YÖK’ü kurulma aşamasından beri yakından takip ediyorum.
40 yılı aşkın bir sürede çok başkan geldi geçti.
Hatırlamaya çalışalım:
Mimarı ve kurucusu İhsan Doğramacı’ydı.
En iz bırakan oydu.
Dünyayı ve yükseköğretim kurumlarını çok iyi tanıyordu.
Hacettepe’yi kurmuştu ve arkasında 12 Eylül paşalarının sınırsız desteği vardı.
Kendi doğruları ve deneyimleri yol haritasıydı.
Rektörlük seçimlerine karşıydı, bu yönde bir yasal düzenleme yapılınca istifa etti.
Daha sonra peş peşe “prensleri” geldi.
Önce Mehmet Sağlam sonra da Kemal Gürüz.
Sağlam o göreve ne kadar hazırdı tartışılır, Gürüz ise kraldan çok kralcıydı…
Teziç dönemi ise adeta vekaletle yönetildi. Görünürde koltukta o vardı ama arka planda yöneten İsa Eşme idi ve en silik dönemlerden biri oldu.
Yusuf Özcan ve Gökhan Çetinsaya dönemleri ise var ile yok arasıydı. O elbise onlara büyük geldi, koltuklarına bir türlü ısınamadılar. Özcan kontenjanları şişirdi, Çetinsaya her şeyden uzak durdu. Otorite kuramadılar.
Yekta Saraç hem üye hem de Başkan olarak YÖK’te en uzun süre görev yapan Başkanlardan biri oldu. Titizdi, çalışkandı ama yeterince inisiyatif kullanmadı. Çok önemli projeler üretti ama yeterince sahip çıkmadı.
Marmara Üniversitesi rektörlüğünden YÖK Başkanlığına gelen Erol Özvar’a gelince, diğerlerine göre henüz daha çok yeni ama gayretli, yenilikçi, dışa olabildiğince açık ve en önemlisi de proje odaklı.
Peki, attığı her adım isabetli mi? Evet demek mümkün değil.
Bir yandan ille de kalite derken öte yandan YKS barajlarını kaldırmasının akla mantığa doğru gelen bir yanı yok…
Geleceğin üniversitesi
Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi eminim ki dünya yükseköğretiminde önemli kilometre taşlarından biri olacak.
İyi kurgulanır ve doğru yönetilirse, kısa sürede pek çok ülkede benzerlerinin kurulması hiç şaşırtıcı olmaz.
Erol Hoca bu konuda kararlı.
”Gereken ne ise o yapılacak. Her iki ülke ve her iki Cumhurbaşkanımız bu konuda her türlü desteği sağlama konusunda kararlı” diyor.
Yeni kurulan üniversitenin ülkeler arası benzeri projeler olan Türk-Japon, Türk-Alman, Galatasaray, Ahmet Yesevi ve Manas üniversitelerinden farklı olduğuna özellikle dikkat çekiyor.
”Projeye ilgi öylesine yoğun ki hangi üniversiteleri bu çatı altına alacağımız konusunda oldukça zorlanacağız” görüşünde.
Kampüs için Aliyev’in isteğiyle Bakü’nün en gözde tarihi binalarından biri tahsis edilmiş.
Eğitimde de iddialı:
”Sadece kampüs değil Hocalarımız ve öğrencilerimiz de akademik anlamda en iyiler arasından seçilecek. Öğrenciler, ilgili üniversitelerde değil kendi kampüslerinde öğrenim görecek, Hocalarımız dersleri olduğunda Bakü’ye gidecek.”
Rol model olabilir
Zaman ve şartlar öyle bir noktaya gelir ki değişim kaçınılmaz olur.
Böylesi modelleri hep başkalarından görüp taklit ederdik şimdi tıpkı köy enstitüleri ve Anadolu liseleri gibi kendimiz özgün bir model yarattık ve sonuna kadar ona sahip çıkmalıyız.