adscode
adscode
adscode testttt
adscode oguzzz

Hoca’ya Hoca’dan cevap

Bugüne kadar siyasi ve entelektüel çevrelerde yaşanan tartışmaların, akademik çevrelerde de tartışılıyor olması sevindirici.

aguclu@milliyet.com.tr




Üniversite sayısı hep tartışıldı. Tartışılmaya da devam ediyor. YÖK Başkanı Özvar, yeni üniversiteleri kalkınmanın lokomotifi diye savundu, hocalar ise kaliteyi düşürdüğü ve diplomasını sıradanlaştırdığı gerekçesiyle karşı çıkıyor.

Bugüne kadar siyasi ve entelektüel çevrelerde yaşanan tartışmaların, akademik çevrelerde de tartışılıyor olması sevindirici.

Bi tartışmamar doğru yolun bulunmasında eminiz ki çok etkili olacaktır.

Tartışılan sayı mı yoksa kalite mi?
Diploma mı, sonrası mı?
Eğitim mi, yetkinlik mi?
Entellektüel birikim mi, istihdam mı?
Ya deneyse mi?..

“Yayınlarsanız lütfen adımı paylaşmayın…” ricasıyla gönderilen değerlendirmeyi gelin hep birlikte okuyalım:

“Sayın Abbas Güçlü,

Sayın YÖK Başkanı geçtiğimiz günlerde, Aksaray ve Düzce Üniversitelerinde konuşmuş; her ile üniversite kurulması konusundaki eleştirilerle ilgili görüşlerini açıklamış.

Türkiye'de yükseköğretime dair son yıllarda yaşanan önemli gelişmelerden bir tanesinin yükseköğretime ulaşmak isteyen öğrenci sayısındaki artış olduğunu, Sayın Cumhurbaşkanının son 20 yılda yükseköğretime yaptığı katkılar ve yatırımlar neticesinde Türkiye'nin bu artan talebe karşılık verebildiğini belirtmiş. "Türkiye'de bazı tartışmalar da yaşanıyor. Her kente üniversite kurulmasa doğru mu diye? Her ilde üniversite olmalı mı? diye. Ben bu tartışmalarda bardağın dolu tarafını görenlerden biriyim. Türkiye'de üniversitelerimizin sayılarının 200'e ulaşmasını ve her ilde üniversitelerimizin açılmasını kıymetli bulan, önemseyen ve yerinde bir yatırım olduğu düşünen hocalardan birisiyim. Bunu 30 yıllık bir hoca olarak söylüyorum. Üniversiteler bölgesel kalkınma ve mahalli gelişmenin önemli dinamiklerinden bir tanesidir. Türkiye'deki üniversitelerde örgün lisans eğitiminde verilen eğitim kalitesinin, dünyadaki örgün lisans eğitim kalitesinden aşağı kalır yanı yok. Artık dünyada adından söz ettiren bilim insanları sadece büyük üniversitelerimizden değil aynı zamanda yeni kurulan üniversitelerimizden de çıkmaktadır. " demiş.

Sayın YÖK Başkanı konuşmasında ayrıca şunu da söylemiş: “Bir diğer gelişme de gençlikte daha müreffeh bir hayata geçme arzusu oldu. Bir diğer gelişme ise toplumsal statünün yanı sıra refah beklentisi.

Bu beklentiler yarım asır öncesine göre öğrencilerimizi daha fazla üniversitelere yaklaştırmakta."
Doğrusunu söylemek gerekirse bu açıklamaları okuyunca ne düşünmem gerektiğini bilemedim, sadece üzüldüm ve kendi kendime “eyvah” dedim.

Devlet adamı, sorunlu olan bir konuya bakarken sadece kendi görmek istediği olumlu birkaç yönünü görmez. Yani Sayın YÖK Başkanının ifadesiyle bardağın yalnızca dolu tarafına bakmaz. Böyle olursa, o işteki aksaklıklar, görülmek istenmediğinden hiçbir zaman düzeltilmez.

Devlet adamı, işleyen değil işlemeyen yönlere görüp, sorunlara rasyonel çare aramak zorundadır. Yoksa bardağın hep dolu tarafına bakılacak olursa bunu Polyanna’dan daha iyi yapan olmaz.

Sayın YÖK Başkanına sormak isterim; acaba son yıllarda gençlerin yükseköğretime ulaşmasında, kaliteden ziyade sayıya önem vermek suretiyle her ile (bazılarına birden fazla ve hatta bazı büyük ilçelere) kurulmuş üniversitelerin yanında; üniversiteye giriş sınavlarındaki baraj puanın kaldırılması da etkili olmuş mudur? Halen, ancak bir iki soruya doğru yanıt verebilmiş öğrenciler üniversiteye girebiliyor mu?

Eğer girebiliyorsa bunu sistemin başarısı olarak görmek doğru mu? Bu durumdaki gençler o girdikleri bölümleri nasıl bitirebilecekler?

Hadi bitirdiler diyelim sonrasında ne olacak?

Üniversiteyi bitirip bir diploma almaya hak kazanmış bu gençlere kim, hangi kuruluş iş verecek? Sonuçta işsiz ve mutsuz gençler ordusuna katılmaktan başka önlerinde hangi yol vardır?
Günümüzde süpermarketlerdeki kasiyer ve reyon görevlilerinin, AVM’lerdeki güvenlik personelinin, mağazalardaki tezgahtarların, kafe ve restoranlardaki valelerin, kuryelerin çok büyük çoğunluğu Sayın YÖK Başkanının bardağın dolu tarafında gördüklerinin sonucudur. Tabii ki bunlar da her hangi bir iş bulup harçlığını, geçimini sağlamaya çalışabilen şanlı sayılacak gençlerdir.
Peki bu gençler, Sayın YÖK Başkanının belirttiği “müreffeh hayata” geçmiş olduklarını hissediyorlar mıdır; ya da toplumsal statüyü kazanmış olmuşlar mıdır ve de o üniversitelere girip bitirerek refah beklentilerini karşılamışlar mıdır?

Son beş yılda üniversite öğrenimini yarım bırakarak üniversiteleri terk eden öğrenci sayısı 2 milyonu bulmuş.

Üniversitelerde her şey bu kadar güzeldi ve bitirince refaha, toplumsal statüye kavuşup, müreffeh bir hayat yaşayacaklardı da niye bu kadar genç, bin bir zorlukla, emekle, ailelerinin dünyanın parasını harcayarak ve gençliklerini yaşamamak pahasına girdikleri üniversiteleri terk etmişler acaba? 
Sayın YÖK Başkanı bardağın dolu tarafına bakıp konuşmak yerine bu gençlere bir anket yapmayı (tabii ki kimlik bilgisi istenmeden) düşünürler mi? O zaman bakalım ki bardağın yarısı dolu mu yoksa tamamen boş mu?

Sayın YÖK Başkanının “Üniversiteler bölgesel kalkınma ve mahalli gelişmenin önemli dinamiklerinden bir tanesidir.” sözleri bana geçmiş yıllarda her ile ve ilçeye birer askeri birlik getirmek suretiyle oraların sosyal ve ekonomik yaşamına katkı sağlamanın hedeflenmesi yaklaşımını hatırlattı.

Şimdilerde de her ile ve hatta bazı ilçelere üniversite kurmakla, en küçük ilçelere bile üniversitelere bağlı fakülteler ya da meslek yüksek okulu açmakla amaçlanan şey aynı galiba. Ama sanırım bu işten öğrencilerden çok; oralarda evi olup yüksek fiyatlarla öğrencilere kiraya verenler, müteahhitler, emlak komisyoncuları, esnaf ve kafe lokanta sahipleri memnundurlar.

Bu üniversitelerden memnun olan bir kesim de, buralarda bir şekilde idari ve akademik kadro ve akademik unvan elde etmiş kişilerdir.  

Sayın YÖK Başkanı, bu tür üniversitelerin pek çoğunun hızla “butik aile üniversitelerine” dönüştüğü, rektörlerin ve üniversite yöneticilerinin en yakınlarının kadrolara atandığı, YÖK’ün onca uyarısına rağmen adrese teslim kadro ilanlarıyla atamaların dolu dizgin devam ettiği ile ilgili haberleri hiç duymuyor, okumuyor mu acaba? Hatta bu üniversitelerden bazıları artık çıtayı öylesine yükselttiler ki, örneğin Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesinin Resmi Gazetede yayınlanan  “dr. öğretim üyesi” alım ilanında; almayı planladıkları müstakbel öğretim üyesinin bizzat kendi yazdığı özelliğini, hiç değiştirmeden birinci ağızdan olduğu gibi vermişlerdi. Okan Üniversitesi ise, Resmi Gazetede yayınlanan bir prof. dr. alım ilanına, alacakları kişinin bizzat adını yazmıştı.

Sayın YÖK Başkanının “Türkiye'deki üniversitelerde örgün lisans eğitiminde verilen eğitim kalitesinin, dünyadaki örgün lisans eğitim kalitesinden aşağı kalır yanı yok.” sözlerini okuyunca ne diyeceğimi, bunu nasıl yorumlayacağımı bilemedim.

Yeterli hocası olmayan, birkaç araştırma ya da öğretim görevlisinin neredeyse bölümün derslerin tümüne girdikleri,  dekan yapmak için bile hoca bulamadıklarından alakasız bölümlerin hocalarından dekan atadıkları fakültelerde mi dünyadaki örgün lisans eğitimi ile aynı kalitede eğitimi veriyorlar?

Onun için mi hocası, kütüphanesi, laboratuvarı olmadan açılmış olan üniversitelere “Anadolu Projesi” kapsamında açıkçası bir “taşımalı eğitim” modeli uygulamaya çalışıyorlar?

Gerçi ondan da ne sonuç alındığı konusunda hiçbir bilgi, açıklama yok.
Sayın Başkan ayrıca bir de “Artık dünyada adından söz ettiren bilim insanları sadece büyük üniversitelerimizden değil, aynı zamanda yeni kurulan üniversitelerimizden de çıkmaktadır.“ demiş ya; keşke yeni kurulan üniversitelerden çıkmış, dünyada adından söz ettiren birkaç bilim insanı örneği de verseydi.

Bu hocaların kimler olduğunu bilemiyorum ama  2019 yılında 68 üniversitemizin rektörünün uluslararası hiç yayınının bulunmadığı, 71 rektörün ise araştırmalarına “sıfır” atıf yapıldığı ile ilgili haberleri okudum.
Sonuç olarak,

Sayın YÖK Başkanının bu açıklamalarını gördükten sonra, üniversitelerde pek bir şeyin değişmeyeceğini, çeşitli illere ve ilçelere yeni üniversiteler kurulmasına devam edilebileceğini anlıyorum. Yani görünen o ki bardak boş kalacak.”


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)