Milliyet’te yeni bir dönem başlıyor.
Çok zor bir dönemde görev yapan Mete, bayrağı Özay’a teslim etti.
Hem ülkemiz hem de medyanın geneli ve gazetemiz için hayırlı olsun.
Özay’ı uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, farkındalığını eminiz ki en kısa zamanda fazlasıyla hissettirecektir.
Çalışkan hem de çok çalışkan. Günün 24 saatini haberle yaşayan sıkı bir gazeteci. Anadolu’nun en ücra köylerinde olup bitenleri bile izlemekle kalmaz, dünyanın her köşesindeki gelişmeleri de yakından takip eder. Hayatın içinden, içimizden biri. Detaycı ve ilgi yelpazesi inanılmaz derecede geniş. Gazete okumayı keyifli hale getirecektir. Getirmeli de. Kendisine, dünden bugüne olduğu gibi bundan sonrası için de başarılar diliyoruz…
Eğitimde yeni arayışlar
Gelecek, bugünden çok farklı olacak.
Öğrenme de okullar ve kitaplardan daha çok başta sosyal medya olmak üzere dijital mecralar üzerinden gerçekleşecek.
Peki, bu daha mı iyi yoksa daha mı kötü olur?
Bu konuda her iki görüşü de destekleyen ve çürüten fazlasıyla argüman mümkün. Bilindiği üzere, eğitim/öğretim iki ayaklı bir süreç.
Öğrenmeyi dijital ortamlarda daha da hızlandırabilir ve derinleştirebiliriz ama sosyal medya ile çocuklarımızı ne kadar sosyalleştirebiliriz yani eğitim ayağını ne kadar sağlıklı gerçekleştirebiliriz işte o tartışılır.
Eğitimde doğru ya da yanlışlar konusunda ortak noktada buluşmak dünyanın en zor işi. Devletin eğitime bakış açısı ile öğrencinin, öğretmenin, velinin, işverenin ve diğer paydaşların beklentileri çok farklı.
Biri için doğru olan, diğeri için yanlış olabiliyor.
Bu ayrışma dün daha azdı, bugün çok daha fazla.
Bu yüzdendir ki tek tip eğitim anlayışı, mutlu olandan çok, mutsuz yetiştiriyor. Yeni model arayışlarının bireye dönük olması ve hibrit eğitime yönelmesi biraz da bu yüzden. Günümüzde her öğrencinin ilgi, yetenek ve hayattan beklentileri çok farklı. Okul ve diploma artık onlar için eskisi kadar güçlü bir anlam ifade etmiyor. Çok zor girdikleri lise ya da üniversiteleri bırakıp açık öğretime yönelmeleri ya da yüz yüze eğitim dışında farklı arayış içerisine girmelerinin en önemli gerekçesi bu!
Bugünün dünyasında öğrencilerin hepsine aynı müfredatı dayatmak, sınavlarda aynı soruları sormak onlara yapılabilecek en büyük kötülüktür ve biz bunu hep yapıyoruz. Sınav ve diploma odaklı eğitimden bir an önce kurtulup, ilgi, yetenek ve hayalleri de dikkate alan ve bu yönde yetkinlikler kazandıran yeni eğitim modelleri oluşturmalıyız.
Ortak değerler olmasın mı?
Elbette olmalı ve bu ortak değerlerin en başında da yeni 15 Temmuz’lar yaşanmaması için milli, manevi, demokratik ve insani değerler gelmelidir.
Olmaması gerekenlerin en tepesinde ise dayatmacılık yer almalıdır.
Öğrencilerin sahip oldukları donanım, görüş ve beklentiler neredeyse hiç dikkate alınmıyor. Sadece akademik başarısına bakılıyor, diğer birikimleri ve hayattan beklentileri hiç sorgulanmıyor.
Oysa eğitim onları mutsuz kılmanın, başarısız diye damgalamanın bir aracı değil, her öğrencinin başarı olabileceği alanları keşfedip, erken yönlendirip, onları hayata kazandırma sanatıdır. Köydeki ile kenttekine, Doğu’daki ile Batı’dakine, üniversiteye gidecek olan ile hayata bir an önce atılmak isteyene, ilgi ve yeteneklerini keşfetmiş olan ile bu konuda hiçbir fikri olmayana, dershane ve özel öğretmen dopingi alan ile almayana, kolej öğrencisi ile kırsaldaki öğrenciye, yüz yıllık okullar ile yeni açılan okul mezunlarına eşitlik adına aynı davranmak ne kadar doğru, ne kadar yanlış?..