adscode

EĞİTİM SİSTEMİMİZDE YABANCI DİL SORUNU

Yabancı dille eğitim mi yabancı dil eğitimi mi konusunda da tam bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Peki, eğitim sistemimizde yabancı dil sorunun teşhis ve tedavisinde doğru bir strateji uygulanıyor mu?

ikegitmeni@hotmail.com




Yabancı dil sorunu, eğitim sistemimizin kanayan bir yarası olup, geçmişten günümüze bir türlü çözülememiş,  kangrenleşmiş bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Ülkemizde yabancı dil eğitiminde, harcanan bunca kaynağa ve emeğe rağmen, yabancı dil ile ilgili uluslararası ve ulusal sınavlarda beklentilerin karşılanamadığı, istenilen verimin alınmadığı görülmektedir. Yabancı dille eğitim mi yabancı dil eğitimi mi konusunda da tam bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Peki, eğitim sistemimizde yabancı dil sorunun teşhis ve tedavisinde doğru bir strateji uygulanıyor mu?

Dünyadaki bilişim ve iletişim teknolojilerindeki hızlı dönüşüm ve gelişmeler; ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkiler yabancı dil öğretimini zorunlu ve daha önemli hale getirmiştir. Dünyada neo-liberal politikalar sonucu gelişen küreselleşmeyle birlikte, ülke ekonomileri arasında yaşanan rekabetler, yabancı dil öğretiminin önemini daha da arttırmıştır.

Ülkemizde yabancı dil eğitimi ve öğretimi tarihsel gelişim açısından değerlendirildiğinde; Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı dil öğretiminde dinsel amaçların esas alındığı ve yabancı dil öğretiminin Arapça ve Farsça üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yenileşme çalışmaları başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda yabancı dil eğitimi ve öğretiminin gelişmesinde Tanzimat Fermanı’nın etkisi oldukça fazladır. Bu kapsamdaki okullar ilk olarak, yabancılar tarafından açılmış ve iyi düzeyde yabancı dil eğitimi verilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla, “Galatasaray Sultanisi” 1868 yılında Fransızca olarak eğitime başlamıştır. İlk özel Türk Okulu olarak, Daruşşafaka 1873 yılında eğitim hizmetine açılmıştır.

Cumhuriyet döneminde Türk çocuklarının yabancı dil öğrenmek için yabancı okullara gitmekten kurtarmak amacıyla, 31 Ocak 1928 tarihinde Türk Eğitim Derneği kurulmuştur. "Maarif Koleji" adı altında 1955-1956 yıllarında İstanbul, İzmir, Eskişehir, Diyarbakır, Konya ve Samsun'da İngilizce öğretim yapan okullar açılmıştır. Devlet okullarında da bazı derslerin İngilizce anlatılması 1970’li yıllarda gündeme gelmiştir. Daha sonraki yıllarda bu kapsamda; bir yıl yabancı dil hazırlık programları ve sınavla öğrenci alan kurumlar olarak, Anadolu liseleri kurulmuştur.

Temel eğitimin 1997-1998’de 8 yıla çıkarılması, ilkokuldan sonra sınavla öğrenci alan ve 1 yıl yabancı dil hazırlık eğitimi veren Anadolu Liselerini de etkilemiştir. Bu okullar 8 yıllık zorunlu eğitimden sonra artık ilköğretimden sonra öğrenci seçen ve yine 1 yıl yabancı dil hazırlık olmak üzere 4 yıllık eğitim kurumu haline gelmiştir. Temel eğitimin 8 yıla çıkarılmasıyla, öğrencilerin yabancı dille tanışması ilkokul 4. sınıfa kadar uzanmıştır. Ancak yine de reform öncesi ortaokul öğrencilerinin aldığı yabancı dil ders saatine ulaşılmamıştır. Hazırlık sınıflarının ortaokul sonrasına kaymasıyla da dil öğrenme yaşı gecikmiş ve bu da yabancı dil öğretimini olumsuz etkilemiştir.

 Eğitimde 2013 yılında 4+4+4 sistemiyle birlikte ortaokullar yeniden bağımsızlaştırılmış, ilkokul ve ortaokulda yabancı dil derslerinin okutulması kararlaştırılmıştır. Görüldüğü gibi yabancı dil öğretimi ile ilgili sürekli bir arayış geçmişten günümüze devam etmiştir. Yabancı dil öğretimi ile ilgili devam eden arayışlar, öğretim yöntem teknikleri, ders saatleri ve yabancı dil öğretim yaşı üzerine yoğunlaşmıştır.  Yüksek öğretim kurumlarındaki yabancı dil öğretimi ile ilgili arayışlar da farklı değildir.

“Türkiye’de Yabancı Dil Eğitimi” adlı kitabın yazarı Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu, Devlet Üstün Hizmet Madalyası sahibi olup, Londra Üniversitesi’nde “Uygulamalı Dilbilim ve Yabancı Dil Eğitimi” alanında doktora eğitimi, Cambridge Üniversitesi’nde öğretim üyeliği ve The Cambridge Centre for Languages, Sawston Hall’un 22 yıl kurucu direktörlüğünü yürütmüştür. Prof. Dr. Sinan Bayraktaroğlu, orta ve yükseköğretim bünyesindeki İngilizce ve Türkçe eğitiminin titizlikle yeniden yapılandırılmasının şart olduğunu, Türkiye’de eğitim bilincinin, ‘yabancı dille eğitim’ ile ‘yabancı dil eğitimi’ arasındaki farkı yeterince anlamak bakımından yetersiz olduğunu ileri sürmektedir. Bayraktaroğlu, yabancı dille ilgili yapılan istismarlar neticesinde kanayan bir yara haline gelen bugünkü durumun Türk Yükseköğretiminin kalite düzeyini tehdit ettiğini, acı bir gerçek olarak ifade edilebileceğini dile getirmektedir. Prof. Dr. Sinan Baynaktaroğlu, “Türkiye’de maalesef toplumumuzun eğitim bilinci, ‘yabancı dille eğitim’ ile ‘yabancı dil eğitimi’ arasındaki farkı yeterince anlamak bakımından yetersiz olduğunu, İngilizceyle eğitim bir İngilizce öğretim-öğrenim yöntemi değildir. Bu bilimsel bir gerçektir. Bunlar birbirinden nitelik ve yöntem bakımından farklı iki ayrı eğitim faaliyetleridir.” ifadelerini kullanmaktadır. Bayraktaroğlu, İngilizceyle eğitim yapabilmek için İngilizceyi uluslararası sınav ölçeklerine göre ileri düzeyde en az B2-C1 düzeyinde edinebilmek olmazsa olmaz bir koşul olduğunu, maalesef vakıf üniversitelerinin büyük çoğunluğu, yaşadıkları rekabet ortamında, öğrencilerini kaybetme endişesi içerisinde böyle bir zorlama içine girmekten ticari kaygılarla kaçındığını ifade etmektedir. 

Yabancı dille eğitim veren üniversitelerin hazırlık sınıflarını geçemeyen öğrenciler için üniversite dışında üniversitelerin hazırlık okullarıyla irtibatlı kurslarda ayrı bir ticari faaliyet olarak devam etmektedir. Bu kurslar, dil sınavını geçmek için sınav odaklı programlar uygulanmaktadırlar. Öğrencilerin 32-38 haftalık hazırlık eğitimi sonucunda daha henüz yeterli seviyeye erişemedikleri halde yabancı dille eğitim görebilecekleri varsaymaları üzerine, öğrenciler Lisans programlarına devam etmektedirler. Bu durumda lisans düzeyindeki tüm alan derslerinin eğitim kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle vakıf üniversitelerinde, yabancı dilde verilen derslerin sayısı arttıkça, eğitim kalitesinin hızla düştüğü aşikârdır. Bu durum; üzülerek belirtmek gerekir ki, çocuklarının en iyi bir şekilde yetişmeleri için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan ailelerin istismar edilmelerinden başka bir şey değildir. Peki, yabancı dil eğitimi için çözüm reçetesi nasıl olmalıdır?

Ülkemizde yabancı dil eğitimi ve öğretimi konusunda ulusal kültür ve eğitim birliğini koruyan, gerçekçi, ulusal çıkarları gözeten pedagojik uygulamaları içeren devlet politikası oluşturulmalıdır. Yabancı dil öğretimi ve yabancı dille eğitim konusundaki kafa karışıklıkları giderilmelidir. Yabancı dil öğretimi iyi planlanmalı ve uygulayıcılarının yeni gelişen programlara yönelik yetiştirilmeleri sağlanmalıdır. Üniversitelerin yabancı dil öğretmenliği alanlarına belli kalite standartları getirilmelidir. Orta ve yükseköğretim bünyesindeki İngilizce ve Türkçe eğitimi titizlikle yeniden yapılandırılmalıdır. Yabancı dille eğitim yerine Türkçe eğitim temelinde uluslararası nitelikli “yabancı dil eğitimi” planlanmalıdır.

Sonuç olarak, yabancı dil eğitimine özgü akademik ve idari yönetiminin, ulusal kalite ve denetim sisteminin, uluslararası sınav ölçeklerinin, üniversitelerdeki öğretmen yetiştirme programlarının kuramsal düzeyde akademik nitelikli bir eğitim olmak yerine ağırlıklı olarak, pratiğe dayalı ve eğiticilik becerilerini geliştiren bir mesleki eğitim sağlanabilmesine zemin hazırlanmalıdır. Geleceği aydınlık, yarınları umut dolu bir nesil için, “ÖNCELİĞİMİZ EĞİTİM”…


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

Etiketler :
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)