adscode

Biyovirüsler mi yoksa sosyovirüsler mi daha tehlikeli?

Bu soysal virüslerin de tıpkı biyovirüsler gibi daha çok geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde hızla etkisini göstermekle beraber tüm dünyayı etkisi altına aldığını söyleyebiliriz

vedatdemirr@hotmail.com




Son birkaç yıldır dünya gündeminde biyovirüsler büyük yer edinmeye başladı. Hele ki dünya tarihinde 2019 yılı ile başlayan korona virüs salgını hiç olmadığı kadar küresel bir etkiye ve karantina uygulamalarına sahne oldu.

Şimdilerde ise bu virüs salgının getirdiği travma ile beraber yeni tür virüslerin de gün be gün ortaya çıkıp dünya sağlığını tehdit ettiğini, sağlık örgütleri ve basın organları aracılığıyla, görüyoruz. Oysa epey zamandır dünyada dolaşan ve insan yaşamını tehdit eden sadece bakteri ve virüsler değil aynı zamanda sosyal virüsler diyebileceğimiz kitlesel alışkanlıkları, rutinleri ve bazı düşünce-inanç kalıpları ile değer yargılarının da toplumu ciddi oranda enfekte etmiş olduğunu görüyoruz.

Bu soysal virüslerin de tıpkı biyovirüsler gibi daha çok geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde hızla etkisini göstermekle beraber tüm dünyayı etkisi altına aldığını söyleyebiliriz. İnsanın daha çok içgüdüsel dürtülerini diri tutarken zihinsel ve duygusal olan yönlerini baskılayıp manipüle eden virüsler bunlar.

Açlık(yeme-içme zevki), cinsellik, saldırganlık, sapkınlık, bencillik, güç, haz, eğlence, rahatlık, tembellik, kolaylık, kıskançlık vs. dürtüler canlı ve diri tutulurken düşünme, çalışma, üretme, zorluk, mücadele, yardımlaşma, özgecilik, akıl yürütme, fedakârlık, gözlem, okuma, dinleme, muhakeme, mantık vs. insani beceri ve hassalar baskılanmakta…

Esasen düşündüğümüzde bu çelişkili gibi geliyor dimi? Bu kadar teknoloji ve bilgi erişimi varken herkes her şeye erişebiliyorken ve herkes seçimlerinde özgür iken kimler ve nasıl bu tür sosyal virüsler ile kitleleri yönlendirebilir diye sorabiliriz. Tuhaftır ki cevaplar da hep bu çelişkilerin arkasında gizli…

Toplumda ne daima çok ise onun kullanımı daima az olmuştur. Bugünde bilgi ve erişim imkânları çok kullanımı o denli az. İnsan tabiatında daima tembelliğe düşkündür. Bu bakımdan daima az ve etkili bir azınlık (yönetenler) büyük kitleleri yönlendirip yönetmişlerdir. Bugün dünyada olan da bu… Aklını ve gücünü yeterince kullanıp insanlar üzerinde hüküm sahibi olanlar zamanla tanrılaşma iddiasında bulup dünya hayatını kontrolleri altına almaya çalışıyorlar. İnsanlık da tarih boyunca bu kul ve itaat etme misyonuna uygun yaşıyor. Zaman zaman bu zinciri kırmış olsa da genel kural işliyor.

Bu sosyovirüsler maalesef biyovirüsler gibi fiziksel teması da gerektirmiyor. Dijital temas, iletişim ağları üzerinden ve sokaktan yayılım gösteriyor. Etkisi çok güçlü ve yıkıcı… Hedefi kültürleri, inançları, dilleri yok etmek. Niteliksiz ve itaat eden sapkın bir köle kitle oluşturmak. İlkel ihtiyaç ve dürtülerle mutlu olan ve her şeyleri üst akıl tarafından düşünülüp karşılanan yani tatmin edilmiş insan kitlesi inşa ediliyor. Bu tür sapkın inançlar, olumsuz düşünce, alışkanlıklar ile enfekte olanların iyileşmesi çok zor. Her türlü olumlu telkin ve düşünceye karşı bağışık ve sürekli mutasyon ile kendini ayakta tutabiliyor.  

Bugünlerde medyada tanık olduğumuz sapkın tarikatların, cinayetlerin, sekülerüstü yaşam tarzının, şantajların, taciz ve tecavüzlerin vicdan ve akıl kavramının varlığını sorgulatacak türden eylemlerin hızla genç nesiller arasında yayılıp bulaşıyor. Marjinal düşünce ve inanç virüsleri hızla yayılıyor. Toplumsal bir çözülme var. Üniversiteler madem var, sosyoloji ve psikoloji bölümleri aktif bir şekilde bilimsel araştırmalara yönelmelidir. Siyasiler de hızla bu sosyovirüslere karşı tedbir ve çareler aranmalı yoksa gelecek hiç iyi görünmüyor.

Ülkemizde her mesele maalesef tartışma programlarında konuşularak çözülmeye çalışılıyor. Lafla peynir ekmek gemisi yürümüyor.


Emoji ile tepki ver!

Bu Yazıyı Paylaş :

    0 Yorum
  • Yorumu Gönder
  • Diğer Yorumlar (0)