adscode

'Milli Eğitim Bakanı İken Tır Kullanıyor Gibiydim'

Milli Eğitim Eski Bakanı Nimet Baş(Çubukçu) Hülya Okur'a verdiği röportajda çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

'Milli Eğitim Bakanı İken Tır Kullanıyor Gibiydim'
Özel Eğitim

 

 

 

 

İşte ana başlıklarıyla o röportaj;

 

"Ben iyi bir Ak Partiliyim...

 

Tüm kesimler cumhuriyetle barışmalı...

 

Ben dindarım demek güzel bir şey değil...

 

Ak Partiye iliştirilmiş bir siyasetçi değilim...

 

Kabine dışı kalmam doğru bir karardı...

 

Eğitim politikaları çok sık değişiyor algısı yanlış...

 

Ak Parti yerel seçimlerden güçlü çıkacak...

 

Keşke Gezi'de gençler ölmeseydi"



“MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI GÖREVİ, KADIN VE AİLEDEN SORUMLU BAKANLIKTAN DAHA YOĞUNDU”

Rauf Tamer, “Milli Eğitim’den bahsediyoruz...?Çocuk yetiştiriyoruz. Talim-Terbiye ne güzel lâf, değil mi? Ama terbiye, talim’den daha mühim.” diye yazmıştı. Kadın ve aileden sorumlu bakan iken daha mı az ağırlık hissetiniz üzerinizde?
Yok, hayır. Hiç birisi birbirinden daha kolay değil. Kadın ve aileden sorumlu olduğum dönemde aynı zamanda engelliler, kimsesiz çocuklar gibi toplumun en dezavantajlı ve toplumun en yoğun ilgi göstermesi gereken alanlarıyla ilgilendim. Yoğunluk duygusu, sizin adanmışlık duygunuzla koşut bir şeydir, yaptığınız işle çok ilgili değildir, ben başka bir şey de yapıyor olsam, aynı duyguyla hareket ediyorum. Dolayısıyla ikisi, kıyaslanabilecek bir şey değil. Ama teknik olarak(duygu olarak söylemiyorum)şunu söyleyebilirim ki, “Elbette Mili Eğitim Bakanlığı sorumluluk açısından, hitap ettiği kitleler açısından, toplumsal etkileşim açısından en yoğun bakanlık. O manada biraz daha farklıydı.

 


“İLK KADIN MİLLİ EĞİTİM BAKANI OLMAM, BAŞBAKANIN KADINA VERDİĞİ ÖNEMİN BİR GÖSTERGESİ”

 


“BİR KIZ ÖĞRENCİNİN HAYALLERİNİ DEĞİŞTİREBİLDİYSEM, NE MUTLU BANA”

Meclis albümünde eski görevleriniz yazılırken Milli Eğitim’de ilk kadın bakan olduğunuz vurgulanmamıştı. Türkiye’nin ilk kadın Milli Eğitim Bakanı, duygusallık açısından erkek bakanlara göre daha mı dezavantajlı konumdaydı?
Yok, öyle bir farklılık hissetmedim. Kadınların, cinsiyet farklılığından kaynaklanan farklı bakış açıları var elbette. Ama açıkçası “kadınlar daha duygusal yaklaşır” yaklaşımı toplumda zayıflık olarak da sunuluyor. O yüzden ben bunu reddediyorum. Elbette duygusal bir insanım, elbette olaylara yaklaşımım böyle ama benim gibi düşünen ve davranan erkek siyasetçiler de var. Bu farklılık olumlu anlamda kullanılmak istenirken, dezavantaja da dönüştürülüyor kadınlar üzerinde. İlk olmak kavramı çok büyük bir onur benim için. Sadece çocuğuma değil, torunlarıma da bırakacağım olumlu bir miras. Bu, Ak Parti’nin, Başbakanın kadınlara verdiği önemle de ilgili bir şey. Ülkenin en büyük Bakanlığı ile ilgili bir görevlendirmeydi bu. Buradan baktığınız zaman, önemli bir mesajın verildiğini düşünüyorum. Bir aylık Mili Eğitim Bakanı iken, Ardahan’da bir kız öğrenci yurdunu ziyaret ettim, kız çocuklarına ne olmak istiyorsunuz sorusu soruluyordu, bir tanesi şöyle dedi: “Önce hukuk okumak istiyorum, sonra da Milli Eğitim Bakanı olacağım” Ben de hukuk mezunuyum, deyince, “Evet biliyorum, sizin öz geçmişinize baktım” dedi, aslında benim özgezmişime bakarak, bunların yapılabilirliğini görmüş. Anadolu’nun en ücra ilinde, bir kız yurdunda, bir kız öğrencinin hayallerini değiştirebildiysem ne mutlu bana.

“MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, BU ÜLKE İÇİN SON DERECE ANLAMLI”
“TÜM KESİMLER CUMHURİYETLE BARIŞMALI”

 


“ATATÜRKÇÜLÜK ÜZERİNDEN YAPILAN AYRIŞTIRMAYI RAHATSIZ EDİCİ BULUYORUM”
“KONUMUMUZU “BORÇLUDUR, ALACAKLIDIR” DİYE TARİF ETMİYORUM”

Başbakanın kadına verdiği öneme dikkat çektiniz de…Tufan Türenç sizin için; ”Nimet Hanım cumhuriyetin ürünü modern bir kadın. Kendisi bugün o koltukta oturuyorsa bu Atatürk ilke ve devrimleri sayesindedir.” demişti. Size duruşunuzu ve özgürlüğünüzü kazandıran şeyde Atatürk’ün payı nedir?
Aslında bazı meseleleri bağlamından kopararak tartıştığımızı düşünüyorum, asıl sorunumuz da bu. Mustafa Kemal Atatürk, bu ülke için son derece anlamlı.  Hem ülkenin kurtuluşu hem de milli mücadeledeki rolünü hiçbirimiz yadsımıyoruz. Ama Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkenin kurucu bir değeri olarak, bu toplumun birleştirici unsuru olması gerekirken, herkesin birbirini Atatürkçülük üzerinden yıllarca üretilen bu resmi ideoloji çerçevesindeki ayrıştırıcı tanımlamalardan çok rahatsız oluyorum. Kadınların görünüşleri veya onların nasıl giyindikleri onların Atatürkçü olup olmadığını belirlemediği gibi ilkesel yaklaşılmasını da doğru bulmuyorum, başka birinin yaklaşımı böyle olabilir ama benim yaklaşımım asla böyle değil. Ben bulunduğumuz konumu “Borçludur, alacaklıdır” gibi tanımlamalarla tarif etmiyorum. 2013 yılındayız ve rica ediyorum insanlar bu tür dogmalardan, kavramlardan, kalıp yargılardan bir an önce kurtulsunlar. Benim başarım tartışılabilir ama bunu fazla ideolojik yaklaşım olarak görüyorum. Benim bulunduğum yerde, benim gibi görünmeyen, tercihleri farklı olan bir kadın da en az benim kadar başarılı olabilir. Ben kadın meselesine de böyle bakıyorum. İşte o zaman toplumun tüm kesimlerinin aslında cumhuriyetle barışması veya bu tür insanların herkesle ilgili değerlerini gözden geçirmesi gerekiyor. Bu tür tanımlamaları yapanların, doğru değer yargılarıyla hareket ettiğini düşünmüyorum.

 


“28 ŞUBAT’TA HAK VE ÖZGÜRLÜKLERDE YANA TAVIR ALDIM”
“İNANÇLARINI SAMİMİ OLARAK YAŞAMAK İSTEYENLERİN YANINDAYDIM”

Wikileaks’te sizden söz edilirken, konusuna odaklanan, oldukça azimli sözlerinin ardından İslamcı MÜSİAD’ı savunduğunuz vurgusunda bulunulmuştu. İslam, siyasi çizginizin üzerinde mi, altında mı kaldı?
İslam üzerine belirleyici veya anlatıcı bir role bürünmem, haddi aşmak olur. Ben kendimi dahi bu konu ile ilgili tanımlamaktan kaçınan bir insanım. 28 Şubat süreci, hak ve özgürlükler anlamında, toplumun büyük bir kesimini tedhiş altına alan, denetleyen ve bireysel hayatlarında kişilerin ne yapıp ne yapmaması gerektiğini söyleyecek kadar ağır geçen bir postmodern darbe dönemiydi. O dönem ben tutumumu hak ve özgürlüklerden yana aldım. Ve sadece MÜSİAD değil, düşünce dünyamızda önemli rolleri olan basın mensuplarını ve farklı insanları da savundum. O dönem benim açımdan onur vericidir, en azından avukatlık mesleğini icra ederken temel hak ve özgürlüklerine yönelik bir yerde durduğumu düşünüyorum. Özellikle darbe dönemleri, toplumsal kırılmaların, tarafların değiştiği kaygan dönemlerdir. Çok hızlı bir şekilde bugün yazdığını yarın değiştirebilir insanlar, veya bugün durduğu yeri yarın değiştirebilirler, o yüzden önemsiyorum. Bence samimi şekilde inançlarını yaşamak isteyen insanların mücadelesinde idim. Yani o irade ile oradaydım. Hala da tam olarak bu sağlanmadığı için daha da mücadele edilmesini gerektiğini düşünenlerdenim.

 


“AK PARTİ SİYASETİNE, ONUN LİDERİNE YÜREKTEN İNANDIM”
“AK PARTİYE İLİŞTİRİLMİŞ BİR SİYASETÇİ DEĞİLİM”

Kendinizi tanımlamak istemeyebilirsiniz ama ortaya koyduğunuz bir siyasi duruş mutlaka vardır.4 Mayıs 2009’da Milli Eğitim Bakanlığı koltuğuna oturduktan sonra yayınladığınız ilk mesajda öğretmenlere maaş müjdesi vermiştiniz.
Maaş müjdesi vermemiştim galiba, bu yanlış bir bilgi. Öğretmenlerin maaşlarını ben belirlemiyorum, Maliye Bakanlığı belirliyor çünkü. Şunu söyleyebilirim belki, Ak Partideki varlığım, belki de dış görünüş sınıflandırması nedeniyle her iki kesim tarafından da, hep başka bir şekilde algılandı. Ben Ak Parti siyasetine yürekten inandım. Ak Partiye inandım, onun liderine yürekten inandım ve içinde bulunduğum partinin program tüzüğünün hazırlanma safhasında bulundum, kurucusuyum çünkü ben inandığım yerdeyim ve inandığım değerleri savunuyorum. Bu çok insan açısından başka türlü yorumlandığı için altını çizerek vurguluyorum. Ak partiye iliştirilmiş bir siyasetçi değilim. Başta Başbakanımız olmak üzere hiçbir yöneticisi dışarıda algılandığı gibi algılamadı beni. Bir çok insanın Ak Partilileri bu tür zihinsel sorgulamalarıyla rahatsız ettiğini düşünüyorum.

 Röportajın Devamı İçin Tıklayın!

 




Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)