğretmenler evde hem çocuğunun eğitimi ile hem de öğrencileri ile ilgilenmek zorunda kalmışlardır. Böyle bir sürecin tekrar yaşanması durumunda hem küçük yaşta çocuğu olan öğretmenlere hem de çalışan kadınlara yönelik eğitim ve bakım hizmetleri desteği sunulmalıdır.
1921 maarif kongresinde alınan ilkokulun 5 yılı çıkarılması kararından 2012 yılında geri adım atılarak ilkokul 4 yıla düşürülmüştür. Bu karardan ivedilikle dönülerek Türk Eğitim Sisteminin oturmuş 5 yıllık ilkokul tecrübesine uygun olan 1+5+3+4 kesintili zorunlu eğitim uygulanması hayata geçirilmesi değerlendirilmelidir. Okul öncesi eğitim zorunlu hale getirilmelidir. Yoksulluğun eğitimi doğrudan etkilediği, eğitim çağına gelen çocukların %30,9 unun yoksulluk çektiği gerçeğinden yola çıkarak Toplumun gelirini artırıcı, üretim ve istihdama yönelik çalışmaların devletin öncelikli politikaları arasına alınması gerekmektedir.
Köy okulları yeniden açılmalıdır. Köy okullarının açılış ve işleyiş şekli ivedilikle gözden geçirilmeli ve düzenlenmelidir. Çocuğunu okutmakta zorlanan bireylerin şehirlere taşınması ile köylerde nüfusun azalması ülkemizin gıda güvenliğini tehdit edecek düzeyde tarımsal üretimi olumsuz etkilemektedir. Taşımalı eğitimin doğurduğu istenmeyen olaylar da düşünüldüğünde köy okullarının yeniden tam anlamı ile işler hale gelmesi )açılması elzem bir hal almıştır. Okulların sadece binadan ibaret olmadığı şuuruyla; laboratuvar, kütüphane, çok amaçlı salon gibi ihtiyaçlarının giderilmesi yönünde hamleler yapılarak okulların fiziki farkları giderilmelidir. Kamu ve özel kurumlardaki öğrenme ortamları arasında en büyük farka sahip ülkelerden biri olduğumuz gerçeği göz ardı edilmeden bunun için çözüm üretilmelidir.
Kamu ve özel kurumlardaki öğrenme ortamları arasında en büyük farka sahip ülkelerden biri olduğumuz gerçeği göz ardı edilmeden bunun için çözüm üretilmelidir.
Geliştirilmesi planlanan bölgelere gönüllü öğretmen görevlendirilebilmesi için öğretmenlere teşvik ödeneği ya da bölge tazminatı verilmelidir.
Mesleki Eğitimin Geliştirilmesi
Mesleki eğitim geliştirilmeli ve özendirilmelidir. Mesleki eğitimde eğitim dili olarak Türkçe benimsenmeli, öğrencilerin mesleki yabancı dil edinmeleri konusunda dil laboratuvarı ve uygulamalı konuşma dersleri planlanmalıdır.
Öğrencilere MEB-Sanayi işbirliği ile eğitim aldıkları ve iş dünyasında ihtiyaç duyulan alanlarda staj yapma imkânı sağlanmalıdır.
Hayata yön verecek günümüzde ortaya çıkmış teknolojik alanlar ile iş hayatında yeni ihtiyaç duyulan ve değişik alanlardan eleman teminiyle devam eden; örgün eğitimi henüz bulunmayan mesleklerin örgün eğitim kapsamında öğrenci yetiştirilmesine imkân verecek düzenlemeler yapılmalıdır. Mesleki Teknik Eğitime öğretmen yetiştirme yeniden ele alınmalıdır.
Mesleki eğitimde Ar-Ge faaliyetleri için Mesleki ve Teknik Eğitim Enstitüsü kurulmasının önerilmelidir.
Mesleki orta öğretim öğrencilerine İş kazası ve meslek hastalıkları sigortası yerine tam sigorta yapılması teşvik edici olacaktır.
Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi
Eğitim fakültelerine öğrenci kabul edilmesinde akademik başarının/yeterliğin yanında duyuşsal özelliklerin değerlendirme sürecine alınması. Mevcut şartlarda eğitim fakültelerine öğrenci kabulünde merkezi sınav puanı ve kısmen de ortaöğretim başarı puanı dikkate alınmaktadır. Ancak “İyi öğretmen kimdir?” sorusuna yerli ve yabancı literatürde ön plana çıkan husus duyuşsal özellikleridir. Ayrıca öğretmenlik mesleğinde akademik başarının nitelikli öğretmen olmayı öngörmediği vurgulanmaktadır. Eğitim fakültelerinin kontenjanı MEB tarafından belirlenmelidir. Öğretmenlik Liseleri yeniden açılmalıdır. Sözleşmeli Öğretmenlik Kaldırılmalıdır. Ücretli Öğretmenlik Kaldırılmalıdır. Mülakat uygulaması kaldırılmalıdır. Öğretmenlik Bir Kariyer Mesleği Gibi Planlanarak Kariyer Basamakları Belirlenmelidir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu Çıkarılmalıdır. Bütün öğretmenlere 3600 ek gösterge hakkı verilmelidir.
Öğretmenlere İsteğe ve Alana Uygun Alan Değişikliği Hakkı Verilmelidir. Rehber Öğretmenlerin Sorunları Çözülmelidir. Öğretmenlerin mesleki gelişmelerine ağırlık verilerek hizmet içi eğitim enstitülerinin fiziksel ve öğretim kadrosu olarak daha da güçlenmesi sağlanmalıdır.
Eğitim Çalışanlarına Yapılan Şiddeti Önleyecek Düzenlemeler Yapılmalıdır: Sıra Tayinleri Tekrar Uygulamaya Konulmalıdır:
Eğitimde Okul Aile İşbirliği
Eğitimin çok ihmal edildiği bölgeler için ailelere bilinçlendirme politikaları uygulanmalıdır. Kamu spotu kısa filmler ve afişler hazırlanmalıdır.
Dijital Eğitim
Olağanüstü dönemlerde yüz yüze eğitimin uzaktan yapılması durumunda, öğretmenlere donanım ve program desteği verilmelidir. Bu destek MEB tarafından ayni olarak kullanacakları bilgisayar ve çevre birimleri şeklinde olacağı gibi günümüz piyasa şartları göz önünde bulundurularak ortalama bir bilgisayar ve kamera gibi çevre birimleri de dikkate alınarak net iki maaş tutarında olmalıdır.
Öğretmenlerin bu alanda alacakları donamım ve programlara destek olunması konusunda KDV indirim muafiyeti uygulanmalıdır.
Eğitimin Temel İlkeleri
Eğitimde "Yıkıcı yenilik" anlayışı terk edilmelidir. “Öğrenen Eğitim Modeli” benimsenmelidir. Eğitim “kapsamlı” bir sistem olarak ele alınmalıdır. Eğitimin sadece okulda olması gerektiği anlayışından vazgeçilmelidir. Eğitimde tek hâkimiyet devletin kuruluş değerleri ve bilimsel anlayış olmalıdır.
Eğitimde Yapısal Değişim Planlanmalıdır.
Eğitim Konseyi Kurulmalıdır.
Ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda hangi alanda ne kadar yetişmiş insan gücüne ihtiyaç duyuluyor? Hangi becerilerin gelişmesi gerekiyor? Hangi meslek ne kadar insan gücüne ihtiyaç duyuyor? Toplumda sosyal normların eksikliği hangi toplumsal sorunları beraberinde getiriyor? Bu sorunların çözümü noktasında hangi davranış ve şuurun kazandırılması gerekli? Soruların cevaplarının aranacağı konseye bağlı kurulacak çalışma komitelerinin tespitleri ve tahlilleri neticesinde eğitim öğretimin planlanması sağlanacaktır.
Kültür Ürünleri Üreticileri Komiteleri Kurulmalıdır.
Toplumun benimsemesi istenen eğitim metotlarının; ahlaki, ilmi, örfi hususların ve toplumsal çöküşe doğrudan ya da dolaylı sebep olduğu tespit edilen tutum ve davranışların, gazete, dergi, kitap, televizyon radyo ve internet unsurları ile toplumsal farkındalık oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapar. Böylece toplumsal kodlarımıza uygun kültür ürünlerinin üretilmesine yönelerek toplumsal mühendislik noktasında katkılar sunar.
Eğitim Yönetimi ve Teftiş:
Yönetici Atama Sistemi Adil ve Tartışmadan Uzak Bir Şekilde Planlanmalıdır. Okul Yöneticilerinin Atanmasında ve Görev Sürecinde Sendikal Tarafsızlık Sağlanmalıdır. MEB’de Teftiş Sisteminin Yeniden Yapılandırılmalıdır: Proje Okullarına İdareci Ve Öğretmen Alımları Adil ve Tarafsız Olarak Gerçekleştirilmelidir: Disiplin Cezaları Uygulanmalıdır: Şube müdürü atamalarında da liyakat ve tarafsızlık korunmalıdır. Mevzuatın engellemesini aşabilmek için yapılan görevlendirme atamalara son verilmelidir. Öğretmenlere öz denetim imkânı verilmelidir.
Eğitim Programları:
Eğitimde konu tasarım yaklaşımı yerine beceri temelli programlar geliştirilmelidir. Programlarda 21 yy becerilerine odaklanılmalıdır. 50 yıl önce okulda öğretilenlerin %75 şimdi % 2’si kullanılabildiği, bilgilerin her iki yılda bir iki katına çıktığı dönemde yaşamaktayız. Bu nedenle programların çağın gereksinimlerine uygun olarak hazırlanması önemlidir.
Programlar endüstri 4.0 bağlamında Problem çözme, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, girişimcilik ve iletişim becerileri gibi 21. yüzyıl becerilerine odaklı şekilde geliştirilmelidir.
Karakter eğitimi herhangi bir dernek, vakıf tarafından değil, milli eğitimin görevli elemanları tarafından verilmelidir. Türkiye’de değerler eğitimi adı altında okullarımıza ne idüğü belirsiz bir takım grup, cemiyet, dernek girmesine kesinlikle izin verilmemelidir.
Okullaşma Oranları:
Okullaşma oranlarında eksiklikler giderilmelidir. Burada sadece bina ve derslik sayısı baz alınması yerine okullarda öğretmen ihtiyacı da düşünülerek yeterli öğretmen ataması yapılmalıdır. Köy Okulları Yeniden Açılmalıdır. Okulların fiziksel kapasiteleri artırılmalıdır. Okulların donanım-materyal eksikliği sorunları giderilmelidir. Okulların beşeri kaynaklarında eksiklikler giderilmelidir. Okul öncesi eğitimin önemi anlaşılmalı ve okulöncesi okullaşma oranı artırılmalıdır.
Eğitim Finansmanı
Okulların kendi bütçeleri olmalıdır. Öğrenci sayısı, okul kademesi, ihtiyaç analizi, gibi verilerle oluşturularak değere göre eldeki bütçe orantılı şekilde okullara tahsis edilmelidir. Bu bütçenin kullanım performansı idareci değerlendirmelerinde de bir ölçüt olarak kullanılabilir.
Yükseköğretim
Üniversitelerimizde nicelik değil nitelik sorunu giderilmelidir. URAP 2020-2021 dünya sıralamasında; ilk 500’e girebilen tek üniversitemiz Hacettepe Üniversitesi olmuştur. İlk 500’e en yakın üniversitelerimizin dünya sıralamasındaki yerleri İstanbul Üniversitesi: 632, İstanbul Teknik Üniversitesi: 725, Orta Doğu Teknik Üniversitesi: 751, Ankara Üniversitesi: 824, Ege Üniversitesi: 915, Gazi Üniversitesi: 924, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi: 960 ve Dokuz Eylül Üniversitesi 971 olmuştur, bu durum ciddiyetle irdelenmeli sıralamada daha önceki verilere göre görülen düşüşün nedeni araştırılmalıdır. Üniversite istihdam ve alan seçiminde sorunları giderilmelidir.
Rektör seçimleri üniversitelerde görevli akademik ve idari personelin de oy hakkı ile yeniden getirilmeli ve seçimde birinci çıkan Cumhurbaşkanı tarafından atanmalıdır. Rektör yetkileri ve sorumlulukları öngörülebilir biçimde planlanmalıdır. Yeni açılacak üniversite olması durumunda bölgesel ihtiyaçlara göre üniversite açılması hem yeni açılan hem de mevcut üniversitelerde akademik personel ihtiyacı ve fiziksel imkânların iyileştirilmesi gerekmektedir.
Vakıf üniversitelerinin bazılarının farklı uygulamalarla ortaya çıkardığı ticarileşmenin ortadan kaldırılması için denetim ve rehberlik sonrasında yasal müeyyideler getirilmelidir.
Akademik personelin kadro güvenceleri, özlük haklarının yasal korumaya alınması ile onların sadece bilimsel üretime odaklanması konusunda gerekli adımların atılması gerekmektedir.
Sonuç olarak,20 Milli Eğitim Şurasının yukarıda belirttiğimiz hususlar doğrultusunda verimliliği ülkenin geleceği açısından son derece önem arz etmektedir. Ancak şurayı ülkenin gündemi haline getirmek ve tüm paydaşlarla verimli bir hazırlıkla gerçekleştirmek Milli Eğitim Bakanlığının görevidir.
Türk Eğitim Sen olarak iyi niyetle pandemi şartlarını şura ile ilgili özensizliğin sebebi olarak yormak istiyoruz. Şura tertip heyetinin de böylesine önemli bir tarih ve dönemde düzenlenen bu toplantının 2023 ve sonrasına, Türk eğitimine yol haritası belirleyecek bir sonuç çıkması amacıyla elimizdeki bütün çalıştay raporları ve araştırmaları dikkate alacağını umarken bu konuda her türlü bilimsel ve deneyimsel birikimi sunmaya hazır olduğumuzu bir kez daha kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz. Bunun telafisi, şura süresince her fikre itibar edecek şekilde platformların oluşturulması, sığ düşüncelerin etrafında kısır tartışmalara izin verilmemesi, geleceğimizi ve kamuoyunu heyecanlandıracak tavsiye kararları alınması, bir sonraki şuranın tarihinin şimdiden planlanarak gerekli önem derecesinin atfedilmesi olacaktır. Saygılarımızla