Eğitim tarihimizde 82 yıl önce bir destanın yazılmıştı. Bu destanın adı: “KÖY ENSTİTÜLERİ” destanıdır. Uzun yıllardır sürekli arayışlar içerisinde olduğumuz eğitim sistemimizde, köy enstitüleri eğitim modeli birçok eğitim bilimci tarafından başarılı bir eğitim modeli olarak görülmektedir. Peki, eğitim sistemimizde aydınlanmanın önemli bir meşalesi olan köy enstitülerinin kuruluş süreci, amacı ve eğitim modeli nedir?
Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı TONGUÇ, 1935-1946 yılları arasında Köy Enstitüleriyle ilgili yazdığı mektuplarını “Köy Enstitüsü Yılları” adlı kitapta toplanmıştır. Bu kitap okunduğunda eğitimde neden bir destan yazıldığı daha iyi anlaşılacaktır. Kendisi de köy enstitülerinde yetişmiş başarılı bir yazar ve eğitimci olan Mehmet BAŞARAN, “Tonguç Babanın mektuplarında, on binlerce kafa ve yüreğin katkılarıyla yaratılan, gittikçe gürleşen bir senfoni dinler gibi oluyoruz; arıtan, yenileyen ter kokan emeğin senfonisi… Taşla, toprakla, ağaçla, makineyle çalınan, halkın derinlerinden süzülüp gelen değerlerle beslenen, çağdaş teknikle beslenen bir senfoni bu… Umutlar, umutsuzluklar, atılımlar yıkılışlar var içinde…
Eğitim tarihimizde önemli bir yeri olan Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940 yılında kurulmuştur. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda 1935 istatistik verilerine göre nüfusun yüzde 82’si köylerde yaşamaktaydı. Köyde yaşayan nüfusun okur-yazar oranı erkeklerde yüzde 17, kadınlarda ise yüzde 4,2 olup ortalama ise yüzde 10,5 düzeyindeydi. Atatürk, 1935 yılında Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Saffet ARIKAN’a köy yaşamının koşullarını ve üretime dönüştürmesiyle ilgili çalışmalar başlatılmasını ister. Saffet ARIKAN’ın bu çalışmalar için bulacağı isim, İsmail Hakkı TONGUÇ’tur. İsmail Hakkı TONGUÇ, Cumhuriyetin ilk kuruluşunda davet edilen John Dewey raporlarını da inceleyerek, yapıları bize benzeyen ve köy eğitimi konularını çözmüş bulunan Avrupa ülkelerine, iki ay süren bir inceleme gezisi yapar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1939 yılında toplanan Birinci Maarif Şurası, ilköğretim konularını da kapsayan bazı kararlar alır. Bu çalışmaların sonunda, Hasan Ali Yücel’in bakanlığı sırasında, 17 Nisan 1940 yılında, 3803 sayılı “Köy Enstitüleri ve Köye Lüzumlu Sanat Erbabı Yetiştirme Yasası” çıkarılmıştır. Bu yasayla, Türk Milli Eğitim sisteminin en önemli destansı hareketi, Cumhuriyet tarihinin eğitimdeki aydınlanma çalışmalarının önemli mihenk taşı döşenmiş oldu.
Köy Enstitüleri, üretime elverişli alanları olan köylerin yanında ve ortasında kurulmuşlardır. Köy Enstitüleri dört tarafı mamur, hazır bir ortam yerine, sıfırdan başlayarak, barınaklar kurarak, yollar yaparak, bataklıkları kurutarak, sular getirerek bulunan ortamlara yeniden yaşam oluyorlardı.
Köy Enstitüleri’nin asıl özelliği ve başarısını sağlayan, uyguladığı eğitim yöntemiydi. Peki, bu eğitim modeli nasıldı? Türkiye’de Köy Enstitüleri kuruluncaya değin okullardaki eğitim ve öğretim yönetimi, tamamen belleğe dayanan, deney ve uygulamadan uzak, araştırmaya olanak vermeyen, ezberleme yöntemine dayanan bir modeldi. Eğitim sistemi başka ülkelerden ithal edilen, toplumun gerçekleri ve istemleriyle bağdaşmayan, dışarıdan monte edilen bir eğitim modelinden ibaretti. Köy Enstitüleriyle, bu anlayış kökünden değiştirilerek, yeni bir yöntem uygulanmıştır. Köy Enstitüleri’nde uygulanan yöntem, “İş içinde, iş aracılığıyla, iş için eğitim” sözüyle sloganlaşmıştır. Köy Enstitüleri eğitim modelinde, araştırmanın, gözlem ve deneyin, iş ve üretimin, yaratıcılığın geliştirilmesi temeline dayanıyordu. Köye Enstitülerinde eğitim, üretim alanında işler başarılarak ve eserler üretilerek veriliyordu.
İsmail Hakkı Tonguç öğretmenin görevini; “Öğretmen, öğrencide bizzat bir şey icat etme merakını uyandırmak, bu gayeye hizmet eden, yaratmaya elverişli araçların kullanılmasını doğru olarak çocuğa öğretmektir. Yaratmaya yarayan araçlara kitaplar da dâhildir; ezberletmemek şartıyla …” sözleriyle ifade ederken, eğitimde yaratıcılığın önemine vurgu yapmıştır.
Köy Enstitüleri’nde uygulanan eğitim yönetimi, demokratik bir anlayış ve ortak sorumluluk ilkeleriyle iç içe bir yapıda olduğu söylenebilir. Öğrenciler, öğretmenler ve enstitüdeki diğer çalışanlar, yönetimde karar süreçlerine katılıyorlardı. Enstitüde hafta sonu toplantılarına, enstitüde bulunanların tamamı katılırdı. Hafta sonu toplantılarına, geçen hafta yapılan çalışmalar değerlendirilir, herkes görüşlerini ve varsa eleştirilerini sunardı. Köy Enstitüleri’nde kooperatif işletmeciliği de önemli bir konu olup, son derece demokratik esaslarla göre uygulanmıştır. Köy Enstitülerindeki kooperatifleri, öğrencilerin okul içindeki sınırlı ihtiyaçlarını karşılayan kooperatiflerle karıştırmamak gerekir. Bu kooperatiflerin çok büyük ekonomik boyutları vardı. Bu kooperatifler, enstitülerin döner sermayeleriyle iç içe çalışan kooperatiflerdi ve bunların yönetimlerinde öğrenciler rol alıyordu.
İsmail Hakkı TONGUÇ’UN deyişiyle, “Köy Enstitüleri, köylüyü köleliklerin her türlüsünden kurtarmayı amaçlayan” bir eğitim modelidir. Köy Enstitüleri, kırsalın aydınlanması, cumhuriyet ve demokrasi kültürünün geliştirilmesiyle birlikte eğitim sistemimiz içinde çağın ötesinde önemli bir projeydi. Köy Enstitüleri, 27 Ocak 1954 yılında öğretmen okullarıyla birleştirilerek kapatıldı.
Sonuç olarak, Köy Enstitüleri Türkiye’nin çağdaşlaşmasının önündeki engellerin aşılmasında, toplumun dönüştürülmesinde önemli bir projeydi. Eğitimde ulusal bir proje olan Köy Enstitüleri eğitim modeli günün koşullarına uyarlanarak, eğitim sistemimizde benzer eğitim uygulamalarına geçilmelidir. Geleceği aydınlık, yarınları umut dolu bir nesil için, “ÖNCELİĞİMİZ EĞİTİM”…