adscode
adscode

OKUL İKLİMİ (1)

Okullarda yeni bir rüzgâr estirmek(!)

sevketgedik@gmail.com




Okullarda verilen eğitimin yaşam becerisine dönüşmesinin temel şartı, zannedildiği gibi, müfredatın içindekiler değil okul ikliminin öğrenciye kazandırdıklarıdır. Çünkü insanı hayatın akışı içerisinde güçlü kılan asıl unsurlar yani kendine güven, eleştirel bakış, sosyal ilişkilerde başarı, herhangi bir sportif sanatsal ya da kültürel alana ilgi gibi temel beceriler, öğrencilerin okul ikliminden kazandıklarıyla mümkündür. Bu durumda, okulda iyi bir rüzgâr estirebilmenin, yaşanılası ve sevilesi bir hava oluşturabilmenin, özgün ve eleştirel bir zemine oturabilmenin ancak olumlu ve sürdürülebilir bir okul iklimiyle mümkün olduğunu düşünüyorum.

Öte yandan eğitimin bir sosyal sorumluluk olduğunu düşünürsek olumlu bir okul iklimi yaratmak hem ciddi zorlukları barındırır hem de bir zorunluluktur. Neden sosyal sorumluluk? Çünkü her öğrenci, toplumsal yapının sonsuz ilişkiler boşluğuna doğru gönderilmiş ya da fırlatılmış bir bumerang gibidir. O, bir gün dönüp dolaşıp bize geri gelecektir. Ama geri geldiğinde nasıl olmasını istiyoruz? Bir takım etik ilkeleri benimsemiş, öz güveni yerinde, topluma ve mesleğine karşı duyarlı, belirli ilkeleri olan, çevreye ve topluma hassas davranan, düşünen ve sorgulayan bir birey olarak geri gelmesini istiyorsak tüm eğitimciler olarak üstümüze düşenin en iyisini yapmak zorundayız. Tüm bunları sağlayabilmenin en iyi yollarından biri olumlu ve sürdürülebilir bir okul iklimi yaratmaktır. Bütün sorun burada. Yarattığımız okul ikliminden geçen öğrenciler “yarın” yetişkin bireyler olduklarında biz onları nasıl görmek istiyoruz. İşte budur eğitimi bir sosyal sorumluluk meselesi haline dönüştüren şey.

Olumlu ve sürdürülebilir bir okul iklimini yaratmanın duruma göre ciddi zorlukları olduğunu duruma göre kolay olduğunu düşünüyorum.

Zor olduğunu düşünüyorum çünkü olumlu bir okul iklimi yaratmak bazı kalıpların, alışkanlıkların ve geçmişten gelen tortuların kırılıp parçalanmasıyla mümkün. Bu kalıplar ve tortular öyle ki hem hiç sorgulanmamış oluyor hem de sınıf içi ve dışındaki uygulamalara kolaylık(!) sağlayan alışkanlıklar haline dönüşüyor. Yılların birikimi olan bu tortulardan birdenbire kurtulmak elbette ki çok zor.

Zor olduğunu düşünüyorum çünkü olumlu ve sürdürülebilir bir okul iklimi hem yaratma sürecinde hem de sürecin sonunda, kurumsal yapıya dâhil olan yeni unsurlarla her an bozulma riskiyle karşı karşıya. Üstelik bu riskin kaynakları her zaman kurumun kontrolünde olmayabiliyor. Örneğin personel tercihi kurum kontrolünde olabilir ama teknolojik değişimler ve sosyal etkiler genelde kurumların tek başlarına kontrol edebilecekleri şeyler değildir. Bu durum şunu gösteriyor ki, olumlu ve sürdürülebilir okul iklimi sürekli bir inovasyon ve güçlü bir kurumsal aidiyet, kurumsal kültürle mümkün. Yani her an yeni çalışmalara ve kurum içi eğitimlere, faaliyetlere ve ortak yaşam paydaları yaratabilmeye bağlı bir anlayışı gerektiriyor.

Kolay olduğunu düşünüyorum çünkü tüm bu zorlukların, alışkanlıkları ve tortuları kırıp eleştirel ve yenileşmeye açık bir yönetim anlayışı yaratıncaya kadar süreceğini zannediyorum. Yani tüm zorluk aslında alışkanlıkları aşabilmekte…

Bu kırılma ve değişim bir kez yaşandıktan sonra öğrenci davranışlarındaki olumlu gidiş eğitimci davranışlarını motive eder ve karşılıklı olarak birbirini destekler. Bu döngüye giren bir okulda ve kurumda olumlu ve sürdürülebilir bir okul ikliminin tatlı rüzgârı yavaş yavaş esmeye başlar.

Peki, nasıl olacak? Yukarıda genel çerçevesini çizmeye çalıştığım durumun çeşitli karşılaştırmalar ve somut örneklerle içeriğinin doldurulmasının gerektiği aşikâr. Bu sayede, okulların açılmasına az bir zaman kala birçok meslektaşıma az da olsa yeni fikirler ve yeni bakış açıları kazandırma ihtimali benim en temel motivasyon kaynağım olacaktır. (Devamı bir sonraki yazıda)

 

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)