adscode

“Sakın ismimi yazmayın…”

Hemen her konuda, her fırsatta, liyakate, sadakate, ehliyete önem verileceği söylenirken, tam tersi uygulamalar, birbirimize güveni sarsıyor ki, buna da hiç kimsenin hakkı olmamalı.

“Sakın  ismimi  yazmayın…”
Milliyet Diyalog

Şehir efsaneleri hepimizi esir almış durumda.

Sanki herkes dinleniyor, sanki herkes takip ediliyor, sanki ağzını açanın, iki satır yazan herkesin başı belaya giriyor.

Hele bir de eleştirel bir şeyler paylaşıyorsa!..

Bu yönde uygulamalar yok mu?

Yok demek abartılı olur ama yaratılan algı devasa boyutlarda.

Okumuşlar ve muhalifler böylesi bir korku içerisinde de sokaktaki vatandaşlar farklı mı?

Onlar da tedirgin.

Bu konuda en dikkat çekici olan ise profesörlerimizin ve en sıradan görevlerde bulunan ve en sıradan bilgileri bile paylaşmaktan kaçınan yetkililerimizin durumu.

Ömrünü bilime adamış hocalarımız, uzmanlık alanlarıyla ilgili konularda, hiçbir siyasi yönü bulunmayan mesajlarının altına bile “Sakın ismimizi paylaşmayın” notunu mutlakla düşüyorlar.

“Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” atasözünde olduğu gibi bu daha önceden yaşadıklarının bir sonucu mu yoksa mahalle baskısı mı, belli değil ama geldiğimiz son nokta bu!

Bir de “Yukarısı böyle istiyor” anlayışı var ki, o yukarısı kim, hiç belli değil.

Birilerini mi koruyorlar ya da kraldan çok kralcılar mı, anlamak zor.

Peki, öğrenci sayınız kaç ya da bu yıl kaç mezun verdiniz gibi soruları devlet sırrı gibi saklayan ve izin olmadan ağzını açmayan görevlilere ne demeli?

Belli ki kendilerine göre doğru olanı yapıyorlar.

Peki, doğru olan bu mu?..

Güven erozyonu

Kimse kimseye güvenmiyor. Güvensizlik korkunç boyutlarda. Ülke olarak belki de yapmamız gereken işlerin en başında da bu erozyona dur demek gelmeli!

Gelmeli ki aradaki buzlar erisin.

Peki ama nasıl?

Güven erozyonunun panzehrinin eğitim, karşılıklı saygı ve en önemlisi de samimiyet olduğundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalı.

Liyakat, şeffaflık ve özellikle de güven, eğitimde olduğu gibi yaşamımızın her alanında giderek daha da fazla önem kazanıyor.

Sabahtan akşama değiştirilen kararlar, bu güven erozyonunun en temel nedenlerinden biri.

Örneğin mülakat!..

Hemen her konuda, her fırsatta, liyakate, sadakate, ehliyete önem verileceği söylenirken, tam tersi uygulamalar, birbirimize güveni sarsıyor ki, buna da hiç kimsenin hakkı olmamalı.

Eğitimin amacı, çocuklarımızı en iyi şekilde geleceğe hazırlamak olduğuna göre onlara sadece test çözmeyi değil, doğru insan, doğru yurttaş, doğru arkadaş olmayı da öğretmeliyiz...

Birbirimizi kelime oyunlarıyla yanıltmak, hiçbirimizin aklının ucundan bile geçmemeli ama maalesef bu konuda da onlarca örnek söz konusu.

Özellikle de okul, meslek seçimi, atamalar ve şu günlerde en çok konuşulan kolej zamları konusunda.

Devletin yasaları, yönetmelikleri, etik kuralları yok mu?

Elbette var.

Eminiz ki, yaşananlardan rahatsız olanların en başında da asıl görevi onları korumak olanlar geliyor ama gelinen nokta da ortada.

Bu konuda herkes herkesten şikâyetçi.

Değerler eğitimi işte bu yüzden önemli ama bunu yaparken de evrensel değerlerin ötesine geçip yeni küskünler yaratmamalıyız.

İnsani, vicdani, etik değerler tek tek belirlenmeli, çerçevesi çizilmeli ve herkes kendine göre bir değer yaratıp onu başkalarına da dayatmamalı.

Bu o kadar zor mu?

Kesinlikle hayır.

Geçenlerde bir sempozyumda, hemen her akşam, hemen her konuda televizyonlarda en rahat konuşan hocalarımızdan birisi “Aklımdan geçenlerin üçte birini şu an sizinle paylaşamıyorum” deyince çok şaşırmıştım.

Oysa konuşulan konular, herkesin konuştuğu konulardı…

Bu konuda bir sıkıntımız olduğu kesin.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYIN


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)