adscode
adscode

Türk eğitim sisteminin en büyük sorunu nedir?

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir ülkesinde, eğitimde taşları yerli yerine oturtmadan, kalkınmayı ve huzuru yakalamak mümkün değil.

Türk eğitim sisteminin en büyük sorunu nedir?
Milliyet Diyalog
Peki, eğitimde başarı nasıl elde edilir?
Her iki yılda bir bakan değiştirerek, sistemi yap-boz, öğrencileri de kobay haline getirerek mi?
Elbette diğer tüm sorunlar çok önemli ama biri var ki en önemlisi o.
Yani her 10 yılda bir değiştirilen öğretmen yetiştirme sistemi.
Eğer bir ülke ile oynamak istiyorsanız, öğretmen yetiştirme sistemini sürekli değiştirin, yeter derler.
Biz de işte aynen öyle yapıyoruz!..
Geldiğimiz nokta da ortada.
Ve şu günlerde öğretmenlik yine gündemde, bakalım bu kez ne harikalar yaratacağız?..

Hep geriye gidiyor
Prof. Dr. Muammer Çalık Hocamız, öğretmen yetiştirme konusuna, dünden bugüne bir yolculuk yapmış ve çok çarpıcı bir bilgi notu göndermiş:
“Eğitimdeki bazı gerçekleri gün yüzüne çıkaran yazılarınızı takip ediyorum. Bir alan eğitimcisi olarak öğretmen eğitimi konusunda son zamanlarda atılan yanlış adımlarla ilgili sizi bilgilendirmek istiyorum.
1998’den itibaren eğitim fakültelerindeki yeniden yapılanmayla birlikte öğretmen eğitiminde aşırı bir ivme kaydedildi. Özellikle bu alanda yetiştirilmek üzere öğretim elemanları yurtdışına gönderildi ve milyonlarca dolar harcandı. Bu sayede uluslararası düzeyde en çok yayın yapanlar arasına alan eğitimcileri katılmaya ve öncü olmaya başladı. Ancak bu süreçte fen-edebiyat fakülteleri ise ivmelerini ters yönde kaybetmeye başladılar. Tabii özellikle son yıllarda öğrenci kontenjanlarının artırılması kararlarıyla birlikte 20 yılda vermeleri gereken mezun miktarını 4-5 yıl içerisinde verince, başka alternatifler aramaya başladılar.
Bu süreçte, doktor ameliyat yapılmasına karar verdi ama ameliyat masasına, maalesef henüz 15 yıllık bir geçmişi olan yeniden yapılandırılan eğitim fakülteleri yatırıldı. Operasyon hiçbir bilimsel araştırma yapılmaksızın, tamamen fen-edebiyat fakültelerinin istekleriyle bu gerçekleştirildi.
Bu süreçte sesimizi çok duyurmaya çalıştık ama maalesef başarılı olamadık. Çünkü karşımızda en az 150 yıllık bir geçmişi olan ve eğitim fakültelerinin kadrosunun da büyük bir çoğunluğunu oluşturan fen-edebiyatçılar vardı.
Yöneticilerimizden bazılarıyla görüştüğümüzde ise işlemin müzakereyle çözüleceğini belirttiler ama maalesef müzakere çift yönlü olması gerekirken tek yönlü (fen-edebiyatçıların istediği gibi) yapılarak 1998 yılının öncesine, hafta sonu formasyonlarına dönmeye başladı ve 15 yıllık emek, harcanan milyonlarca dolar çöpe atıldı ve öğretmen eğitimi tamamen tekrar geri plana bırakıldı.
Fen-edebiyat fakültelerinin en önemli argümanı, iyi öğretmen yetişmediğiydi. Ama zaten eğitim fakültelerinde bu alan derslerinin fen-edebiyat fakültelerince veya doktora eğitimlerini fen-edebiyatta alıp da kadro bulamadıkları için eğitim fakültelerinde istihdam edilen alancı hocalar tarafından verildiği, bazı eğitim kurumları ve üniversiteler tarafından bildirge şeklinde açıklanınca geri adım attılar. Ama maalesef aynı hatalara hâlâ devam edilmekte ve eğitim fakültelerinin ortaöğretim alan öğretmenliklerine kontenjan olarak SIFIR kontenjan alınması kararı devam etmektedir.
Bu bölümlerden yıllık verilen mezun sayısı yaklaşık olarak 2000 öğrenciyi geçmemektedir. Çözüm ise Pedagojik Formasyon adı altında verilen formaliteye dönmek oldu. 30000+30000 olmak üzere 60000 kişilik bir kontenjan ayrıldı.

Diploma enflasyonu

Şimdi bu durum diploma enflasyonu veya karşılıksız sertifika basmak değil de nedir? 2000’e karşı çözüm 60000 öğrenciye formasyon hakkı mı vermektir?
Gelişmiş ülkeleri örnek aldığımızı söylüyoruz, muasır medeniyet seviyesine çıkmaya çalışıyoruz diyoruz ama sadece sözde kalıyor bu durum.
Basit bir örnek vermek istiyorum: PISA, TIMMS gibi sınavlarda üst sıralarda yer alan ülkeleri hep örnek gösteriyoruz ama orada iyi öğrenciler eğitim fakültelerine yönlendirilerek eğitim sürekli olarak itici bir güç olarak kullanılıyor. Tarih tekerrürden ibarettir lafını çok sevmem ama maalesef geçmişte yaptığımız hatalardan ders çıkarmak yerine hâlâ fast food tarzı kararlarla günümüzü kurtarmaya çalışıyoruz. 1860’lı yıllardan bu yana eğitim fakültelerinden mezunların öncelikli olarak öğretmen olacağı kararının alınmasına rağmen 160 yıldır bu kararı uygulayamamışız. En basitinden 1997 yılında alınan kararla 50000 üniversite mezunu (veteriner, iktisatçı, ziraatçı, açık öğretim mezunları vs) sırf iş kapısı olsun diye öğretmen oldular. Biz bunların eksikliğini ancak şimdi anlayabiliyoruz. Çünkü eğitimde yapılan en ufak bir hatanın dahi ancak 15 yıl sonra etkisini görebilirsiniz...”
Prof. Çalık’ın maili bu minvalde devam ediyor. Ve ettikçe de tablo griden siyaha dönüşüyor. Ve elbette kendisine cevap verenler de olacaktır...
Özetin özeti: Eğitimi ve öğretmen yetiştirmeyi ne zaman ciddiye alacağız?..
milliyet

Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :

Etiketler :

Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)