adscode

Teknik Eğitim Mezunlarının İsyanı!

'100000 28 Şubat Mağduru Hak Ve Adalet isityor'

Teknik Eğitim Mezunlarının İsyanı!
Özel Eğitim

Teknik Eğitim Fakülteleri, alanlarında teorik ve uygulama anlamında hem mühendislik hem de eğitim derslerini birlikte barındıran ders içeriği ile kurulmalarının ardından uzunca bir süre, o dönemdeki teknik öğretmen ihtiyacının fazla olması nedeniyle, kuruluş amacı olan meslek liselerine teknik öğretmen yetiştirme işlemini sorunsuz bir şekilde yerine getirmiştir.

O dönemin teknik öğretmen ihtiyacı Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarıyla karşılanmış ve eksik kadrolara mühendislik fakültesi mezunları atanmıştır. Ayrıca Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının büyük bir çoğunluğu öğretmenlik mesleğini seçerken, küçük bir bölümü de özel sektörde imza yetkisi gerektirmeyen mühendislik dallarında çalışmayı tercih etmiştir. Bu özel sektörde çalışan teknik öğretmenlerin imza yetkisi kazanabilmesi için 1992 yılında teknik öğretmenlere en fazla 2 dönem ya da daha az süreli bir eğitimi kapsayan mühendislik tamamlama programına yönelik 3795 sayılı yasa çıkartılmıştır. Ancak bu yasadan faydalanmak isteyen teknik öğretmenler bir çok engelle karşılaşmış ve 1992-2002 yılları arasındaki 10 yıllık zaman zarfında çok sayıda başvuru olmasına rağmen, son derece sembolik ve toplamda sayıları 100'ü geçmeyecek bir oranda teknik öğretmen, bu programla mühendislik unvanını alabilmiştir. 

1999 yılından itibaren ise teknik öğretmen ihtiyacı, kadroların dolmuş olması, meslek liselerine olan talebin düşmesi ve emeklilik zamanı gelmiş öğretmenlerin emekli olmaması nedeniyle keskin bir şekilde düşmüş ve teknik öğretmen atamalarının oranı %5'in çok daha altına gerilemiştir. Bu sebeplerden dolayı ataması yapılmayan teknik öğretmenler özel sektöre yönelmiş ve burada da unvan sorunuyla karşı karşıya kalmışlardır. Dolayısıyla bu unvana duyulan ihtiyaç onları mühendislik tamamlama programlarına yönlendirmiştir. Ancak bu noktada da YÖK'ün ve üniversitelerin öğretim elemanı, mekan ve teknik donanım yetersizliğini bahane ederek bu programları açmama kararlarıyla kendilerine tanınmış olan yasal haktan yararlanamamışlardır. Hatta bu programlara başvuruda bulunan yüzlerce mezunun dilekçeleri YÖK tarafından dikkate alınmayarak, dilekçelere cevap dahi verilmemiştir. Maalesef bu programların 2002 yılından itibaren bir daha açılmamasıyla zaten hiçbir zaman tam olarak etkin bir şekilde uygulanmayan yasa rafa kaldırılmış ve yasal haklarını kullanmak isteyen binlerce teknik öğretmen mağdur edilmiştir.  1999 yılına kadar Teknik Eğitim Fakültelerini, hem düz lise hem de meslek lisesi mezunları, üniversite sınav puanına göre kendi özgür tercihleri doğrultusunda seçerken, o yıldan itibaren ise bu fakültelerin öğrenci profili, meslek liselerine farklı katsayı uygulamasının başlamasıyla farklı bir boyut kazanmaya başlamıştır.

YÖK bu uygulama ile meslek liselerinde alanlarında teorik ve uygulama anlamında bilgi edinmiş ve yüksek öğrenim için gerekli temeli oluşturmuş en başarılı öğrencilerin meslek seçme haklarını elinden almış ve yerleştirme puanlarına verilen ek puanı da mühendislik fakülteleri yerine Teknik Eğitim Fakültelerinin tercihi durumunda vererek, bu öğrencilere hem farklı bir meslek hem de mühendislik yolunu kapatmıştır. Bu öğrenciler, mezunlarının ataması şu an %5'i bile bulmayan Teknik Eğitim Fakültelerinde okumak zorunda bırakılmış ve bu fakülte mezunlarına adeta göz göre göre işsizlik garantisi verilmiştir. Daha lise yıllarında kendi gelecekleri ile ilgili karar verecek olgunluğa erişmemiş çocukların kaderleri, aileleri ve MEB tarafından bir daha değiştirilemez şekilde çizilmiş, eşitsizliğin ve geriliğin simgesi olmuş kast sisteminin bir benzeri meslek lisesi mezunlarına uygulanmış ve ne yazık ki bu süreç demokrasi ve adalet ilkeleri ile yönetilen ülkemizin tarihine kara bir leke olarak kazınmıştır. Alanlarında hiçbir teknik altyapıya sahip olmayan düz lise mezunlarına ise mühendislik kapıları sonuna kadar açılmıştır. Bu durum ülkemizdeki plansız ve mantıkla örtüşmeyen eğitim anlayışına çok açık bir örnek oluşturmuştur. 2009 yılında farklı katsayı uygulamasının kısmen kalkması ve Teknik Eğitim Fakültelerinin kapatılarak yerine teknoloji fakültelerinin açılmasıyla 10 yıl boyunca mesleki eğitimin maruz kaldığı adaletsizlik büyük oranda ortadan kalkmış ancak esas olarak bu süreçte adaletsiz uygulamanın mağduru olan Teknik Eğitim Fakültesi mezunları hakkında ise hiçbir düzenleme yapılmayarak kaderlerine terk edilmiştir.  Yıllardır Teknik Eğitim Fakültesi mezunları, KPSS'de ilk bine girse bile yeterli kadro açılmaması nedeniyle öğretmenliğe atanamamaktadır.

*****

Öğretmenlik atamalarında Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarına ayrılan kontenjanlar, uzun yıllar atama bekleyen mezunlarının sayısının 100.000'e yaklaştığı göz önüne alındığında çok komik rakamlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ataması yapılmayan ve oranı % 95'in üzerinde olan diğer mezunların bir kısmı kamuda teknik öğretmen kadrosu bulunmaması nedeniyle 2 yıllık yüksekokul mezunu tekniker olarak, hatta lise mezunu seviyesinde teknisyen kadrolarında, bir bölümü de özel sektörde bin bir güçlükle buldukları işlerde, unvansız ve yetkisiz , nitelikli işe karşılık düşük ücretle çalışmak zorunda bırakılmıştır. Mezunların büyük bir kısmı ise iş ilanlarında bile teknik öğretmen adının geçmemesi nedeniyle iş görüşmelerine bile çağırılmayarak, teknik öğretmen öğretmenlik yapar mantığıyla, mezunların sahip oldukları üstün teknik yeterlilik bir türlü kavranamadığından işsizlikle boğuşmak zorunda bırakılmıştır. Alınan 3 yıllık lise düzeyinde mesleki eğitim ve 4 yıllık lisans düzeyinde mühendislik eğitimiyle birlikte toplam 7 yıllık kaliteli eğitim, teknik öğretmen unvanının ne kamuda ne de özel sektörde , lisans düzeyi eğitimin kazandığı hakları teslim eden bir yetkilendirme ve tanımlama kapsamında bulunmaması nedeniyle yıllarca yok sayılmıştır. Hatta daha önceden tanınmış olan Şantiye Şefliği ve İş Güvenliği Uzmanlığı hakları da son yıllarda yapılan çalışmalarla bir bir teknik öğretmenlerin elinden alınmıştır. Tüm bunların yanı sıra teknik bir eğitim alınmış olunmasına karşın, Teknik Eğitim Fakültesi mezunları, fakültelerinin kapatılmasıyla fen bilimleri enstitülerine bağlı mühendislik fakültelerinde lisansüstü eğitim yapma hakkından da mahrum bırakılmıştır. Zaten öğretmenlik yapamayan mezunların eğitim bilimlerinde yüksek lisans yapması da bir anlam ifade etmemektedir. Türkiye'de 4 yıllık bir lisans mezunu ilgili sınavdan yeterli puanı aldığı takdirde herhangi bir alanda lisansüstü eğitim alma hakkına sahip olmakta, yani Beden Eğitim Öğretmenliği mezunu bir kişinin Fizik Mühendisliğinde Doktora yapmasına kanunen engel bir durum bulunmamaktadır. YÖK bu son kararıyla buna bir istisna eklemiş ve % 98 oranında mühendislik dersleri almış bir fakültenin mezunları olan Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının ülkemizde lisansüstü eğitimde Fen Bilimleri Enstitülerine başvurularını engellemiştir. Nitekim Teknik Eğitim Fakülteleri mezunları Fen Bilimleri Enstitüleri dışında Tarih Öğretmenliği, Sosyoloji ve Psikoloji alanlarında lisansüstü eğitim alma hakkına hala sahiptir. Çoğunluğu itibariyle 4 yıl teknik lise ve 4 yıl da üniversitede aldıkları teknik eğitimle devletin kendilerine sağlamış olduğu 8 yıllık teknik eğitim yatırımının üzerine mühendislik alanlarında değil de Sosyal Bilimler alanında lisansüstü eğitim haklarının açık bırakılmış olması da şayan-ı hayrettir.

Devlet sadece mezunlarını maddi ve manevi zarara uğratmakla kalmayıp, adeta kendi yapmış olduğu yatırımın üzerine de benzin yakıp dökmeye kalkışmaktadır. Unutulmamalıdır ki; AB'de ve ABD'de Teknik Eğitim Fakültesi mezunları lisansüstü eğitimlere doğrudan mühendis olarak kabul edilmektedirler. Bununla birlikte önceki yıllarda alanlarında mühendislik fakültelerinde yüksek lisans ve doktora yapan Teknik Eğitim Fakültesi mezunları, 3795 sayılı yasanın varlığına ve alınan o kadar mühendislik dersine rağmen yine de lisans mezunu bir mühendisin yetkilerine ulaşamamıştır. Hatta alanında doktora yapmış bir Teknik Eğitim Fakültesi mezunu sadece lisans mezunu bir mühendisin yetkisine bile sahip olamamaktadır.  Avrupa Birliğindeki birçok ülkede mühendislik eğitiminin süresi farklıdır. Son yıllarda bu eğitimlere ECTS kredi sistemi gibi kriterlerle bir düzenleme getirilmek istense de YÖK yıllardan beri AB'den mühendis ünvanlı alınan birçok diplomayı ülkemizde doğrudan lisans veya yüksek lisans derecesinde mühendis ünvanı ile tanımaktadır. Örneğin Almanya'da Uni veya TH olarak adlandırılan üniversitelerden mezun olan kişiler yeterli kriterleri sağladıkları takdirde lisansüstü eğitime doğrudan Doktora eğitimiyle devam edebilirler. Bu eğitim 10 sömestriden oluşur. YÖK bu okulların mezunlarını ülkemizde yüksek mühendis olarak tanımaktadır ve bu mezunlar ülkemizde doktora eğitimine de devam edebilirler. Diğer yandan FH isimli okullardan mezun mühendis ünvanlı kişiler ise 6 sömestri eğitim ve 1 sömestri endüstri stajı ile yine mühendis ünvanı ile mezun olurlar. Alınan eğitim uygulama ağırlıklı pratiğe yönelik eğitim veren bir eğitimdir. Ancak adı da mühendisliktir, endüstride de çok tercih edilir ve özellikle de aranan ve tercih de edilen bir mühendis tipidir. Bahsi geçen bu FH okullarının mezunlarını YÖK yıllardan beri ülkemizde Mühendis ünvanı vererek kabul etmekte ve ülkemizde de lisansüstü eğitimde bir engelle karşılaşmamakta, 7 sömestri eğitim görmüş bu mezunlar, ülkemizde mühendis ünvanının ve lisans derecesinin verdiği her türlü hakka sahip olmaktadırlar. İddia etmekteyiz ki, ülkemizdeki 8 sömestri eğitim veren Teknik Eğitim Fakültelerinin vermiş olduğu mühendislik eğitimi, teori ve uygulama anlamında hem de Almanya gibi mühendisliğin beşiği kabul edilebilecek bir ülkenin FH okullarından daha üst düzeydedir. Almanya'dan ve ülkemizden bu tartışmaları göz ardı ederek oluşturulacak objektif bir komisyon her iki okulu da eğitim içeriği, müfredat ve sınav kalitesi anlamında incelese haklılığımızın ortaya çıkacağından şüphemiz yoktur. Son yıllarda FH okulları AB normlarındaki Bachelor diplomasına uygun mezunlar vermek için müfredatında bazı değişikliklere gitmiş olsa da YÖK bu mezunları senelerdir Mühendis olarak kabul ettiği için karşılaştırma yaparken geçmişe yönelik yapılmış uygulamaların da dikkatten kaçırılmaması gerekir. Burada sözü geçen Almanya örneğinin dışında dünya üzerinde birçok ülke, Teknik Eğitim Fakülteleri gibi 8 sömestri dolu dolu teknik eğitim ve formasyon eğitimi vermeden mezun verse de dünyadaki birçok ülkeden 6 ve 7 sömestri eğitimlerle ülkemizde denkliğe başvuran mezunlara, Bachelor statüsünde mezuniyet diye mühendis ünvanını yapıştıran YÖK'ün bu uygulamalarını da dikkatlerinize sunarız.

*****

Dünya üzerinde başka örneği olmayan bir oluşum olan ve eski başkanı Sn. Yusuf Ziya Özcan tarafından bile kaldırılması gerektiği dile getirilen YÖK, Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının önünde yıllardır bir engel teşkil etmekte ve bu mezunları açıkça mağdur etmektedir.  Bir diğer konu ise, Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının, ülkemizde her geçen gün gelişen sanayimizin ihtiyacı olan, hem teorik hem de pratik beceriye sahip, çözüm üretebilen kaliteli teknik eleman ihtiyacını büyük ölçüde karşılayacak kapasitede olduğu halde, lisans düzeyinde bir eğitimin karşılığı olan bir yetkilendirme yapılmaması nedeniyle hak ettikleri işlere girememekte, hatta sanayide tanınmamaktadırlar.  Sonuç olarak, sayıları 100.000'e yaklaşan , hem teorik hem de pratik teknik mühendislik eğitimiyle donatılmış, 4 yıllık lisans mezunu teknik öğretmenler, hem öğretmenlik atamalarının oranının %5'in bile altına düşmesi nedeniyle öğretmenlik yapamamakta, hem 3795 sayılı yasa gereği mühendislik tamamlama programının açılmaması nedeniyle unvan sorununu aşamamakta hem de kamuda ve özel sektörde unvanının tanımlanarak hak ettiği yetkilerin verilmemesi nedeniyle işsizliğe mahkum edilmesinin yanısıra, Teknik Öğretmen unvanı, Devlet Memurları Kanunu'nda teknik hizmetler sınıfında yer almasına rağmen, bu sınıf kapsamında açılan kadrolarda da teknik öğretmen unvanıyla herhangi bir alım yapılmadığı için , 4 yıllık lisans mezunu teknik öğretmenler, lise mezunu teknisyen ya da 2 yıllık MYO mezunu tekniker unvanlarıyla çalışmak zorunda bırakılmaktadır. 

Ayrıca Sayın Milli Eğitim Bakanı'mızın da atanamayan öğretmenlere, aldıkları eğitime uygun öğretmenlik mesleği dışında farklı işlerde çalışmalarını öneren demeçleri bulunmaktadır. Şu anki şartlar altında her ne kadar mühendisliğe eşdeğer bir teknik eğitim alınmış olsa da, bir Teknik Eğitim Fakültesi mezununun öğretmenlik mesleğinin dışında çalışabilmesi için gerekli yetki ve sorumluluklar verilmediği için TEKNİK ÖĞRETMEN unvanı, ne kamuda ne de özel sektörde geçerliliği olmayan bir unvan durumuna düşürülmüş ve teknik öğretmenler için 4 yıllık bir lisans eğitiminin karşılığı olan bir unvanla iş bulma yolları tamamen kapatılmıştır.Sonuç olarak Teknik Öğretmen unvanı ile öğretmenlik mesleğinin dışında farklı bir iş yapma imkanı bulunmamaktadır.  Ayrıca 1998-2009 yılları arasında meslek liselerine uygulanan katsayı farkından dolayı meslek lisesi mezunları 4 yıllık lisans eğitimi için yalnızca teknik öğretmenlik bölümlerinde okumak zorunda bırakılmış ve meslek seçme hakları ellerinden alınmıştır. Yaşanan bu talihsizliğin yanında bir de bu teknik öğretmenlik bölümlerinden mezun olduktan sonra da mezun oldukları unvanla iş bulma imkanı bulamamaktadır. 2009 yılında yaşanan sorunlar ve Avrupa Birliği'ne uyum süreci kapsamınada Teknik Eğitim Fakülteleri kapatılarak Teknoloji Fakülteleri açılmış ancak esas mağduriyete uğrayan eski mezunlarla ilgili 3 yıldır henüz herhangi bir düzenleme yapılmamıştır  Şimdiye kadar ise TEKNİK EĞİTİM FAKÜLTESİ mezunlarının söz konusu sorunları, ne YÖK ne MEB ne de Sanayi Bakanlığı tarafından kapsamlı bir şekilde ele alınarak etkin bir çözüm sürecine girilmemiş, tam tersine Teknik Eğitim Fakültesi mezunlarının yıllardır süren çığlıklarına hep birlikte kulak tıkanmış, sorunların üzeri kapatılarak adeta diri diri gömülürcesine mezunların varlıkları yok edilmek istenmiştir.  Bu süreçle birlikte gelinen son noktada, Teknik Eğitim Fakültesi mezunu TEKNİK ÖĞRETMENLER; kimliksiz, yetkisiz ve çaresizdir ve her yönden MAĞDUR edilmiştir.  Mezunlar yıllardır boğuştukları bu sorunların yetkili makamlarca en kısa çözülmesi suretiyle;  HAK ve ADALET talep etmektedir. 

****

Teknik Eğitimcilerin Kaderi

Bugün sizin "Teknik Eğitim Mezunlarının İsyanı"  başlıklı yazınızı okudum. Her sizi dinlediğimde veya okuduğumda aynı duyguyu tekrar yaşıyorum. ÇARESİZLİK, ÇIRPINIŞ ve DEĞİŞMEZLİK. Ne kadar güzel dile getirmişsiniz, halkın, bizim sorunlarımızı. Şu an yazarken bile duygularım tavan yapmış durumda ve gözlerim doluyor. Yazdıklarınızın ne kadar gerçeği yansıttığını bir kez daha vurgulamak için size kendi hayatımı, yaşadıklarımı anlatacam. Umarım okumaya fırsatınız olur. Okursanız veya okumazsanızda  duygularımı yazıya aktarmaya vesile olduğunuz için çok teşekkür ederim.

 

Her zaman bahsediyorsunuz ya eğitimin gücünden, Türkiye'nin Eğitim Politikasının yokluğundan, insanların eğer bir probleme kalıcı çözümler bulması gerekiyorsa bunun eğitimle mümkün olacağından, ama bilen nerde? dinleyen nerde? Ben ve benim gibileri devletin, hükümetin eğitim politikasının olmayışı ya da eğitim politikası dedikleri şeyin saf çıkarcı bir zihniyetle uygulanması nedeni ile ordan oraya savruluyoruz. Doğal yelkenlerimiz, oluşturulan suni fırtınaya dayanacak güçte değil. Anne- Babamızın eğitim seviyesi sosyo-ekonomik durumu belli. Ait olduğu ülkenin kaynaklarının ne olduğu ve kendisine ne düşmesi gerektiğinin farkında değil. Bulunduğu, yaşadığı çevredeki imkansızlıkların yaratıcısından değil yaratıcısının yarattıklarından kaynaklandığının farkında değil. Eğer böyle bir yaşam çemberi içerisinde kalmış isen kendini ortaya çıkarman, içindeki gücü dışa yansıtman şimdi neredeyse imkansız. Benim ve benim gibilerin en büyük suçu da bu.

 

Ben ilkokulu ve ortaokulu başarıyla bitirmiş ve doktor olmak isteyen biri iken, yaşadığım çevrenin de etkisiyle, en azından elinde bir meslek olur düşüncesi ve erken yaşta başlayan (dayatılan) gelecek kaygısı ile Anadolu Teknik Lisesi Elektrik bölümüne 1996-1997 yılında kayıt oldum. Hazırlık sınıfı okuduktan sonra bir kaç arkadaşımın düz liseye geçiş yapmalarına çocuk aklımla anlam verememiştim o yıllarda. Biz, bir gün sonramızın bize ne getireceğini bile hesaplayamaz iken, birileri 1999 yılında yapılacak değişikliğin sinyalini olmış ve 1 yıl önce önlemini almaya başlamıştı bile. Biz yine 15-16 yaşın verdiği saf temiz duygularla en iyi şekilde okulumuzu bitirmeyi çabalıyorduk. 1999 yılına geldiğimizde hayatımızın yönünü değiştirecek, kiminin hayatını mahvedecek, kimin için yıkım olacak ama olayın sıcaklığı ile bizim çevremizde hissedilmeyen bir değişimin içine girmiştik. Değişim bizim etrafımızı sarmıştı artık ve kaçacak, yapacak hiçbir şeyimiz yoktu. Ailelerimiz durumun farkında bile değildi !!!! Herşeye rağmen bu dünyada bizler! yine misafir konumunda umduğumuzla değil bulduğumuzla yetinmek zorundaydık. Kabullendikte. 2000 yılında okulu birinci olarak bitirdim. Meslek derslerinin çokluğu, sayısal ve sosyal derslerin azlığına rağmen ÖSS sınavında Türkiye 415. oldum. Gideceğim yer belliydi. Benim soframda acı soğan ekmek misali, sadece elektrik öğretmenliği vardı. Buna da tamam dedik ve Gazi Üniversitesi Elektrik Öğretmenliğini 1.olarak kazandık. ÖSS sınavında virgüller önem arz ederken biz 16-17 puan fazla ile bölüme yerleştik. Başka bir ifade ile 45 matematik sorusunun 20 tanesini çözmesemde olacaktı. Büyük bir hevesle Öğretmen olmaya kilitlendik. Öğretmenlikte kutsal meslekti. İşimizi sevmemiz gerektiği öğretildi ve bu bizim işimizdi, severek okuduk. 2005 yılında bölümü ve fakülteyi 1. olarak bitirdik.Bitirdiğim yıl okul tarafından tavsiye edildiğim için Arçelik A.Ş Bulaşık Makinası Fabrikasında işe başladım. Elktrik Öğretmenliği mezunu olduğum için sizinde yazınızda bahsettiğiniz gibi yetki problemi yaşadım. Beyaz yaka ile beraber çalışıp mavi yaka grubuna dahil edildim. Bu durumu kaldıramadığım için 6 ay sonra istifa etmek zorunda kaldım. İstifam karşılığında Arçelik A.Ş " Altı aylık emeğimizi çalamazsın." diyerek istifamı kabul etmedi ve gelecek ile ilgili vaadlerde bulundular. Fakat ben kararlıydım ve bir öğretmen olarak mevcut şartlarda çalışamıyacağımı söyleyerek istifa ettim.

 

Bu arada Gazi Üniveristesinde Fen Bilimleri Enstitüsünde mastıra başladım. Akademisyen olarak hayatıma devam etmeyi planladım. O planda, okulda yaşanan siyasi nedenlerden dolayı Teknik Eğitim Fakültesine kadro vermemelerinden gerçekleşemedi.(Daha çok neden var ama anlatmaya zaman yetmez). Artık KPSS ile öğretmen oluyum dedim. 2006 KPSS de 20 kişi aldılar, hem işte çalışıp hem KPSS çalışmak zordu ve 86 küsür puan aldım ve yerleşemedim.(Karo Fabrikasında Çalıştımve aynı nedenle istifa ettim)  KPSS P3 ile Gümrük Müsteşarlığına Muhafaza Memuru olarak yerleştim. Artık farklı bir yol çizmiştim. Bulunduğum yerde yükselmeliyim, iyi olmalıyım diyerek 2007 yılında Açık Öğretim İşletmeye Başladım. Bunula beraber Gazi Fen Bilimlerindeki mastırı tez aşamasında  bıraktım. Eğitime olan ilgimden dolayı Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Politikası ABD. Eğitim Ekonomisi ve Planlaması bölümünde mastıra başladım. 2010 yılında askere gittim ve 2011 yılında Açık Öğretim İşletme Bölümünü bitirdim. Çalıştığım kurumda Uzman olmak için KPSS A grubundan sınava girdim yeterli puanı aldım. KPDS dende 70 puanım olmasına rağmen kurum KPSS ingilizce den 42 doğru şartı aradığı  ve benimde 41 doğrum olduğundan başvurum kabul edilmedi. Yabancı dil yeterliliğinde tüm kurumlar KPDS'yi kabul ederken Gümrük ve Ticaret Bakanlığı kabul etmedi. Emekler yine karşılığını bulamadı. Ve hala mücadeleye devam.

 

Dediğim gibi biz meslek lisesi mezunlarının insan eliyle çizilmiş kaderi bu..Ne kadar çabalarsanız çabalayın bu ülkede güçlünün yanında değilseniz hiçbirşey olmuyor. Nasıl farklı alanlara yönelelim daha ne yapalım bilmiyorum şu an 31 yaşına geldim 5 yaşında bir oğlum var ve ben hala  istediklerimin bir türlü gerçekleşmemesinden ve bulunduğum konumdan dolayı mutlu değilim. Ben bu kadar çaba verdim ve hala vermeye devam ediyorum sizce mutluluk, başarmak, başarılı olduğunu hissetmek çok mu zor veya bizim gibiler için mi zor..  Sağlıcakla kalın.

 


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)