adscode
adscode

EĞİTİMDE BEKLENEN SIÇRAMA NEDEN GERÇEKLEŞMİYOR?

vedatdemirr@hotmail.com




Eğitim sisteminde önce müfredat ve ardından merkezi sınavlarda yapılan değişiklikler ülkemizdeki eğitim sıkıntılarının tekrardan gündeme gelmesine ve eğitimde yapılan onca çalışmalara rağmen beklenen sıçramanın neden gerçekleşmediği konusunda tartışmaların tekrardan gündeme gelmesine neden oldu.

Konuyu farklı bakış açısıyla değerlendirip masaya yatıranlar oldu. Ancak bu meselenin öyle kolay çözülecek bir konu olduğunu düşünmüyorum. Öncelikle ülkede eğitim konusu konuşulurken eğitimi maalesef çok dar bir alanda ele alıp değerlendirmek gibi bir hataya düşüyoruz. Öncelikle eğitimde bir iyileşme ve sıçrama beklentisi oluştururken bunu sadece müfredat, sınav sistemi, yönetim, okul, öğrenci, öğretmen ve materyal kullanımı ile sınırlı tutmak gibi bir hatanın içinde oluyoruz.

Bir eğitimci olarak eğitim konusunda beklenenlerin neden gerçekleşmediğini gerek kendi gözlemlerimden gerekse de eğitimci çevreden edindiğim bilgiler ışığında açıklamaya çalışacağım.

Birinci olarak yukarıda da ifade ettiğim gibi eğitim öğretim faaliyetini okul ve müfredat ile sınırlı görmek,  toplumsal ilerleme ve dönüşümün yalnızca buradan sağlanacağını beklemek gibi bir yanılgımız var. Öte yandan toplumda artan sosyal sorunların sebebini eğitim sisteminde ararken eğitim sisteminin bileşenleri konusunda da yanlış bir yaklaşım geliştirildiği kanaatindeyim. Öncelikle eğitim öğretim faaliyeti bireylerin sosyalleşmesini, resmi ve kültürel açıdan beklenen bilgi, beceri ve davranışların kazandırılmasını sağlayan en önemli kurumu olmakla birlikte tek kurumu da değildir. Eğitim öğretim faaliyeti örgün eğitimle yürütülen bir faaliyet olduğu kadar yaygın eğitimle de gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir faaliyettir. Örgün eğitim okullarda müfredata dayalı okul ile sınırlı olarak yapılan eğitim faaliyeti iken yaygın eğitim ise toplumun öteki kurumlarına yayılmış olan çok daha geniş bir eğitim faaliyetidir.

Dolayısıyla eğitim öğretimi sadece okul, öğretmen, müfredat ve sınav sistemi üzerinden değerlendirmek daha en başında konuya eğilirken yöntem açısından bizleri hataya düşürecektir. Eğitimin toplumsal yaşantı içinde pek çok farklı kurum ve yollardan verildiğini göz ardı etmemeliyiz. Gerek din ile olsun gerek gelenek-göreneklerle olsun gerekse de gündelik alışkanlıklarımız ve en önemlisi de medya kurumuyla olsun eğitim faaliyeti toplumun her alanına yayılan geniş bir faaliyettir.

Eğitim kurumlarının beklenen başarıyı göstermesi her şeyden önce bu faktörlerin tamamının işe koşulması ve bütünlükçü bir çalışmanın ürünü ile mümkün olabilir. Zira okullarda müfredata dayalı verilen değerler toplumun öteki kurumlarında karşılığını bulmuyor, birbirini tamamlamıyor ve tezat oluşturuyorsa bu durumda toplumun ilerlemesini beklemek beyhude bir çaba olacaktır.

Sözgelimi okullarda hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma, farklılıklara saygı, dürüstlük ve daha pek çok kazanım verilmektedir. Ancak bunlar toplum yaşantısında karşılığını bulamadığında pek de anlamlı olmuyor. Çocuklarda kalıcı izli davranış değişikliği ile sonuçlanmıyor maalesef. Haber kuşağında ülkenin yönetim merkezinde, mecliste her gün sınıf ortamından ve çocuklardan farksız bir şekilde devlet ricali kavga edip karşılıklı hakaret ve küfürler ile çocuklarımıza müfredatta olan ve öğretilen değerlerden tezat davranıp rol model olmuyorlar mı? Ya vatandaşa ne demeli her gün yine haberlerde gündeme dair hırsızlık, yalancılık, dolandırıcılık, tahammülsüzlük, sadakatsizlik, bencillik ve daha pek çok olumsuz davranışlarla ilgili haberler yapılırken çocuklara ve topluma ne kadar kötü toplumsal hadiselerin olduğunu göstererek gerçek hayatın çok farklı olduğunu okullarda verilen değerlerin bir yerde ütopik olduğunu aslında söylemiş olmuyor muyuz?

Öte yandan dizi ve sinema sektöründe arzulanan toplum yapısını canlandıran, gençlere ulusal kalkınma, modernleşme, bilim, teknoloji ve ilerleme noktasında hedef gösteren yapımların aksine şiddet, olumsuz örnek oluşturabilecek davranış etiketli yapımlar ile eğitime bir anlamda ket vurmuyor muyuz?

Ya toplum içindeki yanlış kanaat ve uygulamalar için ne demeli…

Bu açıdan da bakıldığında toplum hayatında çok sağlıklı ve başarılı bir süreç maalesef göremiyoruz. Halkın ve öğrencilerin kültür belleğinde dolaşan inek öğrenci tabiri gibi birçok yanlış tutum ve davranışların da bu durumun ortaya çıkmasında önemli bir etkisi var.  Eğitimin, okulun ve öğretmenlerin işi olduğunu dolayısıyla kendini bu konuda muaf tutan bilinçsiz ebeveynlerin de olduğunu maalesef söylemek durumundayım. Okullardaki veli toplantılarına katılan velilerin genelde başarılı çocukların velileri olduğu, sorunlu ve başarısız öğrenci velilerinin büyük çoğunluğunun toplantılara katılmadığı ve yıl içinde okula hiç gitmedikleri de işin bir başka acı yüzü olarak gösterilebilir. Toplantılara katılmayan, çocuğunun eğitim hayatıyla ilgilenmeyen, öğretmen ile bu noktada işbirliği yapmayan, çocuğu ile ilgili sorumluluk almayan veliler ile eğitimde sıçrama beklemek ne denli bir sonuç verir sormak isterim.

Toplumun sağlıklı bir şekilde eğitilmesi için ailelerinde ciddi bir şekilde eğitime ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Çünkü günümüzde artan teknoloji ve iletişim ile kişiler arası etkileşimin 20 yıl öncesine göre çok farklı bir hal aldığı hepimizin bildiği bir gerçek. Daha önce mahallede sosyalleşen bireyler ulus ötesi bir sosyalleşme sürecini yaşıyor. Dolayısıyla ailelerin bile çocuklara yetişmekte zorlandığı teknoloji çağında eğitim çok daha teknik ve uzmanlık gerektiren bir hal almaya başladı. Bu noktada ailelerin en az öğretmen kadar pedagojik yönden kendini geliştirmesi hatta ciddi bir şekilde kurumsal çalışmalarla eğitilmesi gerekir.

Son olarak öğretmenlerin de eğitim öğretimle ilgili yapılan yenilik ve reformlara daha etkin bir şekilde katılımı sağlanmalı ve saha tecrübelerinden istifade edilmelidir. Öte yandan Öğretmenlerin yeniliklere ve gelişmelere açık olması ve önlerinin bu noktada açılması gerektiğini de belirtmek isterim. Öğretmenlerin bilgi ve kültür düzeyi bakımından kendilerini yenileyebilme ve zenginleştirmeleri bakımından okuma - gezme olanaklarının arttırılması gerektiğini düşünüyorum. Yurtiçi ve yurtdışı gezilerle kültür repertuarını geliştirecek her öğretmenin bunları öğrencilere aktaracağı düşünülürse kültürel zenginlik ve anlayışın da o denli gelişeceği söylenebilir. Öğretmenevlerinin sadece öğretmenlere tahsis edilmesi bile bunu büyük ölçüde karşılayacaktır. Yazılı yayınlar ve eğitim ile ilgili materyal konusunda da bakanlık aracılığıyla öğretmenlere uygun ücretler mukabilinde destek sağlanabilir.

Sonuç olarak okullarda öğretmenler güzel bir toplum ve gelecek adına üzerlerinde olan sorumluluğun bilinciyle çalışıp fedakârlıklar yaparak uğraşıp dururken çürük çıkan sorunlu öğretmenlerin haberleri yapılırken toplumda öğretmenlik mesleğinin kutsiyetine ve saygınlığına da gölge düşürmüyor muyuz acaba? Elbette çürük olan öğretmenlerin en etkili yöntemlerle ayıklanması gerekir ama öğretmenlere güveni azaltacak şekilde de değil tabi. Bu durum sadece öğretmenler için de değil askeri, polisi, doktoru ile kendimizi emanet ettiğimiz tüm meslekler için bu böyledir. Bazen toplumun selameti için bazı sorunları gizliden çözmek daha faydalıdır. Aksi halde toplumda panik ve güvensizlik durumu yönetmeye başlar. Eğitim konusu sadece milli eğitim bakanlığı ve bağlı birimleriyle tek başına ne yaparsa yapsın etkili sonuç doğurmayacaktır. Bir bilgisayara ne kadar format atarsanız atın ve ne kadar faydalı program yüklerseniz yükleyin usb, dvd ve internet üzerinden virüslü dosyalar yüklendikçe o bilgisayar kusurlu çalışmaya ve çökmeye mahkûmdur. Bu bağlamda toplumsal olarak da kültür hayatını virüslü ve sakat anlayıştan temizleyip sürece dahil etmedikçe etkili sonuçların gelmesini beklemek çok da etkili olmayacaktır.

Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)