adscode
adscode

Gönen Köy Enstitüsü bir değerini daha kaybetti!

Isparta Gönen Köy Enstitüsü Mezunu, Tali Özdemir yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek yaşamını yitirdi. Tali Özdemir ile pandemi koşullarında telefon ile bir söyleşi yapmıştık. Tali öğretmenle Köy Enstitüleri ve eğitim sorunları üzerine konuşmuştuk...

ikegitmeni@hotmail.com




Ülkemizi derinden sarsan büyük deprem felaketinin yaşandığı günlerde eğitimde önemi bir değerimizi daha sessiz sedasız son yolculuğuna uğurladık. Isparta Gönen Köy Enstitüsü Mezunu, Tali Özdemir yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek yaşamını yitirdi. Tali Özdemir ile pandemi koşullarında telefon ile bir söyleşi yapmıştık. Tali öğretmenle Köy Enstitüleri ve eğitim sorunları üzerine konuşmuştuk...  Tali Özdemir öğretmenle telefonda yaptığım görüşmede,  Gönen Köy Enstitüsü’nün kendisinde yarattığı heyecanı sesi titreyerek ne güzel ifade etmişti... 

Tali öğretmenim Köy Enstitüleri ve Gönen Köy Enstitüsü hakkında ne söylemek istersiniz sorusunu yönelttiğimde; “Adını andıkça titrerim hala… Var mı benim gibi başka müptela,  muhabbet denilen püsküllü bela?.. Sanmayın başımdan az geldi geçti… Bakmayın aşk türküsüyle söze başladığıma… Çünkü ben sevgili eşim dâhil hiç kimseye köy enstitüleri ve devamı olan öğretmen okulları kadar âşık olmadım… Çünkü beni bu iki kurumlar yarattı…” sözlerini ifade ettikten sonra aşağıdaki şiiri okumuştu:

Gönen

Hey koca Gönen!

Beni ben yapan okul!

Ak sütüyle yıllarca besleyen okul!

Bilgi dağarcığımda ne varsa, hep senden aldım…

İnsan olmanın onurunu sende yaşadım.

Sevmeyi sevilmeyi,

Ulusa hizmet bilincini, hep sen öğrettin bana…

Sen olmasan ben köyümde bir hiçtim.

Müşrik kollarınla sardın,

Evladım dedin can verdin.

Hamdım piştim.

Toydum coştum.

Dünyaya farklı bakmayı,

Tüm insanlığı kucaklamayı,

Geleceğe umut olmayı, hep sen öğrettin bana…”

 

Tali Özdemir, Isparta Eğridir’in Göl kenarında, İlama Köyü’nde 1935 doğduğunu; doğduğunda köyünde okul olmadığını, köyde okul olmadığı için köyden yürüyerek 1,5 saat uzaktaki Barla kasabasındaki okula tekrar kayıt olduğunu ifade etmişti…

Tali Özdemir; Köy Enstitüsüne nasıl girdiğini, okula ilk yolculuğunu ve okuldaki ilk günlerini yaptığımız söyleşide bakın nasıl anlatıyor!

 “Köy enstitüsüne girişim şöyle oldu: Nuri amcamın oğlu Yaşarla beraber eşeklerle sokak ta yola çıktık. Yaklaşık on bir saat sonra ikindi üzeri, Manastır Köyü Sürpınar’a vardığımızda tepeden Gönen göründü. Kuşbakışı görünüm şaşırtıcıydı. Tek yapı beklerken, yeşillikler içine serpilmiş kırmızı kiremitli, irili ufaklı koca bir mahalle vardı karşımızda… Görünüm muhteşemdi. Köy ortasına kurulmuş bir vaha gibiydi… İçine girdiğimizde sokakları neşe içinde cıvıldaşan öğrencilerle doluydu. Onlara imrenerek bakıyor, duruşlarında mutlu olduklarını görüyordum. Kolunda kırmızı bant olan bir öğrenci bizi, yönetim binasına götürdü. Sınav için kaydımız yapıldı. Güneş batmıştı. Bir anda her yerin gündüz gibi aydınlandığını gördüm. İlk elektriği orada gördüm ve şaşkındım. Aynı hayranlığı duyan bir başka arkadaş, “Abooo! Buna ne gaz yeter, ne de fitil…” diye bağırdığını duydum…Kolu kırmızı bantlı öğrenci bizi bu kez de yemekhaneye götürdü…Işıklar içinde nefis yemeklerimizi yedik….Köyde tahta kaşıkla yerken, burada demir kaşık ve çatal vardı. Çatalı ilk görüyordum. Bu yenilikler benim gibi diğer öğrencileri de şaşırtmış olacak ki, bir arkadaşım yemek yerken yanından geçen nöbetçi öğretmenin paçasını tutarak, “ …amca benim dirgenim yok” demişti… Beni daha da şaşırtan akşam yemeğinden sonra gördüklerimdi…Yemek sonra herkes kendi arasında eğlenmekteyken, bir grup öğrenci mutfağın bitişiğindeki inşaatın çatısına çıkmış, ellerinde keser ve bıçkılarla ha bire çalışıyorlardı…Yemekten sonra kim onları zorlamış olabilirdi…Oysa hiçte zorlanmışa benzemiyorlardı.Neşe içindeydiler. Üstelik başlarında öğretmen ya da bir görevli de yoktu. Öyle zevkle çalışıyorlardı ki, tam benim istediğim bir yaşamdı. Sınava gelen bizler, şaşkın birer ördek gibiydik. Pörsük giysilerimiz ve ürkek bakışlarımızla hemen dikkat çekiyorduk. Bu halimizi gören eski öğrenciler bizim şaşkınlığımızı yadırgamıyor, yardım etmeye çalışıyorlardı. Çünkü onlarda bizim gibi aynı aşamalardan geçmişlerdi. Sınav için gelenleri geniş bir koğuşta altlı-üstlü ranzalarda yatırdılar. Sabah kahvaltı sonrası sınav başladı. Yapılan sınavda yetersiz görüldüğüm için hazırlık sınıfına alındım. O yıl 4.ve 5. sınıfların derslerini pekiştirdik. Ardından normal öğrenciliğim başladı.”

Köy Enstitüleriyle ilgili Tali Özdemir öğretmenle yaptığım söyleşinin belki de en can alıcı bölümü Köy Enstitülerindeki Kurum kültürü ve bugünkü eğitim kurumlarımızdan farkı ile ilgili bölümdür.  Tali öğretmen Köy Enstitülerinin eğitimde nasıl bir destan yazdığını akıcı diliyle ne de güzel anlatmıştı.  Tali Özdemir, Köy Enstitülerini bugünkü eğitim kurumlarından ayıran en önemli özelliğini; “öğrencileri sınıflardan çıkartarak doğa içinde, doğayla mücadeleyi öğretmeleridir. Derslerin üretim odaklı olması, yaparak-yaşayarak, üretim yaparak öğretilmesi önemli bir farktır. Öğrenciler bilgileri yaşamın içinde ihtiyaç duydukça öğreniyorlardı. Öğretmenler ve usta öğreticiler sürekli öğrencilerle iç içeydiler. Öğretmen ve öğrenciler bir aile gibiydiler. Öğretmenler iş içindeki öğrencileri yakında takip eder ve yardımcı olurlardı. Bugünkü öğretmenler uygulamadan uzak sadece ezber yöntemler kullanıyorlar. Köy Enstitüleri öğrencileri mutlaka sanatın bir dalıyla ilgiliydiler… Öğrenciler mutlaka bir çalgı aleti çalmak zorundaydı. Herhangi bir parçayı notlarıyla çalıp söylemeyen sınıf geçemezdi. Örneğin mandolin bizim okulumuzda önemli sazdı. Resim sanatıyla ilgilenirdik. Resim atölyemiz sürekli açıktı. Orada resim dışında seramik, heykel gibi çalışmalar da yapardık. Öğretmende başımızda bulunurdu. Seramik fırınımız da vardı. Tiyatro sanatıyla ilgilenirdik. Tiyatro kolu sürekli oyunlar hazırlardı.  Her sınıf mutlaka bir sınıf gecesi hazırlardı. Öğretmenler sanatla iç içeydiler. Öğretmen eğer sanatla ilgili değilse öğretmenlik yapamaz. Öğretmen sanatla buluşmamış ise mesleğini iyi icra edemez. Bana göre bugünkü en önemli eksiklik öğretmenlerin sanattan çok uzak olarak mesleklerini icra etmeleridir. Okullarda sanat dersleri azaltıldı. Bu da öğrencilerin düşünme becerilerini engelliyor. Olaylara bakış açılarını daraltıp, öğrencilerin yaratıcılıklarını köreltiyor. Kısacası öğrenciler sadece teorik bilgiler içinde köreltilerek, gelişmeleri engelleniyor.” sözleriyle ifade etmiştir.

Tali Öğretmen Köy Enstitülerinde nasıl bir okul kültürünü ise; “Köy Enstitülerinde çok iyi bir demokratik kültür vardı. Öğrenciler kendilerini çok iyi ifade ediyorlardı. Okulda cumartesi günleri haftanın genel değerlendirmesini yapılırdı. Okulda yapılan bu görüşmede öğrenciler görüşlerini rahatlıkla söylerdi. Her hafta bir sınıf nöbet grubuna ayrılırdı. Nöbet grubuna ayrılan sınıf, o hafta sadece okulun işlerini yapardı. Hafta sonu da o hafta görevli sınıfın genel değerlendirmesi yapılırdı. Okulda bir şekilde kendi kendini yöneten okul modeli vardı. Okulda demokrasi çok iyi gelişmişti. Okulda özeleştiri kültürü vardı. Hafta sonu tüm okul görevli sınıfın çalışmalarını değerlendirirdi. Bu değerlendirmelerin amacı, gelecek haftaki aksaklıkları azaltıp, okulda sorun çözme becerisi geliştirmekti. Okul başkanı vardı. Okul başkanı son sınıflardan seçilirdi. Nöbetçi öğretmenin yardımcısıydı. Okul disiplin kurulunda üç öğretmen dışında bir de öğrenci bulunurdu. O öğrenci disipline gelen öğrencilerin haklarını savunurdu.” sözleriyle ifade etmiştir.

Tali Özdemir Köy Enstitülerinin kapatılma nedeni bakın nasıl ifade etmişti… “Köy Enstitüleri 1944 yılında mezun vermeye başladı. Köy enstitüleri mezunları köylere gitmeye başlayınca, enstitülerde öğrendikleri çalışma tekniklerini köylerde de uygulamaya başladılar. Köylerde okulun yanında uygulama bahçeleri, atölyeler kurulurdu. Köylülere örnek oluyorlardı. Köylülere bilinç aşılıyorlardı. Köylülere hak arama, daha etkili ve verimli üretim metotlarının yanında kooperatifçiliği öğreterek, köylülerin emeklerini değerini öğretiyorlardı. Köylüler, köyün ağalarına karşı kafa tutmaya başlıyorlardı. Köyün ağları, köyde daha önce sözü geçen bazı din adamları da köylülerin bilinçlenmesinden rahatsız oluyorlardı. Köylerdeki bu bilinçlenme ve gelişmelerden emperyalist ülkelerde rahatsızdı. Yurtdışı ve yurt içindeki lobiler, içerdeki siyasileri de etkileyerek köy enstitülerine karşı bir karalama kampanyası başlattılar. Güzelim Köy Enstitüleri komünist yuvası olarak tanımlanıyor, kız erkek öğrenciler bir arada yatılı okudukları için fuhuş yuvası olarak vasıflandırılıyorlardı. Bunların hiçbirisinin gerçeklik payı yoktu. Tamamen safsataydı. Esas sebep, Köy Enstitülerinin köylüleri uyandırmış olmaları, köydeki ve diğer çıkar gruplarına ters düştüğü için Köy Enstitüleri destanına son verildi…”

Eğitim sistemimizde 17 Nisan 1940 tarihi eğitim tarihimizde anlamlı ve önemli bir projenin başlangıcıdır.  Köy Enstitüleri öyle kurumlar ki; eğitimden kültüre, sanata ve edebiyata kadar, yaşamın her alanında önemli değerler katmış mezunlar vermiş, eğitim tarihimize önemli izler bırakmışlardır.  Eğitim tarihimizde önemli kurumlar olan “Köy Enstitüleri” modeli eğitimciler ve eğitimde karar vericiler tarafından çağın koşullarına uygun olarak tekrar değerlendirilmeli, eğitim sistemimizdeki sorunların çözümünde alternatif modeller için ilham alınmalıdır. Geleceği aydınlık, yarınları umut dolu bir nesil için, “ÖNCELİĞİMİZ EĞİTİM”…


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)