Eğitim sistemimizde ciddi sıkıntılar olduğunu dile getirmeyen yok gibi. Bayram sonrasında iktidar kanadında bu konuda önemli adımların atılacağı konuşuluyor. Peki ya muhalefet?
Eğitim konusunu zerre kadar gündemlerine aldılar mı?
Hangi konuda ne düşünüyorlar bileniniz var mı?
Bir ara “Gölge Kabine” atanmıştı, varlığından haberdar olanı, attığı bir adımı göreniniz oldu mu?
Ha bir de Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu vardı. Onlar da var mı yok mu belli değil.
Elbette kabahatli aramıyoruz ama dağ gibi bekleyen sorunlar var ve bayram sonrasında hepsiyle yeniden yüzleşeceğiz, çözüm bekleyeceğiz.
Ne olur artık top taca atılmasın.
Seçimdi, bayramdı, kıştı hepsi geride kaldı.
Bembeyaz yeni bir sayfa açıp yola devam edelim ve yapılmayanları değil, yapılanları konuşalım!..
Çifte standart
Yabancı öğrenciler, bizim öğrencilerimize göre bizim üniversitelerimize daha kolay giriyor, daha kolay mezun oluyor, daha ucuza öğrenim görüyormuş. Peki ya bizim yurt dışında okuyan öğrencilerimiz ve onların yaşadığı mağduriyetler?.. Bayram kutlamaları sırasında bir rektörümüzle sohbet ederken hayretler içerisinde kaldım. Bu kadarı da olmaz dedim.
Bunun sonu nereye varır diye endişelenmeden edemedim.
200’ü aşkın üniversitemiz oldu.
Devletin yanı sıra vakıf üniversiteleri de büyük yatırımlar yaptı.
Aday o kadar çoktu ki ne öğrenci bulmakta zorlanıyorlardı ne de sorup sorgulayan vardı. Ama deniz bitmek üzere.
Üniversite mezunu işsiz ya da öğrenim gördüğü alanda değil de iş bulduğu alanda çalışanların sayısı 10 milyona dayandı. Üniversiteye olan ilgi de her geçen yıl azalıyor. Bu yüzden tüm dikkatler yurt dışına çevrildi.
Batılı ülkelerde de benzer durum yaşanıyor.
Onlar da kendi üniversitelerine öğrenci bulmakta zorlandıkları için yurt dışına yöneldiler ama çıtayı asla dibe indirmediler.
Dünyanın en iyi öğrencilerini öyle ya da böyle üniversitelerine ve ülkelerine kazandırmaya çalışıyorlar. Bize gelince bir yurt dışı eğitim politikamız var mı, bilmiyorum.
Gören duyan varsa ne olur bize de anlatsın.
KKTC’nin yaptığı yanlışların hemen hepsini biz de yapmaya başladık. Bulduğumuz her öğrenciyi aldık, aman kaçmasınlar diye kolayca mezun ettik, öğrenim ücretlerini bizim öğrencilere sunduğumuz rakamların daha da altına çektik. Yarattıkları ve bundan sonra yaratacakları sosyolojik sorunları görmezden geldik, üniversitelerimizin atlama tahtası olarak kullanımlarına seyirci kaldık.
Yurt dışında öğrenim gören kendi gençlerimize denklikte inanılmaz kısıtlamalar getirirken, dışarıdan gelenleri baş tacı ettik.
Bizimkilere dayattığımız kriterleri onlardan istemedik, tam aksine önlerini daha da açtık. Gelişmiş ülkelerin hiçbirinde kendi öğrencileri, yabancı öğrencilerden daha az ücretle okumuyor, öğrenci sayısının yarıdan fazlası yabancılardan oluşmuyor. Bütün bunları bir plan, program ve hedefler çerçevesinde yapıyorsak “bir bildikleri var” diyebiliriz ama o bile sorgulanmalı. Çünkü gidişat hiç de iç açıcı değil. Rektör Hocamız, “Yabancı öğrencilerle ilgili en ufak bir değerlendirme yapan adeta vatan haini ilan ediliyor.
Neymiş, dövize bu kadar ihtiyacımız olduğu bir dönemde, yabancı öğrenciye neden karşı çıkıyormuşuz.
Oysa bizim anlatmaya çalıştığımız yabancı öğrenci değil, bu konuda kuralsızlığın kural haline getirilmesi” derken bir hayli dertliydi…
Yabancı öğrenci elbette olmalı ama bu konuda bir politikamız olmalı.
“Eğitimin genelinde sürdürülebilir bir eğitim politikamız var mı ki yurt dışı eğitim için böyle bir dilekte bulunuyorsun” diyenler olabilir ama zaman kabahatli arama zamanı değil, çözüm zamanı!..
Çözüm, çözüm, çözüm
Dünü dünde bırakıp geleceğe odaklanmanın zamanı geldi de geçiyor. Sorunlar kendiliğinden çözülmüyor ve cesur adımlar gerektiriyor.