adscode
adscode

Burhan Kuzu: Paris’te Türk’üm diyemedim!

​TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu, önceki gece Genç Bakış’ta öğrencilerin güncel konulardaki sorularını cevaplandırdı.

Burhan Kuzu: Paris’te Türk’üm diyemedim!
Milliyet Diyalog
Yüzde 10 barajından başkanlık sistemine, anayasa değişikliğinden yargı bağımsızlığına kadar her konuya hem hoca olarak hem siyasetçi olarak cevaplar verdi. Çok ilginç açıklamalarda bulundu.
İşte programdan önemli satır başları:

‘Terörü kınıyorum’
Terörün hiçbir gerekçesini bulamıyorum. 1980-1981 yılında Papa’ya suikast olmuştu. O dönem ben de Paris’te Sorbonne Üniversitesi’ndeydim. İnsan eziliyor tabii. Yapan başkası ama bakışlar farklı oluyor. İçeri girdim, bakıyorlar, “Nerelisin” dediler. “Türk’üm” diyemedim. “Fransız’ım” dedim. “O zaman niye dil kursuna geldin?” dediler. Ben de “Bir dağ ülkesinde doğdum. Biraz dilim zayıf olduğu için geldim” dedim. İranlı bir arkadaş vardı, adı Abbas’tı. Çok güzel Türkçe biliyordu. Cümle kuruyor. Şimdi cümle şu: “Burhan nereye gitti?” Cevap “Papa’yı öldürmeye gitti.” Biz zaten zar zor olayı yatıştırmaya çalışıyoruz. O üzerime geliyor...

Avrupa’da korkunç bir İslam karşıtlığı var. Onun haklı temelleri var mı? Ben çok olarak bulamıyorum. Özellikle İslam’ın kendisi bakımından. Zaten barış anlamına gelen bir dindir. İnsanı kucaklayan bir dindir.

Biz IŞİD ile bir taraftan boğuşurken, insanları öldürüş biçimini medya çok kullanıyor. Onu gören Avrupa gençleri bilmez ki İslam’ın özünü.  

Yasadışı dinlemeler
Siyasi yönü olan bir konu bu. Normal şartlarda bu konuya Yargıtay’ın bakması lazım. O yüzden Anayasa Mahkemesi istiyor ki bunu salt cezacılar yargılarsa dört dörtlük bir cezayı verir. Ama siyasi yönünde olan bir mahkeme yargılarsa siyasetteki elastikiyeti de dikkate alır. Bu davanın bir altı var. Bu dava aslında 17-25 Aralık operasyonunun devamı. 3 bakan çocuğu diyorsun, bakanların kendisi diyorsun, 41 işadamı, belediye başkanları, Halk Bankası Genel Müdürü diyorsun. Harmanlama bir dava. Bu konu alt mahkemede bitti. Böyle bir örgüt olmadığı şeklinde sonuca bağlandı ve davayı kapattı. Siz bunu yukarıda devam ettirirseniz, o zaman altı olmayan bir davanın devamını getirirsiniz. İki; devam etseydi. O zamanda delil konusu var. 10-12 CD’nin yakılacağı ve kırılıp yok edileceği söyleniyor. Sebebi ne, yasadışı yollarla elde edilen deliller. Adam bunları dinlemiş. Yasadışı yollarla elde ettiğin delilleri yasamızda yazıyor. Yok etmek zorundasın. İmha etmeyenler bunu görüp de değerlendirenler için de ceza yasası çok ağır cezalar getirmiş. Komisyonun kararı benim için çok önemli.

Yüzde 10 barajı
1970’den 1980’e kadar 10 yılda 12 hükümet kuruldu. Bir hükümetin kurulması, güvenoyu alması, projesi falan, yandı keten helva. Seçim darbesi bundan geldi biraz da. Arkasından dedi ki; yüzde 10’luk baraj koyalım. Peki, koydu yine de kurtarmadı. 1990’dan 2002’ye gelene kadar yine perişan. Tabii icraatlar yapılamıyor. Yüzde 10’luk barajı kaldırsak iyi mi yaparız? İyi yaparız. Peki, memleket yönetir miyiz? Hayır, yönetemeyiz. Yüzde 10’luk barajı çekin yüzde 5’e 10 tane parti girer. Uygulamada rahat gözüküyor ama öyle olmuyor. Çözüm süreci olsa hiç götüremezsin.

Hangisi diktatörlük?
Ben diyorum ki tüm barajları kaldıralım, geçelim başkanlık sistemine. Açalım parlamentoyu, herkes gelsin gücü oranında oraya. Ama hükümet kurma işini buradan ayıralım. Benim sistemimde başkan değil, parlamento güçlü. Şimdi mesela kanun yapmak yetkisi kimde? Hükümette. Yüzde 98 parlamentoya gelen kanunlar hükümetten geliyor. Normalde benden gitmesi gerekmez mi? 1 kuruş bütçede oynama şansın yok. Bütçeyi hükümet getirir, bizden de geçer. Harcayan sensin bütçe yapan da sensin. En büyük gücü elinde tutarsan diktatörlük burada mı olur? Yoksa bu iki gücün parlamentoda olduğu başkanlık sisteminde mi olur?

ABD’de Obama bir kanun getiriyor. Bir şey çıkacak diyor. Komisyondan geçiyor, genel kurula geliyor. Çoğunlukta Cumhuriyetçiler var. Adam bakıyor. Bu sağlık reformu Amerika’ya lazım diyor. Benden evet diyor. Bakıyorsun Cumhuriyetçilerin yarısı Demokratların yarısı evet diyor, diğerleri de hayır diyor. Şimdi bizde ya da parlamenter modelde mümkün mü muhalefetin bizimle ya da bizim onlarla hareket etmemiz? Çok zor. Başkanlık modeli oyu değiştiren bir modeldir.

19 Ocak’ta ne olur?
104. maddeyi okuduğumuzda Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü takdirde Bakanlar Kurulu’nu toplar ve başkanlık yapar diyor. Parlamenter modelde bu çok sık uygulanacak bir model değil.  Cumhurbaşkanı’nın da bunu her hafta yapacak bir durumu yok. Bizim Anayasamız diyor ki; Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır. Eskilerden bir fark oluştu. Cumhurbaşkanını artık halk seçiyor.  Parlamenter sistemden bıkmış bu millet. Biz kaçmak istiyoruz. Bunun yerine çok kolay Fransa’daki gibi yarı başkanlık sistemine geçmek lazım. Demirel ile Çiller, kızım dediği halde bile birbirlerine girdiler. Mesut Yılmaz ile Özal aynı partidendi, anlaşamadılar. Mesut Yılmaz ile Demirel anlaştı. İki başlı olan yerde maalesef bu sorun bitmez. Ama Fransa bunu aşmış.

Yargı bağımsız mı?
Davacı davalı mübaşire diyorsa ki bu hâkim kimden yana. Paralel midir? Küresel midir? Hangi biçimdir diye soruyorsa yargı bitmiştir. Hükümet ne yapacak? Türkiye’de yargının tarafsızlığı söz konusu, bağımsızlığı değil.

Yazının devamı için tıklayınız !

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)