Eğitim gündemi; tatil demeden, dur durak bilmeden, tüm sıcaklığıyla devam etmektedir. Bazı eğitim haber sitelerinde eğitime dair tartışmalar, o kadar kısır döngüler içinde yürütülmektedir ki; okuduğunuzda şaşırmamak elde değil… Bu tür dijital eğitim haber sitelerinde, eğitimciler dışında neredeyse her kesimden, görüş ve öneriler paylaşılmaktadır. Eğitimle ilgili tarafsız habercilik yerine algı haberciliği yapılan bu tür dijital mecralarda, neredeyse eğitimle ilgili tüm sorumluluk, öğretmenlere yüklenilmeye çalışılmaktadır.
Bir ülkenin geleceğinin inşasındaki en büyük rolü eğitim ordusu oluşturduğuna göre; eğitimle ilgili tartışmaların çok yoğun yaşandığı bugünlerde, eğitim bilimciler ve eğitimle ilgili sözü olanlar konuşmayacaklar ise ne zaman konuşacaklar?... Eğitim adına bugün sözü olmayan eğitim bilimcilerin, eğitime dair yarın çocuklarına ya da torunlarına ne sözü olacak, çok merak ediyorum… Eğitim sistemimizde değişim ve dönüşümle ilgili çok önemli tartışmaların yaşandığı günümüzde, eğitim bilimciler ve eğitim uzmanlarının görüşlerinin paylaşılması gerekirken, eğitimi sadece belirli ideolojik perspektiflere tutsak etmek, aslında çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini tutsak etmek, değil midir?..
Eğitim haber sitelerinde hemen her gün Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle ilgili farklı bakış açılarıyla haberler yer almaktadır. Bazı eğitim haber siteleri, eğitimle ilgili gelecek senaryolarında; Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli olarak sunulan yeni müfredatla birlikte eğitimde uçuşa geçeceğimizi ve başarısızlığın tarih olacağını yazmaktadırlar. Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli’yle ilgili müfredatın ayrıntılarını anlatmak istemiyorum. Ancak, tartışmaların merkezindeki Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde en çok dikkat çeken hususun, konuların seyreltilmesi ve bazı derslerdeki konuların ayıklanıp çıkarılması olduğunu ifade etmek isterim. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ayrıntılı incelendiğinde, açıklama ve detayların daha çok teorik ve felsefi boyutta olduğu görülmektedir.
Eğitim tarihimiz incelendiğinde, benzer sorgulamaların yıllardır yapıldığı ve önce eğitim sonra öğretim geldiği, hemen hemen her müfredatta ifade edilmiştir. Peki, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde farklı olan ne var ki, bu kadar çok tartışmalara neden olmaktadır? Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli incelendiğinde en çok dikkat çeken boyutun; değerler eğitimi ve maneviyatın eğitim öğretimde daha öne çıkarılması gibi ifadeler olduğu görülmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle birlikte eğitimde “Harezmi Modeli” çalışmalarının yürütülmesiyle ilgili çok detaylı çalışmalara yer verildiği görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’yle birlikte Ortaöğretim Genel Müdürlüğü “Harezmî Modeli” olarak tanımlanan projeyi de uygulamaya geçirmiştir. Harezmî Modeli, uygulama ve tasarlama boyutları çerçevesinde değerlendirildiğinde, bilişim teknolojisinin kullanılması açısından çok dikkat çekici görünmektedir. Ancak, proje uygulamaları ve projenin diğer detayları incelendiğinde, projenin daha çok bilişim temelli olması, fen bilimlerindeki laboratuar uygulamalarına yeterli değinilmemesini, önemli bir problem olarak gördüğümü ifade etmek isterim. Bilim ve teknolojideki gelişmelerin sadece kullanıcısı olmak yerine ne kadar üreticisiyiz ya da tasarlayıcısıyız? Sorusunu sormanın yerinde olduğunu düşünüyorum. Bilişim teknolojisinin üretimi ve tasarlanması için daha iyi bir fen eğitimi, daha iyi bir matematik ve diğer pozitif bilimleri eğitimi ve uygulamalarında geçmesi gerektiğinin acaba ne kadar farkındayız?.. Matematik derslerini azaltarak, biyoloji ve fizik derslerinde laboratuarların işlevlerini azaltarak, sadece sanal gerçeklik gözlükleriyle deneyler yaparak, ne kadar bilim öğretebilir?.. Sorularının da tartışılması gerekmektedir. Bilişim teknolojisini elbette kullanacağız ancak, bilişim pazarının tuzağına düşmeden, sadece bilişim teknolojisinin tüketicisi olmak yerine bilişim teknolojisinin üreticisi olmak için, eğitim öğretim kurumlarında pozitif bilimleri daha iyi öğretmek için, laboratuarların oluşturulması ve geliştirilmesinin de şart olduğunu düşünüyorum.
Eğitimle ilgili diğer önemli bir tartışma da geçtiğimiz eğitim öğretim yılında yasallaşan ve yeni yasama döneminde de revize edilmesi beklenen Öğretmenlik Meslek Kanunu üzerinde yürütülmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yasallaşmayı bekleyen Öğretmenlik Meslek Kanun’un da öğretmenlerin tepki gösterdiği önemli bir madde bulunmaktadır. Başarısız olan öğretmenlerin Milli Eğitim Akademisi’nde eğitime alınması ile ilgili madde öğretmenler tarafından çok tartışılmaktadır. Milli Eğitim Akademisi’nin kurulmasının da başlı başına tartışmalı bir konu olduğunu ifade etmek isterim. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendi bünyesinde eğitim öğretimi desteklemek amacıyla, hizmet içi eğitimi kapsamında belirli hizmet içi eğitim akademileri kurması doğru bir yaklaşımdır. Ancak, kurulan akademinin yüksek öğretim kurumlarının eğitimle ilgili bölümlerine alternatif bir kurum gibi gösterilmesi, eğitim sistemi açısından çok tartışmalı ve eğitimi sisteminin bütünlüğü açısından da sorunlu görülmektedir. Bu konudaki tartışma bana göre, Yüksek Öğretim Kurulu ve Eğitim Fakülteleri tarafından yürütülmelidir. Öğretmen yetiştirme sürecinde sorun var ise eğitimde ara formül olarak değerlendirilen akademilerle sorunlar çözülebilecek mi?.. Eğitim sistemimizde öğretmen yetiştirme süreci ve öğretmen istihdamı konusunda bilimsel araştırma sonuçlarına göre çözümler üretmek daha rasyonel bir yaklaşım olmaz mı?.. Eğitim sistemimizde sorunlu alanları, kurumlara alternatif kurumlar yaklaşımıyla ya da akademiler kurarak çözmek; sistem içinde yeni sistem inşasıyla, sistem savurganlığı gibi sorunlara yol açılmaz mı?..
Öğretmenlik Meslek Kanun’da eğitim denetimi konusunda müfettişlere çok önemli bir görev verilmektedir. Peki; nedir bu görev? Başarısız görülen öğretmenlerin Milli Eğitim Akademileri’nde eğitim alınmasını belirten madde… Eğitim sistemiz de denetimle ilgili eski yönetmelikler incelendiğinde, başarısız öğretmenlerin geri hizmete alınmasıyla ilgili maddenin olduğu görülmektedir. Hatırlanacağı gibi eski sicil yönetmeliği ve teftiş kurulu yönetmeliğinde de benzer bazı eleştiriler nedeniyle yürürlükten kaldırılmıştı. Hatta eğitim öğretimde ders içi teftiş de uzun yıllardır yapılmıyordu... Çağdaş eğitim sitemlerinde, eğitim denetimiyle ilgili yeni yaklaşımların tartışıldığı günümüzde, tekrar kontrol ağırlıklı bir eğitim denetimi modeline benzer bir modelin gündeme gelmesi ne kadar doğru ve eğitime katkısı ne olacaktır?.. Sorusunun da eğitim bilimciler tarafından tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Eğitim sisteminin sorunlarını sadece öğretmenlerde aramak ve öğretmenleri kontrol odaklı denetimlerle tedirgin etmek, ne kadar doğrudur?.. Eğitim sistemimizde denetim konusuyla ilgili bilimsel araştırmalar yapılmalı ve çağdaş eğitim denetimi modelleri geliştirilmelidir.
Eğitim sistemlerinde öğretmen denetimleriyle ilgili uygulamalarda fikir vermesi açısından İngiltere denetim sistemine kısa bir göz attım. İngiltere’ de OFSTED denilen eğitimde belirli standartları oluşturulan ve bünyesinde barındırdığı müfettişlerce denetim sağlayan bir bağımsız kurum bullunmaktadır. İngiltere’de OFSTED denilen birim, eğitimdeki denetimlerle ilgili bakanlığa rapor vermektedir. Eğitim Bakanlığın raporlara müdahale etmesi mümkün olmadığı gibi, eğitim bakanlığının eksiklikleri de raporda yer almaktadır. Eğitim sistemimizde eğitim öğretim kurumlarının emarını çekebilmek için denetimin tarafsızlığı, obejktifiliği ve bilimselliği de tartışılmalıdır. Geleceği aydınlık, yarınları umut dolu bir nesil için, “ÖNCELİĞİMİZ EĞİTİM”…
Ali Güngör
ikegitmeni@hotmail.com