adscode
adscode

OKUL İKLİMİ-3

“İnsani değerlerimizi nasıl içselleştirebiliriz?”

sevketgedik@gmail.com




Bir önceki bölümde olumlu ve sürdürülebilir bir okul iklimi yaratabilmenin bazı koşullarını sıralamaya çalışmıştım. Örneğin insanların potansiyellerini desteklemenin insanları değiştirmeye çalışmaktan daha önemli olduğunu; bireysel farklılıklarımızın toplumsal dinamizmi doğuracağını; kuralları içselleştiren öğrencilerin dıştan denetimli öğrencilerden daha üretken ve mutlu olacağını ve en önemlisi de tüm insanların saygıya değer olduğunu unutmamak gerektiğini söylemiştim.

Olumlu ve sürdürülebilir bir okul iklimi için ihtiyaç duyabileceğimiz bakış açılarını sıralamaya devam edelim:

  1. Geleneksel eğitim anlayışındaki okullarda çoğu zaman eğitim sürecinde söylenenler önemlidir ama bu söylenenlerin yetişkinler tarafından davranışlara dönüştürülerek, onların çocuklara örnek olması gibi bir kaygı yoktur. Davranışlarla söylenenler arasındaki çelişki çok dikkate alınmaz. Genelde “Hocanın dediğini dinle gittiği yoldan gitme” anlayışı vardır. Ağzında sigarayla sigaranın zararlarını anlatan veliler, kendisi bağırarak bana bağıramazsın diyen babalar, eleştiri önemlidir diyen ama eleştiriye tahammülü olmayan öğretmenler vs.

Eklektik eğitim anlayışının sonucu olarak oluşturulmak istenen olumlu okul ikilimi çabalarında en önemli unsurlardan biri tutarlılıktır. Özellikle söylenenler ve davranışlar arasındaki tutarlılık. Tutulamayacak sözler vermek öğrencinin okula, eğitime ve öğretmenlere güvenini sarsar, kuralların herkese adil uygulanması ya da uygulanmaması okuldaki havayı istenmeyen biçimde değiştirir. Örneğin, derse geç kalan öğrenciye kızmak için öğretmeninde zamana dikkat etmesi, derslerine geç kalmaması, öğrencisinin zamanını çalmaması, ola ki geç kaldıysa öğrencilerinden özür dileyebilmesi çok önemlidir. Böylece öğretmenin geç kalan öğrencisinden özür beklemeye hakkı olacaktır. Öğrenciler okulda nasıl davranırlarsa nasıl bir durumla karşılaşacaklarını bilmek isterler, yani kuralların nasıl işleyeceğini bilmek önemlidir. Bu onların güvenlik ihtiyacını gideren çok önemli bir unsurdur. O halde şu ilkeyi unutmamalı: Çocuklar dudaklarınızdan çok ayaklarınızı takip ederler. Bu durumda da:“Söylediklerimizin inandırıcılığını arttıran en önemli şahitlerimiz, yaptıklarımızdır.” diyebiliriz.


 

  1. Geleneksel anlayışta çocuğu korkutmak, sindirmek ve utandırmak hem toplumsallaşma sürecinde hem de eğitim sürecinde uygulanan bir yöntemdir. Birçok şey baskıyla öğretilir ya da zorla yaptırılır. “Polis amca kızar, hemşire abla iğne yapar, el alem ne der, çok ayıp, cıss…” gibi uyarılarla çocuklar sürekli kontrol edilmeye çalışılır. Çocuk böylece değerlerini geliştirip içselleştirmek yerine otoritenin olduğu yer ve zamanlarda kurallara “uyuyormuş” gibi yapar. Fakat otoritenin olmadığı yerde kuralların bir önemi kalmaz. Neredeyse otoriteden hınç alırcasına tüm kuralları hiçe sayabilir.

Eklektik ve gelişimsel eğitim anlayışında da elbette toplumun ve diğer insanların düşüncelerine önem verilir. Bir arada yaşama kültürü bir değerler bütünüdür. Toplumu ayakta tutan en önemli şey farklılıklara saygıdır. Toplum farklı renkte ve türde milyonlarca çiçeğin bir arada olduğu bir çiçek tarlası gibidir. Bireyler, toplum içinde, otoriteden korkusundan dolayı ya da otoritenin baskı sonucu diğerleriyle iyi geçinirmiş gibi görünmek zorunda değildir, tam aksine özgür bir tercihle diğerlerine saygı duyar. Çünkü farklılıklara saygı toplumun temel değeridir. Kişi öncelikli olarak kendine saygı duyar, sonra kendinin saygın bir birey olduğunu fark eder ve daha sonra diğerlerinin farklılıklarına saygı duyar. Böylece değerler ve saygı dışarıdan bir zorlama olmaktan çıkar, içsel bir motivasyon haline dönüşür.


 

  1. Geleneksel anlayışta çocuğun başarıları, notları, “aferin”leri, kazancı vs. çok önemlidir. Böylece çocuk her zaman başkasının takdirine, beğenmesine, yargılarına ve dışsal motivasyona bağımlı hale gelir. Okulda ve sokakta ödüle ulaşmak ya da cezadan kaçmak önemli hale gelir. Sonunda bir ödüle götürmeyen her davranış önemini kaybeder. Kurnazlık başarı olarak görülmeye başlanır. Hırs, para kazanmak ya da mal-mülk önemlidir. İnsanlar kendi değerleriyle değil sahip olduklarıyla ön planda olmaya ve saygı görmeye alışmıştır. Çocuklara verilen mesaj her zaman en iyisi olmaları yönündedir. Daha fazlasına sahip olamayan, en iyisi olamayan çocuklar kendini değersiz hissederler.

Eklektik eğitim anlayışında çocuğa verilecek mesajlara çok dikkat edilir. Çocuğun “kendisi” olarak önemli olduğu çeşitli yollarla, her fırsatta vurgulanmaya çalışılır. Çocuk koşulsuz sevildiğini, özlenen birisi olduğunu, kıymet verilen bir birey olduğunu, farklılığını dile getirirse saygı göreceğini bilir. Tek başına olsa da “yalnız” olmadığının, başkalarına “muhtaç” olmadığının farkındadır. Başka insanlara bağımlılığı değil bağlılığı önemser ve geliştirir.


 

  1. Geleneksel ve özellikle sınava dayalı, yarışmayı özendiren, yaşamı bir savaş alanı olarak tanımlayan toplumlarda ve onun uzantısı olan okullarda sonuç çok önemlidir. Çocuklar elde ettikleri sonuçlarla kıyaslanırlar. 98 almakla 100 almak arasına bir “kıyamet” sığdırılabilir. Bu yüzden geleneksel anlayışta zafere giden her yol mubahtır. Ne yap yap kupayı kap, parayı kazan, rakiplerini geç, zafere ulaş, hep zirvede ol. Bunlar ve benzeri mesajlar toplumsal alanı bir savaş alanı olarak anlatan ve insanların asla birbirlerine güvenmemesi gerektiğini vurgulayan mesajlardır. Böyle bir toplum ve eğitim anlayışında nasıl düşündüğün, nasıl davrandığın, hangi yol ve yöntemleri kullandığın, vicdanen ne hissettiğin önemli değildir.

Oysa eklektik ve bireysel farklılıklara ve gelişime dayalı eğitim anlayışında sonuç odaklı düşünme sisteminden çok süreç odaklı düşünme sistemi vardır. Elbette sonuçlar önemlidir fakat bu sonuçlara ulaşırken hangi yollardan geçtiğin, insanlarla ilişkilerini nasıl kurduğun, çevrene ne kadar dikkat ettiğin, sorumluluklarını ne kadar yerine getirdiğin ve vicdanının sesini ne kadar dinlediğin çok önemlidir.

  • Süreçte elinden geleni yaptın mı?

  • Her gün kendine yeni şeyler kattın mı?

  • Düne göre kendini bir adım daha önde hissediyor musun?

  • Tüm bunları yaparken “o anı” yaşadın mı?

  • Yaşadıkların ve edindiğin tecrübeler sende “coşkuya” sebep oldu mu?

Bu ve benzeri soruların en azından bir kısmına evet yanıtı alabilen bireyler mutlaka olumlu bir sonuç alacaktır. İşte gerçek başarı böyle yakalanacaktır.

Sonuç olarak:

Geleneksel eğitim anlayışının egemen olduğu okullarda öğrencilerde güvensizlik, tedirginlik, ait hissetmeme, kısıtlanmışlık, aşırı zorlanma, zorla yapma, uzaklaşma isteği gibi duygular yaşanır.

Oysa eklektik anlayışın egemen olduğu yenileşmeye açık, gelişime önem veren, olumlu ve sürdürülebilir bir okul ikliminin yaratıldığı ve yaşatıldığı okullarda öğrenciler kendilerini güvende hisseder, özverili çalışırlar, kendilerini okullarına ait hissederler, okula severek gelirler, okulda ve hayatta mutlu olmayı bilirler, keşfetmenin hazzını yaşarlar ve öğrenmenin verdiği neşeyle dolarlar. Fazla mı hayalî oldu? Öyleyse tüm güzel çiçeklerin önce birer tohum olduğunu unutmamak gerekir.

 

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)