İçinde bulunduğumuz çağa çok fazla yakıştırma yapıldı. En öne çıkanı “Felaketler Yüzyılı!”
Salgın hastalıklar, deprem, kuraklık, kıtlık, savaşlar ve daha niceleri.
Felaketlerin biri bitiyor, bir diğeri başlıyor.
Önüne geçmek mümkün olmadığına göre onlarla yaşamayı öğrenmek zorundayız.
Peki bu yönde bir çaba var mı?
Keşke gönül rahatlığıyla evet diyebilseydik.
Keşke müfredata “Felaketlere Hazırlık” dersi koyup, yeni öğretim yılını onunla başlatsaydık…
Diğer depremzede kentler gibi Malatya da depreme hazırlıksız yakalandı. Büyük acılar yaşadı, böylesi bir felakete hiç hazır olmadığını gösterdi.
Peki yeterince dersler aldı mı, olası diğer depremlere hazır mı?..
Çocuklarımızı böylesi hayati bir konuda donatmayacağız da hangi konuda donatacağız?..
Umutlar yeşeriyor
Malatya’ya Nemrut’u ve müzelerini gezmek için gitmiştik. Depremden bu yana aradan 18 ay geçmesine rağmen enkaz kent olmaktan kurtulamayan halini görünce tatili unutup kenti adım
adım gezmeye, ilgililerle, yetkililerle görüşüp gerekçelerini öğrenmeye çalıştık, öğrencilerle bir araya gelip onlara umut vermeye odaklandık. Bu arada olabildiğince ilçelerini, müzelerin, kentsel dönüşüm noktalarını, konteyner kentleri ve yeni yapılan deprem sonrası konutlarıgezdik…
Yeni Vali Seddar Yavuz ve yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er, dünü dünde bırakıp, geleceğe odaklanmış durumda.
Kaybedilen zamanı, enerjiyi, kaynakları ve en önemlisi de yerle bir olan moral değerleri en kısa zamanda, en üst düzeye çıkartmanın peşinde. Her ikisi de iddialı, kararlı ve umutlu.
Kısa sürede çok şeyin değişmeye başlayacağına ve 1.5 yıl içinde de bugünkü görünümünden kurtulacağına, deprem öncesinden çok daha modern ve sağlam bir Malatya ile yola devam edeceklerine canı gönülden inanıyorlar.
Bu konuda her türlü desteğe sahip olduklarını da her fırsatta dile getiriyorlar. İnşallah deyip kronometreyi çalıştırmaya başladık. Gelişmelerin de sıkı takipçisi olacağız. Atılan her Adım, onlar kadar bizi de mutlu edecektir…
Güzellikler diyarı
Malatya’da her biri ayrı bir yazı konusu olacak onlarca güzellik mevcut! Örneğin Karaciğer Nakil Enstitüsü. Özellikle 6’lı, 7’li çapraz karaciğer nakillerinde dünyada açık ara bir numaralar.
Ülkemizin en güzel şelalerine ev sahipliği yapıyor, şehir merkezinden ilçelerine kadar her yerden su fışkırıyor.
Göbeklitepe, Körtik Tepe’den sonra gelen en önemli antik kentlerden biri olan Arslantepe, dünyada şu ana kadar tespit edilen ilk öncü devlet yapısı olarak gösteriliyor.
Dünya kayısı üretiminde bir numara.
Ülkemizin en değerli yarış atları burada yetiştiriliyor.
İnönü ve Özal’ın memleketi.
Nemrut Dağı’nın Doğu Kapısı onlara açılıyor.
800 yıllık Cemevi kendi alanındaki ilklerden!
Mutfaklarından hiç söz edilmese de Hatay, Gaziantep, Adana ile yarışabilecek noktada.
Sadece kiraz yaprağı dolması, deli kız baklavası, yandım çavuş ayranı, kâğıt kebabı, acılı soğuk çorbaları, kuru domates salataları bile fark yaratıyor.
Coğrafi işaretli ürünleri en çok olan illerimizden birisi.
Müzeleri
Pek çok kentimiz “Müzeler Kenti” kimliğini kullanıyor ama Malatya kadar bu ünvanı hak eden kaç kentimiz var?..
Bazılarının bırakın ülkemizde dünyada örneklerini ve çok daha gelişmişlerini bulmak çok da kolay olmasa gerek!.
İşte bu müzelerden bazıları:
Arslantepe Açık Hava, Turgut Özal, Somuncubaba, Cezaevi, Çoban, Kent, Tahtalı Hamam, Radyo ve Gromofon, Poyraz Konağı Yaşam, Oyuncak Evi, Turgut Özal Anı Evi, Buğday, Beşkonaklar Etnografya, Geleneksel Malatya Evi, Atatürk Anı Evi ve Etnografya, Malatya Arkeoloji, Tekstil, Malatya Kültür Evi, Fotoğraf Makinası, Kahve müzeleri…
Bazıları zarar görmüş ama çoğu ayakta. Peki en büyük korkuları neydi?
İşte özeti: “Nitelikli göç verdi, niteliksiz göç alıyor. Demografik yapı hızla değişiyor. Yıkılan kent yeniden imar edilir ama ne gidenler geri gelir, ne de gelenler gider…”