adscode

ÖSYM Başkanı Demir’e çok açık mektup!

ÖSYM Başkanı Ali Demir’in her yanlışta adaylara elektronik posta göndermesine cevaben sınavzedeler, veliler ve eğitimcilerde Başkan’a mektup yazmaya başladı...

ÖSYM Başkanı Demir’e çok açık mektup!
Özel Eğitim

İşte o mektuplardan biri;

Sayın Bay Ali Demir;

Skandal bir sınavın sahibisiniz.

Böyle bir sınav sizden önceki başkanı yerinden etmişti.

Daha güvenilir, daha adaletli ve tarafsız sınavlar yapılsın diye görev size teslim edildi

Heyhat!... Meğer orada da otomatikteymiş işler!..

Yine hüsran düştü payımıza!.. Üstelik bu seferki tüy de dikti hepsinin tepesine…

“Neyleyim, kalmadı hüsrana tahammül, ey Demir!

Güven dedin, çaldırdın ümidini gençliğin, ey Demir!..”

İlk günden itibaren ne öğrencilere, ne ana-babalara, ne de kamuoyuna inandırıcı olabildiniz... Siz konuştukça kuşkular silinmedi. Aksine büyüttünüz kuşkunun boyutlarını!...

Boyut büyük!..1 milyon 700 bin öğreni, 5-6 milyon ana-baba, 74 milyon halk!.. İnandıramadınız,  tatmin edemediniz ama,  safınızda sıraya girdi yetkililer arka çıkmak için.

Önce Cumhurbaşkanı, tatmin oldu açıklamalarınızdan. Hep merak ettik, milyonlar tatmin olamamışken, farklı ne söylediniz de Cumhurbaşkanını tatmin ettiniz?

Cumhurbaşkanı’nın çok büyük yetkileri olduğunu biliyorduk da, halkın anlayamadıklarını anlayacak kadar üstün bir idrak, yüksek bir izan ve feraset sahibi olduğundan habersizdik.

İncelemeden, inceletmeden, tatmin olacak kadar geniş vizyon sahibi bir Cumhurbaşkanımız olduğu için övünmemiz gerekir mi, kestiremiyorum!..

Bir soru cevap arıyor! Cumhurbaşkanının görevi tatmin olmak mı, yoksa; şaibeli bir sınavı müfettişlerine inceletip, halkın tatmin olmasını sağlamak mı!?..

Yoksa; Cumhurbaşkanının görevleri  arasında sürekli birilerine kefil olmak mı var!?..

“Asılsız iddialar karşısında  pişman olup utanacaklarmış” iddia sahipleri!.. Bu söz de, Bakan ama, bakmayan Milli Eğitim Bakanı Bayan Çubukçu’ya ait.

Sayın Ali Demir; Öğrencilere ilettiğiniz mektuptaki itiraflarınızla kimleri utandırdığınızın farkında mısınız?

Arka-çıkanlarınızdan bazıları daha da ileri gitti koruna ve kollamada… İktidara karşı tertip içindeymiş iddia sahipleri. Art niyetliymiş sokağa dökülenler..

Diyor ki; örneğin; “otomatik bağlama üstadı” Bay Hüseyin Çelik;

“Sayın Yarımağan AK Parti iktidara geldiği zaman görevine de devam etmiştir. Esas kadrolaşmadan söz edecek olursak ÖSYM'de başka türlü bir kadrolaşma olduğu aşikardır. Yeni gelen yönetim sınavlarla ilgili çok daha ileri tedbirler almışlardır. Güvenliği ihlal eden herhangi bir olaya rastlanmamıştır, bireysel bir kopyaya rastlanmamıştır. Herhangi bir şaibe de söz konusu olmamıştır. Ancak 1 milyon 700 bin öğrenciye adaya özgü kitapçık ilk kez bu dönem yapılmıştır.”

Bay Çelik; “sınav haftası” sorusuna “ mangal tahtası” üzerinden cevap veriyor.

İhlal güvenlikte değil, güvenirliktedir. “Yok” sözcüğü “var”ı ortadan kaldırmıyor. Şifre varsa şaibe de vardır!.. Saptırma ve çarpıtmalarla, kandırılmak kanımıza dokunuyor!..

Gelelim itiraflara… sorular net cevap bulmadıkça, şaibeler devam eder. Oynanan oyunların pis kokuları, radyoaktif sızıntılardan daha tehlikeli boyutlara ulaşacaktır!..

Çalınan gençliğin geleceği, umudu ve onurudur..

Hırsızı korunan bir ülkenin geleceği olamaz..

Kedilerden esinlenilen,“ört-bas” yöntemiyle, toplumsal güvensizlik ortadan kaldırılamaz..

1-     Tarafsız bir ön incelemeye bile dayanmadan, yetkililer sınavlarda bir şaibe olmadığını

 nasıl söyleye biliyorlar!? 

Bay Çelik, sınavlarda gözcü müydü? Bireysel kopyaya rastlanmadığını, bir şaibenin söz konusu olmadığını hangi kanıtla ve hangi yetkiyle ilan ediyor!?  Bununla da yetinmeyip, şaibe iddiasında bulunanları tertip içinde olmakla suçluyor.

 Kaldı ki, iddia bireysel kopya değil, örgütsel  gizli bir eylem!..

2-  Önce şifre yok dediniz, arkasından, master kitapçıkta olabilir dediniz, arkasından, basımevinden bir görevlinin işgüzarlığı dediniz… Şimdi de şifrenin varlığını 1 milyon 700 bin öğrenciye ilettiğiniz mektubunuzla itiraf etmektesiniz.. Şifre varmış ama, kimsenin lehine kullanılmamış!..  Şimdi de “sehven” mazereti girdi devreye!..

Yabancı gelmedi bize bu “sehven” sözcüğü. Bir yerlerden kopya edildiğinden şüphe yok. Arkasına sığındığınız “sehven” sizi kurtarmaz, mağdur kılmaz Bay Başkan. Gerçek bir hukuk devletinde “Sehvene” sığınan başkalarını da suçsuz kılmayacağı gibi.

Yargıç sorar: Sanık sen misin?

Sanık cevap verir: Hayır… Öküzü ben çaldım!..

Bilim adamı, inandırıcı kanıtlar ortaya koyabilendir... ”Sehven” suça mazeret ola bilir mi? 

“külahıma anlat” deyimini hak eden kişi, ya bilim adamlığını, ya görevini hak etmiyordur.

Şifreleme, soru kitapçıklarına kenar süsü olarak konulmuş olamaz!?

3- 17 okulda, sadece seçilen kız adayların sınava girmesi için programlanan bilgisayar(!), adrese teslim soru kitapçığı hazırlarken de ayni yolu izlemiş olamaz mı!?..

Kalem silgi dağıtmakla, kolye saat çıkartmakla sınav, güvenliği sağlanmış olmuyor. Aksine göstermelik güvenlik tedbirleri, muhtemel veya planlanan sahtekarlıklara gözbağı yapılıyor...

1 milyon 700 bin adaya özgü kitapçık, eğer varsa, ve güvenlik tedbiri olarak bu yapılmışsa,  istediğin adaya, istediğin şifreleri de iletmenin yollarını açmışsın demektir. Bunun neresi güvenlik? Neresi güvenilir böylesi sınavların!?..

 4- İtiraf bir erdemdir. Bu erdem, itiraftan sonra gereğini yapmakla taçlandırılırsa erdem olma hükmünü kazanır. Aksi halde, şecaat arzederken sirkatini söylemekten öteye geçemez.

1 milyon700bin adayın geleceğini çalan, ülkenin kurumlarına güvensizlik duyulmasına neden olan “sehven”lerin arkasına sığınmak, ne sizi ne de arka çıkanları aklar!.

5- Tüm öğrencilerin sınav kitapçıklarını internetten yayınlandığınızı duyurdunuz.. Sınavda kullandığım kitapçığımı internette gördüm diyen bir tek adaya rastlamadım..

1.700.000 aday için var olduğu söylenen farklı kitapçık kadar, farklı sayıda cevap kağıdı da var mı!?.. Bu da açıklığa kavuşmuş değil.. Soruların yerleri değişse bile, cevapların, şifrelerin yeri değişmedikçe, bunca zahmete ne gerek var ki!? Kandırmaca değilse niye bu uygulama?

 6 –Mektubunuzda her paragraf sonu; inandırıcılıktan uzak savunmalarla  son bulmakta.

Diyorsunuz ki; “Hiçbir adaya üstünlük sağlanması söz konusu olmamıştır.”        

Diyoruz ki; nereden bilelim!.. Size inanmamızı sağlayacak somut delilleriniz ne!?.. Tam tersine bunca yetkilinin tek merkezden çıkmış izlenimi veren ifadeleri kuşkumuzu artırmakta..

Diyorsunuz ki; Şifreli dizilişi “fark ederek cevap seçeneğine yönelen tek bir adaya bile rastlanmamıştır.”

Diyoruz ki; bu sözünüz, bir faraziyedir mazeret uydurmadır!. Sınavda başında mıydınız 1.700.00 adayın!? Yoksa tarassutta mı? Adayın doğru cevaba yönelirken nasıl bir yol izlediğini bilimsel olarak nasıl anladınız!?.. Müneccim sakalı sıvazlayarak mı bilimsel sıfatınızı kazandınız!?



Diyorsunuz ki; “Tüm adayların, ham puanları üzerinde yapılan değerlendirmeler sonucunda normal dışı, hiçbir durum görülmemiştir.”

Diyoruz ki; Nedir o normal dışı durumlar?.. Elbette, onbinlerce kişi tam puan alamayacaktır. Şifrelemeden yararlanıldıysa, bir önceki KPSS’den gereken dersler alınmış olmalı..

Yüksek puan alanların, bu puanları, şifreyle mi, gerçek bilgilerinin karşılığı olarak mı aldıklarını kim nasıl, hangi bilimsel yöntemle saptayacak? Bilim adamı kanıt koyar, faraziyelerle adam aldatmaz.

Diyorsunuz ki; “Normal dışı bir durumun olmadığı ve sınavın adil ve doğru yapıldığı gerçeğini ortaya koymaktadır.”

Diyoruz ki; hem şifrenin varlığını itiraf et!..Sehvenlerin arkasına sığın,  Hem sınav kitapçıkları hala incelenmektedir de!.. Sınav sonuçları bile ortaya çıkmadan, normal dışı bir duruma rastlanmamıştır de. Sonuç olarak da, ortada hiçbir şaibe yokmuş gibi, bütün tereddütler bilimsel ve hukuksal olarak kafalardan silinmiş gibi, kalk birde, de ki;

“Tüm bu süreçte sizleri rahatsız edecek hiç bir oluşum söz konusu değildir”

Bu da yetmezmiş gibi, “Son günlerde sizlerin heyecan ve duyarlılığınızı harekete geçirmek üzere oluşturulan senaryoların hiç bir dayanağı yoktur.” diyerek bilimse(!) açıklamalarını sürdür.

ÖSYM Başkanlığı kesmez seni!..  Müfettiş oldun, normal dışı durum yoktur raporu verdin. Bilim adamlığınla başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere tüm yetkilileri ve ilaveten, tüm yandaşları tatmin ettin.

Henüz görevin bitmedi Bay Başkan!.. Her şey oldun; savcı da oldun!.. Hala “tatmin olmayan” başta öğrenciler, veliler ve muhalif halk kesimine de gözdağı vermeyi de unutmadınız. İsterseniz, sokağa dökülen öğrencilerin karşısında, polislerin safında yerinizi de alınız da şu sözleriniz daha bir anlam kazansın.



 “Son olarak, şunu da bilmenizi isteriz ki, sizlerin heyecan ve duyarlılığınız üzerinden kamuoyunu karamsarlığa yöneltmek isteyenler hakkında gerekli inceleme, soruşturma ve yasal işlemler yapılmaktadır.”

Nush ile uslanmayanın hakkı kötektir.. ya da kamu oyunu karamsarlığa yöneltmek isteyenlerin hakkı ise mahpus damı!..

Ama milyonları alacak kadar bir mahpus damının inşası pek ucuza mal olmayacak Bay Başkan, bunu bilesiniz.

Mektubunuz beni hiç tatmin etmedi!..

Mektup bitmişti ki, Başbakandan  YGS’yi protesto eden gençlere yönelik yeni bir söylem geldi… Belki de bir öneri!.. Belki bir talimat!.. Meydanlara 2000-3000 kişinin karşısına 10.000’leri koymak!.. Türünü, türüne kırdırmaktır bunun adı. Tam bir biyolojik savaş!..

Fazla uzaklaşmayın buralardan Bay Başkan. Belki de, 10.000’lik bu yeni güçlerin başkomutanlığına da siz getirilirsiniz… Ne de olsa görev birinci derecede sizi ilgilendirmekte!..Ama, gene de son sözüm şu; erdem gereğini yapmaktır. Ben içimden geçenleri size aktarmakla gereğini yaptım. Sizde gereğini yapınız.



 


Emoji ile tepki ver!

Bu Haberi Paylaş :


Benzer Haberler
    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)