adscode

Tüm bu uzman öğretmenlik curcunası bir istatistik uğruna mı?

Öğretmenlerin itirazları sınavın yapılmasına karşı değil, bundan önce de pek çok hizmetiçi eğitim alıp sertifikasyon sürecinde sınava girdiler.

vedatdemirr@hotmail.com




Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında uzman öğretmenlik eğitim ve sınavlarıyla ilgili değerlendirmelerde de bulunmuş.

Sayın Bakanın konuşmalarından dikkat çeken bölümleri aşağıda değerlendirelim.

“Uzman veya başöğretmenlik sınavımızda öğretmenlerimizin yeterliliklerini ölçmüyoruz. Bu sınav sadece alınan eğitimi değerlendiren bir sınav. Bu sınav sadece alınan uzman öğretmenlikteki 180 saatlik veyahut da başöğretmenlikteki alınan 240 saatlik eğitimi değerlendiren bir sınav. Sadece alınan eğitimi değerlendirmemiz gerekiyor. Sınavı geçemeyen, öğretmen olarak çalışmaya devam edecek. Herhangi bir problem yok. Zaten her yıl bu tekrarlanacak sınav. Dolayısıyla bir daha sınava girmek istemiyorsa önümüzdeki yıla kadar tezsiz yüksek lisans yapabilecek herhangi bir alanda. Dolayısıyla sınavdan muaf olacak.”

Öğretmenlerin itirazları sınavın yapılmasına karşı değil, bundan önce de pek çok hizmetiçi eğitim alıp sertifikasyon sürecinde sınava girdiler. Tabi ki eğitimlerin sonunda sınav yapılabilir. Ancak 3-4 aylık dar bir süre zarfında 180-240 saat video ile 500-600 sayfa anlaşılması güç bir pdfnin öğretmenlerin tatil sürecinde oldukları bu döneme sıkıştırılması itirazların odak noktasını oluşturuyor. Öte yandan sınavı kazananlara ödül olarak unvan ve maaş artışı sağlamak, kazanamayanlara ise tezsiz yüksek lisans(uzaktan sekiz aylık bir eğitimle) yolunu göstermek öğretmenleri ziyadesiyle rencide etmiş durumda. Zira sınavı kazanamayanların sırf uzman olabilmek için yüksek lisansa yönlendirilmesi etik gelmiyor. Gelişim insanın içinden gelmeli zorlama ve dıştan motivasyonla değil.

“Türkiye'deki öğretmenlerimizin lisansüstü eğitimi tamamlama oranları OECD ülkelerine göre çok düşük. Türkiye'deki öğretmenlerimiz bu konuda istekliler. Bu isteğe bununla birleştirelim, kariyer sistemiyle birleştirelim ve master yapan öğretmenimizi uzman öğretmen, doktora yapan öğretmenlerimizi de başöğretmen yapalım istedik. 2020 yılında bakanlığın düzenlemiş olduğu merkezi ve mahallindeki eğitimlere katılan öğretmen sayısı 1.2 milyon sertifika sayısı. Öğretmen başına düşen eğitim saati 44 saat. 6 Ağustos'ta ben göreve başladım ve hızlı bir şekilde öğretmenlerle ilgili önceliklerimizi koyarak süreçleri hızlı bir şekilde yeniledik ve 2.9 milyon öğretmene ulaştık. Düzenlemiş olduğumuz eğitimler sayesinde öğretmen başına düşen eğitim saati 94 saate çıktı. Son on yılın en yüksek rakamına ulaştı. 2022 yılında bu seneki hedefimiz, her öğretmenin en az 120 saat mesleki gelişim eğitiminden yararlanması.”

Her şey istatistik mi?

Nicel olarak çokluk her şeyi daha mı iyi gösteriyor. Hizmetiçi eğitimlerde verilen bilgi ve tek yanlı, uzaktan, kısa süreli bu çalışmalara eğitim denilebilir mi? Etkileşimli bir süreç ile davranış değişikliği meydana gelmiyorsa bu eğitim olur mu? Bilgiyi verince her şey tamam olsaydı. Kimse kırmızı ışıkta geçmez, kural ihlali yapmazdı. Bilmek doğru eylemi yapmanın zorunlu ya da yeterli koşulu olmuyor.

 PİSA, TİMS/PIRLS vb. sınavlarda Türkiye’yi daha yukarılara çekmek için sınavlarda Türkçe, matematik ve fen derslerinin katsayısını sosyal bilimlerden çok daha fazla yapmak, ülkemizi ve eğitim kalitesini daha mı çok arttıracak? Her gün ekranlarda tanık olduğumuz olumsuz haberler, sosyal bilgi ve becerilerden ne denli geri kaldığımızın en bariz göstergesi değil mi? Kat sayısı az olduğundan öğrenciler de aileler de tarih, coğrafya, psikoloji derslerine ilgi göstermiyor. Tarihini, coğrafyasını iletişim becerisini, kültürünü, inancını ve milli değerlerini bilmeyen özümsemeyen toplumlarda sağlıklı ekonomik kalkınmadan, huzurdan, emniyetten söz edebilir miyiz? Şiddet, gasp, adam yaralama, cinayet, taciz, trafik, intihar vs haberlerden gına geldi artık.

Bakan Özer, açıklamasında öğretmenlerin hizmet içi eğitim saatlerini arttırdığını yüksek lisanslı öğretmenlerimizin OECD ülkelerine göre az olduğunu ifade etmiş. Bu eğitimleri yüz yüze ve daha nitelikli olacak şekilde yapıp sonuçlarını bizzat öğrencilerimizin başarıları ve öğretmenlerimizin ihtiyacı memnuniyeti ile yapsak daha iyi olmaz mı? İstatistiksel olarak vermek yeterli olsaydı. Ehliyet alırken de bir eğitim veriliyor. O zaman bunca kaza niye oluyor? Sonuç olarak “niteliksiz, nicelik neye yarar.”

“Milletin iradesinin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. 1 Ekim'de açıldıktan sonra ilaveler gelir. İlave iyileştirmeler yapılır. Bize düşen Milli Eğitim Bakanlığı olarak onları uygulamaktır.” Aslında Özer’in bu ifadesi ile gelen tepkilere kayıtsız kalınmadığının sinyallerini de almış oluyoruz. Umarız öğretmenlerimizin beklentileri karşılanır. Muafiyet kriterlerine de yeni eklemeler yapılır. Sadece yüksek lisans değil, lisansına ek olarak öğretmenlerin yetersayı da almış oldukları eğitimler, kurslar, seminer, sertifika, yabancı dil, araştırma, kitap, proje ile ikinci - üçüncü lisans ve önlisans diploması olanların da sınavdan muaf tutulması daha adil ve teşvik edici olur.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)